Yeni Tespit Edilen Belgeler Işığında “ATATÜRK’ün AİLESİ”
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu ve İlk Cumhurbaşkanı, Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk ve ailesi ile ilgili bugüne kadar yayınlanan kitaplar arasında, Atatürk ve ailesi hakkında en detaylı bilgileri veren kitap, Merhum Şevket Süreyya Aydemir’in üç ciltlik “Tek Adam ATATÜRK” adlı kitabıdır.
Ulusal Önder Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk ve ailesi ile ilgili en geniş bilgileri havî kitabın yazarı merhum Şevket Süreyya Aydemir, “Tek Adam ATATÜRK” adlı eserinde Mustafa Kemâl Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi ve ailesi hakkında “… Hulâsa Ali Rıza Efendi’nin ailesini de bir kuşak öteye kadar takip etmek kabil olmaktadır…” diyerek tarihi bir gerçeği dile getiriyor. Öyle ki yıllardan beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucu İlk Cumhurbaşkanı ATATÜRK ve AİLESİ hakkında Şevket Süreyya Bey’den sonra çok sayıda kitaplar yazılmıştır. Ancak bugüne kadar ne kendisinin ne de babası Ali Rıza Efendi’nin doğum ve ölüm tarihini, hangi yılda nerede doğduğu ve hangi görevlerde bulunduğu konusunda, Atatürk’ün büyük dedelerinin kimler olduğu hakkında hiçbir resmi belge yayınlanmadı. Bu konuda Osmanlı dönemine ait olarak Atatürk’ün Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi’nin oğlu olduklarına dair hiçbir resmi belge yayınlanmadı. Atatürk’ün annesi, babası ve kardeşleriyle ilgili bilgi veren Osmanlı dönemine ait kayıtlar yayınlanan kitapların hiçbirisinde yer almadı. Kezâ Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ve ailesi ile ilgili olarak da henüz resmi bir belge yayımlanmamıştır.
Şevket Süreyya Aydemir, kitabının birinci cildinin ön sözünde bu gerçeği şöyle dile getiriyor:
“…Atatürk ile ilgili anlatılanlar da yazılanlar da, Mustafa Kemâl Atatürk’ün yaşamıyla ve ailesiyle ilgili olarak gerekli ve detaylı bilgileri vermiyor. Bu konudaki eksiklikleri tamamlayacak. Bu konuda ihtiyaca cevap verebilecek arşiv belgelerine dayalı, tutarlı, net ve kesin bilgileri ihtiva eden bir araştırma kitabı bulunmamaktadır!.. Atatürk konusunda biz, ya kelime Atatürkçülüğü ya hafıza ve hatıra nakli Atatürkçülüğü ya heyecan Atatürkçülüğü diyebileceğimiz yollarda bölünmüşüzdür. Ama belge ve araştırma Atatürkçülüğü bahsinde övünülecek bir gayretimiz ne yazık ki yoktur!.. Bunun içindir ki, onun ancak belirli bir devri içine alan ve henüz bilginin işlemediği büyük nutku ile Anafartalar mücadelesine, savaş ve mütarekedeki bazı olaylara ait kısa ve tam manasıyla kitaplaştırılmamış bazı dağınık hatıra nakilleri ile demeçlerinden başka onun deyimi ve kendi kaleminden ve dilinden veren belge ve anılar çok azdır!.. Atatürk hakkında yazılan kitaplarda ailesiyle ilgili bilgiler pek azdır. Ali Rıza Efendi’nin ailesini de bir kuşak öteye kadar takip etmek kabil olmaktadır!..
Her tarihi şahsiyetin lider olarak zuhur ettiği döneme ait şartlar ve olaylarla belgeler, bir büyük adamın hayatını anlatmak için çok büyük önem arz eder ve büyük rol oynarlar. Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ile başlayıp, bu savaşın hatta Lozan Antlaşması ile sonuçlanan dönemi hakkında yabancı kaynaklar ve özellikle İngiliz Dışişleri arşivleri o kadar çok ve zengin belgelerle doludur. Bu konuda yapılabilecek en önemli şey, şimdiye kadar bildiklerimizin üzerine Atatürk hakkında var olan fakat bilinmeyen belgeleri ortaya çıkarmak ve bu bilgileri diğerlerine ilave etmektir. Ancak bunu yaparken de malzemeyi doğru olarak işlemek, olayları doğru ve objektif olarak değerlendirmek ve bu suretle de Atatürk’e ve Atatürk dönemine, özellikle tarihimize faydalı olmaktan ibarettir!..
