Ziya Gökalp

Ziya Gökalp, Mustafa Kemal Paşa’yı: “Bütün dünyanın mukaddes bir kelime gibi adını saygıyla andığını” söylüyor ve “evvelce Türkiye’de Türk milletinin hiç bir mevkii yoktu. Bugün her hak Türk’ündür” diyor.

Gökalp, yaşadığı sürece bir “büyük adam”, bir “kurtarıcı” arayışı içinde olmuştur. Talat Paşa için: “Türk askeri gibi temiz yürekli, Türk tarihi gibi namus heykeli” dediği gibi Enver Paşa’da ortaya çıkınca bunu: “İlahi bir müjde” olarak karşılıyor. Ama, aradığı büyük adamı, kurtarıcıyı Mustafa Kemal’de buluyor.

Türkçülüğün Esasları adlı yapıtında da:

“…Türklüğe ilişkin bu davranışlar sonuçsuz kalacaktı, eğer bizi Türkçülük ülküsü etrafında birleştirerek büyük bir çökme tehlikesinden kurtarmayı başaran Büyük Dahi ortaya çıkmasaydı” diyor. 

Türkçülüğü de şöyle tanımlıyor: 

“Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir.” 

Yurdun en karanlık günlerinde ve bir bahar gününde kendisine sunulan bir demet menekşe karşısında devrimci duygularını şöyle dile getirir:

“Etmez bizim bahara delalet menekşeler,

Yüz pare tap ile açılır nevbaharımız!”

Abdülhamit döneminde söylenmiş bu dizelerde, Padişah’ın değiştirilerek Kanuni Esasi’nin gelmesi özlemi belirtiliyordu.

Bu büyük Türk düşünürü Ziya Gökalp, çoğu kez dil, din, vatan, millet konularında düşünce ve duygularını anlatmada şiiri bir araç olarak kullanmıştır:

“Güzel dil Türkçe bize, 

Başka dil gece bize.” 

“Aruz sizin olsun, hece bizimdir. 

Halkın söylediği Türkçe bizimdir. 

Leyl sizin, şeb sizin; gece bizimdir. 

Değildir bir mana, üç ad’a muhtaç.” 

“Benim dinim ne ümittir ne korku; 

Allahıma sevdiğimden taparım.” 

“Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,  

Köylü anlar manasını namazdaki duanın. 

Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur, 

Küçük, büyük herkes bilir buyruğunu Hüda’nın… 

Ey Türk oğlu, işte senin arasıdır vatanın.” 

”Yalvar çoban, yalvar: il’in kurtulsun. 

Dile Hak’tan bülbül: dil’in kurtulsun!”

Behçet Kemal Çağlar son iki dizeyi ne güzel değerlendiriyor: 

“Mustafa Kemal’in sayesinde il de kurtuldu, dil de” diyor.

Ziya Gökalp, bilimsel çalışmalarıyla birlikte, Mustafa Kemal Paşa’nın yönettiği milli mücadele hareketini desteklemek için Diyarbakır’da “Küçük Mecmua”yı yayınlar. İlk sayısı 5 Haziran 1922’de yayımlanan bu dergide Gökalp’in çeşitli konularda yazıları çıkmıştır. 

Falih Rıfkı Atay şöyle diyor.

“Ziya Gökalp’in Diyarbakır’da çıkardığı “Küçük Mecmua” matbaacılığın en zor koşulları içinde yayımlanıyor. Harfleri yıpranmış, kağıdı kötü, baskısı fenadır. Ancak, Ziya Gökalp’in ruhundaki kutsal ateş bu dergi yoluyla bize kadar geliyor, ruhlarımızı heyecanlandırıyor. Diyebiliriz ki, Ziya Gökalp bizi, bu dergi ile Diyarbakır’dan yönetiyor.”

Atatürk de İzmir’de gazete baş yazarlarıyla yaptığı söyleşide: “Ziya Gökalp’in “Küçük Mecmua”sı inkılabımıza büyük hizmetlerde bulunmuştur” demiştir.

