Zsa Zsa Gabor’un Hatıraları:’Atatürk’ü Ümitsizce Sevmiştim!’

Kendisine ‘Dünyanın en maceraperest kadını’ gözüyle bakabileceğimiz Zsa Zsa Gabor’un hatıralarından bir kısmını geçenlerde yine bu sütunlarda nakletmiştik. Bugün de bu hatıraların bilhassa memleketimiz ve Atatürk le ilgili parçalarını takdim ediyoruz:

KOCAMA BEN TALİP OLDUM!

İlk kocam olacak erkeğe bir kabul resminde rastlamıştım. Daha o zaman 14 yaşında idim. Kısacık balo elbisem, renkli kordelâ ve fiyonglarımla herhalde çok ‘cici’ bir şeydim. Nitekim bizi birbirimize tak­dim etmelerinin akabinde, ya­nıma daha fazla sokularak:

Bir gün sizi zevcem yapa­cağım, bunu aklınızdan çıkar­mayınız, dedi.

Müstakbel kocam Burhan Belge, memleketinin diplomasi ha­yatında yüksek bir şahsiyetti. Onun bu sözlerini çocukça kırıtmak ve bir kolayını bulup sıvışmakla cevaplandırdım. Aradan iki yıl geçti. Anne­min suç ortaklığı ile gizlice ‘Macaristan güzellik müsaba­kaları‘na katıldım. Müsabakaya girerken ablamın dekolte suare elbisesini giymiş, bir ar­kadaşımdan da yüksek topuklu ayakkabılarını ödünç almıştım. O perişan kılıkta ‘Güzellik kraliçesi’ ilân edildim. Bunun üzerine her taraftan parlak iş teklifleri gelmeye başladı. Bu arada meşhur rejisör Sir Alexander Korda da film çevirmemi istedi. Ama foyam meydana çıkmıştı. Babam küplere bindi. Annemin ricalarına rağmen beni reddetmeye kalkıştı. Hülâsa evdeki vaziyetim ıslah bulmayacak şekilde bozulmuştu. Bu durumdan ancak bir şartla kur­tulabilirdim: Evlenmek, kocam­la uzaklaşmakla! Aklıma ilk gelen erkek Bur­han Belge oldu. Onu gizlice eve çağırdım:

Hatırlıyor musunuz, iki yıl önce bir resmi kabulde tanıştı­ğımız zaman bir gün sizi zevce yapacağım demiştiniz?

Burhan Belge centilmen bir erkekti:

Doğru, dedi. O teklifimden vazgeçmiş değilim!

Üç gün sonra resmen karı – koca olmuştuk. Babam bu ha­reketime büsbütün sinirlendi. Uzun zaman benimle yüz yüze gelmedi.

BALAYI SEYAHATİNDE ARNAVUTLUĞA GİTTİK

Balayımızı Arnavutluk’ta ge­çirdik. Kocamın eniştesi orada memleketinin elçisi idi. Tiran­ da hakikî bir prensesten farksız olarak karşılandım. Ve hayatımda ilk defa saadetin ne ol­duğunu öğrendim. Şerefimize verilen bir suareye Kral Zogo da gelmişti. Bir kere dans ettik. Zogo bu dans esnasında:

Ata çok iyi bindiğinizi gördüm. Müsaade ederseniz size süt beyazlığında lekesiz atlarımdan ikisini hediye edeyim, dedi.

Zogo’ya cevap vermedim. Zi­ra kocamın haberi ve muvafa­kati olmadan hediye alamayacağımı biliyordum. Zogo buna rağmen ertesi gün bir çift beyaz atını bize gönderdi. Akabinde gazeteler yaygara­yı bastılar:

‘Kral yeniden aşık oldu. Be­yaz atlarını hediye ediyor!’

Kopardıkları gürültü tabii kocamın gözünden kaçmadı. Balayı seyahatimizi yarıda bıraka­rak önce Macaristan’a döndük, oradan da Türkiye’ye hareket ettik.