Bugünkü Türk aydınlarının; tarihçilerinin ve araştırmacılarının en önemli görevlerden birisi de, Atatürk ve dönemiyle ilgili olarak anlatılan, fakat gerçeklerle uyuşmayan ve belgelere dayanmayan, gerçekle hiçbir ilgisi olmayan, basit, uyduruk, değersiz nakil ve anılardan ve yalan ve iftiraya dayalı, kasıtlı yayınlardan, söylentilerden, Atatürk’ü ve hatırasını kurtarmaktır. Bu kitap, Mustafa Kemal’in kendi öz hayatının hikâyesidir. Bu hikâyeyi yarın daha tam, daha etraflı ve daha değerli işleyecek olanların talihine, şimdiden gıpta ediyorum!..1” Şevket Süreyya Aydemir, kitabında işte böyle diyor.
2014 yılında kamuoyunda paylaştığımız ve bu tarihte yayınladığımız kitabımızda yer alan Osmanlı arşivlerinde tespit ettiğimiz yeni belgeler sayesinde Mustafa Kemâl Atatürk’ün hem annesi Zübeyde Hanım hem de babası Ali Rıza Efendi’nin aileleriyle ilgili olarak artık bilinmeyen hiçbir yön kalmamış, tarafımızdan Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi’nin mensup bulundukları ailelerin her iki ailenin de geçmişleri tarihi kayıtlara ve belgelere dayalı olarak en az yedi ced (yedi nesil) ileri bir tarihe götürülebilmiştir2.
Merhum Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk’ün vefat etmeden bir yıl önce 1937 yılında kendisi ve ailesi hakkında detaylı bir araştırma yapılmasını emir buyurmuşlar. Fakat kurulan komisyonun yaptıkları araştırmalarının sonunda hazırladıkları rapordan bu konuda yapılan çalışmaların yetersiz kaldığı, kesin ve net bilgiler verebilecek herhangi bir sonuç alınamadığı anlaşılmaktadır3. Dolayısıyla hem Merhum Şevket Süreyya Aydemir’in dileğini, hem de özellikle Atatürk’ün vefat etmeden bir yıl önce kendisi ve ailesi hakkında detaylı bir araştırma yapılması emrini yerine getirmeyi kendimize vazife bildik: Tarih, gerçek tarihi belgelerle yazılarak ortaya çıkarılır. Biz, Türkiye ve Yunanistan arşivlerinde bulunan Osmanlı dönemine ait yüzlerce defteri ve binlerce evrak ve belgeyi inceleyip araştırdık. Nihayetinde Osmanlı Arşivlerinde tespit ettiğimiz 200 den fazla evraktan en mühimlerini hazırladığımız kitapta bu belgelere yer verdik. Atatürk ve ailesi ile ilgili tarihi belgelerin hem orijinalini hem de günümüz ifadesiyle belgelerde yer alan bilgileri sunmaya çalıştık. Bu yönüyle çalışmamız, Mustafa Kemal Atatürk’ün soyu hakkında bilinmeyen pek çok hususun bilinmesini sağlayacak, bu konudaki eksikliği giderecek bir kitap özelliğini taşımaktadır. Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz ve yayınladığımız kitapta yer alan tüm belgeler çok önemli olmakla birlikte Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin Emeklilik belgeleri çok daha mühimdir. Zira bu belgeler aynı zamanda Atatürk ailesinin hayatta olan tüm fertleri hakkında bilgiler veriyor. Ali Rıza Efendi ve eşi Zübeyde Hanım ve çocukları Mustafa Kemâl Efendi (Atatürk), Makbule Hanım ve Naciye Hanım’a ait bilgileri içeriyor. Ali Rıza Efendi’ye dâir şimdiye kadar sözlü anlatımların haricinde hiçbir belge ortaya çıkmamıştı. Bu belgeler Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi ve annesinin Zübeyde Hanım olduğuyla ilgili tek ve en erken tarihli belge olması sebebiyle çok önemlidir. Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi ve Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk ile ilgili olarak yapılan hiçbir dayanağı olmayan yalan ve iftiraya dayalı, yapılan kasıtlı yayınlara ve söylentilere, maksadını aşan iddialara ve iftiracılara bu belgelerle cevap verilmiştir. Bir Türk yazar olarak ulusal görevimizi yerine getirdiğimize inanıyorum.