Gökalp, Küçük Macmua’nın 21. ve 22. sayılarında yayımladığı ve “Gazi Hazretlerine” sunduğu “İstida”larda:

“Sen dahisin, buna çoktan inandık..

Mefküresiz rehberlerden pek yandık.. 

Garp’ta, şarklı yaşamaktan usandık. 

Kurtar bizi bu karanlık zindandan.”

Ziya Gökalp, ikinci dilekçesinde Atatürk’ün barıştan sonra “Hersek gibi bir fert olmak, hür olmak” düşüncesine karşı çıkarak:

“Bu milletin hali olur pek yaman, Kılavuzu olmazsa bir kahraman.. “

dedikten sonra yeni dilekçesinde de şunları söylüyor:

“Sen yalnız bir büyük insan değilsin; 

Sende saklı nice meçhul kuvvetler..

Yalnız dahi ve kahraman değilsin; 

Hep sendedir bize mevhup nusretler.”

Gökalp daha sonraları, 1923 Mart’ında Milli Eğitim Bakanlığı Telif ve Tercüme Bürosu Başkanlığı’na atanmış, bu yüzden Ankara’ya gelmesi nedeniyle 33 sayı çıkan bu dergiyi kapatmak zorunda kalmıştır.

11 Ağustos 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin II. dönemine Gökalp, Diyarbakır Milletvekili seçilir. Bu sıralarda “Müdafai Hukuk Cemiyeti”, “Halk Fırkası” adını alarak yeni programını açıklayınca Gökalp de bu Fırka’nın “Program ve Umdelerinin Tahlil, Tasnif ve Yorumu” adlı yapıtını “Doğru Yol” adıyla yayınlar.

Atatürk, Ziya Gökalp’in hastalığında kendisine gönderdiği 21 Ekim 1924 günlü geçmiş olsun telgrafında: 

“… Avrupa’da tedavinize ihtiyaç varsa gereken her şeyin yapılmasına kefil oluyorum” diyordu. 

Ölümünde de eşi Vecihe Gökalp’e gönderdiği 25 Ekim 1924 günlü telgrafında, Ziya Gökalp Bey’in bütün Türk dünyasınca acı duyulan kaybından dolayı başsağlığı diliyor ve Türk ulusunun içten gelen üzüntülerini arz ettikten sonra, Türk ulusu ve Hükümeti’nin büyük düşünürün ailesi hakkındaki sevecen duygularının bilinmesini istiyordu. 

Ziya Gökalp’in yaşantısı 2 Ekim 1924 günü son bulmuştur. 

Kaynak: Atatürk ve Çevresindekiler, Kemal Arıburnu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1994, ISBN:975-458-064-2


ZİYA GÖKALP, 1876 — 1924

Diyarbakır’da doğdu. Orta tahsilini orada bitirince İstanbul’a gelerek Baytar Mektebine girdi. Siyasi haya­ta atıldı. Meşrutiyeti mütaakıp Di­yarbakır’da İttihat ve Terakki Ce­miyeti’nin bir şubesini kurdu. Sonra umumî merkez âzası oldu. Selânik’te Genç Kalemler’de çalıştı. Darül­fünunda müderrislik yaptı, Türk Oca­ğında faaliyet gösterdi. Yeni Mecmua’yı kurdu. Mütarekede Malta’ya sürüldü. Bir müddet memleketinde kaldıktan sonra İkinci Büyük Millet Meclisi’nde mebus olarak bulundu. 25 Ekim 1924’te İstanbul’da öldü. Türkçülüğün esaslarını kurmuş, bü­yük bir mütefekkir ve sosyolog olan Ziya Gökalp, idealini telkin maksadıyla şiirler de yazmıştır. Memleke­timizin fikir hayatında tesiri pek de­rin olmuştur. 

Eserlerinden bazıları: Türkçülü­ğün Esasları, Türk Medeniyet Ta­rihi, Yeni Hayât, Kızıl Elma, Al­tın Işık…