KOCAMDAN ÇOK ŞEYLER ÖĞRENDİM

Ankara’ya varışımız da büyük dedikoduların kopmasına mey­dan verdi. Bir yabancı kadındım! Meğer Türk diplomatları­nın yabancı kadınlarla evlenmesi yasakmış… Burhan Belge benimle evlenerek kaideler ve nizamlar haricine çıkmış. Her ne ise, bu dedikodu da zamanla unutuldu. Yavaş yavaş Ankara’daki mu­hitime alıştım. Bir yandan da benden en aşağı 20 yaş büyük olan kocama ısınmaya çalışıyordum. 16 yaşında bir genç kızın ev kadınlığından ne beklenebilir? Evimizde tertiplediğimiz veya gittiğimiz her kabul resminde ufak tefek hata yapıyordum. Başkası olsa, belki kızardı. Fa­kat kocam Burhan Belge her Şarklı erkek gibi sabırlı ve ta­hammüllü idi. Üstelik beni yetiştirmekten, sosyete hayatına hazırlamaktan zevk duyuyordu. Onu, bilgisinin çokluğundan ‘Canlı kü­tüphane‘ diye çağırıyordum. ‘Canlı kütüphane‘m akşamları yalnız kaldığımız zaman Balzac’dan, Voltaire’den parçalar okuyor, uyuklamaya başladığımı görünce, uyandırıyor, tekrar derslerine devam ediyordu, ko­cam 4 ay içinde bana Türkçeyi de öğretti.

ATATÜRK İLE KARŞI KARŞIYA

Ankara’ya yerleştiğimizin ikinci veya üçüncü ayı idi ki; bir baloda Atatürk’e takdim edildim. Hakkında o kadar efsane­vi vakalar dinlemiştim ki, mahcubiyet ve şaşkınlıktan, ağzımı bile açamadım. Beni bir valse kaldırdı ve müziğin tatlı ahengine uyarak dönerken:

Şimdi, Macarlar ve Türkler kardeştirler! dedi.

Dans etmiyor, sanki pembe bulutların arasında, çok yükseklerde uçuyordum. Ne saklıyayım, o anda Atatürk’le kardeşten başka bir şey olmak isterdim. Bu benim çıl­gınca, tahakkuku imkânsız bir arzum idi.

Göz kamaştırıcı sarı saçları çelik rengindeki gözleri, nihayet boyu, posu ve eşsiz şahsiyeti ile O her kadın üzerinde ayni tesi­ri uyandırabilirdi. O devirleri düşündükçe şimdi daha iyi farkına varıyorum. Meğer Atatürk’ü delicesine, ümitsizce sevmiştim. Bu sevgimi kimseye açamadım. Derken O bü­yük Devlet Adamı bir gün fani dünyadan göçtü. Onun ölümü ile ben de vurulmuşa döndüm. Dünya bana zindan oldu. Bere­ket, kocam yeni bir vazife ile İngiltere’ye gidecekti. Londra’da da Tiran’daki kadar iyi karşı­landık. Balolar, suareler, resmi kabuller birbirini takip ediyor­du. Orada Anthony Eden, Ledi Astor, Bernard Shaw ve meşhur Wells ile tanıştım. İkinci Dün­ya harbi patlak vermişti. Kocamla tekrar Ankara’ya döndük.

Türk hükümet merkezinin havasına artık tahammül edemez­dim. Londra’da gördüklerime bir an önce kavuşmak hırsı ile kocamdan ayrılmaya teşebbüs et­tim. Fakat durup dururken izzeti nefsini kırmak doğru olamazdı. Bir fırsatını bekledim. Ko­cam esmer bir Türk kızı ile flört yapmaya kalkışınca, haki­kati açıkladım. Ayrılmamız için hiç müşkülat göstermedi. Bilâ­kis bana ilerideki hayatım için muvaffakiyetler diledi. Size de­dim ya Burhan Belge hakikaten centilmen bir erkekti.