Osmanlı arşivinde Atatürk ve Ailesi hakkında yaptığımız araştırmalar neticesinde ilk olarak Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin “emeklilik belgesini”, onun doğum ve ölüm tarihlerini, ne kadar maaş aldığını, emeklilik maaşının ne kadar olduğunu, her ne kadar emeklilik maaşı bağlanmış ise de onun emeklilik maaşını almadan önce vefat etmiş olduğunu, öldükten sonra da eşi Zübeyde Hanım ve çocukları Mustafa Kemâl (Atatürk), Makbule ve Naciye’nin kendilerine Ali Rıza Efendi’nin emeklilik maaşının bağlanması hakkında vermiş oldukları dilekçe ve kendilerine ne kadar maaş bağlandığıyla ve dilekçenin verildiği tarihte Mustafa Kemâl (ATATÜRK)’in 16 yaşında olduğu (1893-16) = 1877 yılında doğmuş olduğu ile ilgili bilgileri veren belgeleri tespit ettik.
Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz, ŞD 927 – 73 – 1311 Ş 28 – Tekaüd 4 / 574 koduyla arşivde bulunan emeklilik belgesinde Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi (Selanik/ 1841- Selanik/ 23 Mayıs 1886)’nin, Selanik’te Çayağzı Gümrük Rüsumat Muhafaza Memurluğundan emekli olduğu kayıtlıdır4.
Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün Babası rüsûmat memurluğundan emekli Ali Rıza Efendi, Selanik Mevlevihanesi Postnişini Mevlevişeyhizadeler/ Hacı Sofuzadeler adıyla bilinen Selanik Mevlevihanesi Postnişinleri ailesinin ahfadındandır.
Arşiv kayıtlarında yer alan belgelerde verilen bilgilere göre Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün babası Ali Rıza Efendi ile Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın ailesinin akraba olduğu ve aynı aileden gelen iki ayrı sülale oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Atatürk’ün yaveri Salih Bozok’un oğlu Cemil Bozok’un Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi ile annesi Zübeyde Hanım aralarında akrabalık bağları olduğu ve her iki ailenin de birbiriyle akraba olduğu iddiasını BOA kayıtları doğrulamaktadır5.
Yaptığımız araştırmalarda tespit ettiğimiz belgelere göre, “ATATÜRK’ÜN AİLESİ’’ günümüzden dört asır öncesinde, annesi ve babası tarafının bir isimde birleştiği, her iki sülalenin de tek bir aileden gelmiş olduğu tarihi bir gerçek olarak ortaya çıkmış bulunuyor.
Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi (1841- 23 Mayıs 1886), Şeyh Hasan Efendi’nin ahfadından Halveti şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi (1797/1800-?)’nin torununun torunudur. Zübeyde Hanım (1857-1923), Şeyh Hasan Efendi’nin oğlu Ali Ağa’nın ahfadındandır. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımefendi, Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hacı Hasan Efendi’nin oğlu Ali Ağa’nın ahfadından Mehmet Ağa’nın oğlu, İbrahim Ağa (Yorgani İbrahim Ağa)’nın oğlu, Sofuzâde Feyzullah Ağa’nın kızıdır.
Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım Efendi’nin mensubu bulunduğu Sofuzâde Feyzullah Efendi ailesi ile Mustafa Kemâl Paşa’nın babası Ali Rıza Efendi’nin mensubu bulunduğu “Şeyh-zâdeler” veya “Mevlevi Şeyhi-zâdeler” ailesi, Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hasan nâmı diğer Molla6 Hasan Efendi’den birleşmektedir. Şeyh Hacı Hasan Efendi, Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk’ün, kuzeni ilk Nafıa Bakanı Süleyman Sırrı ile birlikte hazırladığı şecerede ve diğer mevcut şecerede adı “Molla Hasan” olarak geçen ve ilk isim olarak verilen zattır.
Adlarını yukarıda verdiğimiz Osmanlı Arşivlerinde yer alan muhtelif defterlerdeki kayıtlarda her iki ailenin de bir aile/sülaleden ayrılmış olduğu ve bu her iki ailenin de tarihi kayıtlarda “Sofuzâdeler/ Sofuzâdeler/ Mevlevişeyhi-zâdeler/ Şey-zâdeler/ Kapucu-zâdeler/ Nakıb-zâdeler” adıyla değişik isimlerle anıldığı söz konusu belgelerden anlaşılmaktadır.
“Mevlevişeyhizadeler, Nakıbzâdeler, Sofuzâdeler ve Kapucuzâdeler” adıyla bilinen ATATÜRK AİLESİ, Selanik’te en nüfuzlu ve saygın ailelerden birisidir. Dolayısıyla, Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ün ailesi hem anne hem de baba tarafı Selanik şehrinin eşrafından olan insanlardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ailesi, Osmanlı Arşivi belgelerinde belirtildiği gibi hemen hepsi de “ashabı ulufeden” olan, hem babıâli’de hem de Selanik’te hatırı sayılır, dersaadette (İstanbul’da) sözü geçerli insanlardır. Selanik Mevlevihanesi postnişinliğini yürüten Şeyhler ailesi, Selanik’te en tanınmış ve saygın olan ailelerden birisidir. Şeyh Hasan Efendi ve oğlu meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi ve oğulları Seyyid Mehmed Sadık Efendi, Şeyh Yakup, Şeyh Mehmet Ali, Şeyh Hacı Ali Rıza ve Şeyh İbrahim Ethem Efendiler, Osmanlı sarayında ve babıâli’de nüfuzu olan bir şahsiyetlerdir.
Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün babası Ali Rıza Efendi’nin mensubu bulunduğu “Şeyhler” veya “Mevlevişeyhizadeler” ailesi Selanik Mevlevihanesi postnişinlik makamında oturmuş ve pozisyonlarını yaklaşık üç asır kadar devam ettirmiş saygın bir itibara ve sosyo – ekonomik yapıya sahip bulunuyordu. Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi, Atatürk ailesiyle ilgili olarak Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz belgeler ışığında yukarıda izah edildiği gibi Selanik’in en tanınmış ve eşrafı olan Selanik Mevlevihanesi gibi Osmanlı coğrafyasında olduğu gibi Selanik ve çevresinde tüm Balkanlar’da tanınan ve manevi nüfuzu olan bir kurumun yöneticisi durumundadırlar.
Nitekim Selanik Mevlevihanesi Şeyhi (Postnişini) Şeyh Hacı Hasan Efendi’nin oğlu Meşayıhtan Şeyh Hacı Ahmet Efendi’nin oğlu Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh İbrahim Ethem Efendi’nin Mevlevihane postnişinliği için Babıâli tarafından Selanik müşirine yazılmış olan bir tavsiyenâmede “… Selanik Mevlevihanesi postnişini bulunan İbrahim Dede Efendi dâileri oranın hanedanından ve meriyyü’l-hatır bulunduğundan…” denilerek, Osmanlı Devleti (Bab-ı Âli) bu ailenin bölgenin önde gelen saygın hatırı sayılır ailelerinden birisi olduğunu dile getirmektedir. Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh İbrahim Ethem Efendi’nin (1788-1852/53) bâb-ı âli’ye yazmış olduğu 1851 tarihli bir arzuhalde kendi konumunu anlatırken ailesinin ve atalarının yüz elli yıldan bu yana Mevlevihane meşihatını yürüttüklerini ifade etmektedir. 1600’lü yıllardan beri ailesinin Selanik’te yaşadığını ve Selanik Mevlevihanesi postnişinliğini yürütmüş olduklarını vurgulamaktadır.
Osmanlı arşivlerinde tespit ettiğimiz yeni belgelere göre Ali Rıza Efendi’nin şeceresinin silsilesi şöyledir: Selanik Mevlevihanesi Şeyhi (Postnişini) Şeyh Hacı Hasan Efendi. Selanik Mevlevihanesi postnişini Mevlevi Şeyhi Hasan Efendi’nin oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi. Şeyh Ahmet Efendi’nin oğlu Halveti Şeyhi ve Kocakasım Paşa Camii imamı Şeyh Ali Hacı Rıza Efendi. Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi’nin oğlu Mehmet Mustafa Nuri (Mehmet Nureddin) Efendi’dir. Mehmet Nuri Efendi’nin oğlu Hacı Hafız Ahmet Efendi (Firari Ahmed olarak biliniyor). Hacı Hafız Ahmet Efendi’nin oğlu rüsûmattan emekli Ali Rıza Efendi (1841-23 Mayıs 1886). Ali Rıza Efendi’nin oğlu Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk.
Bu arşiv belgelerine göre Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi ve ailesinin yedi nesil Selanikli olduğu kesinleşmiş olmaktadır. Osmanlı Arşivinde Atatürk’ün hem annesi (Zübeyde Hanım) tarafı ailesi hem de babası (Ali Rıza Efendi) tarafı ailesi ile ilgili olarak yapmış olduğumuz araştırmalarımızda, Mustafa Kemâl’in babası tarafı soyunun bilinenin aksine en az yedi nesil Selanikli oldukları anlaşılmıştır. Selanik Şehrine ait XVI. Yüzyıl Tapu tahrir defterleri, XVII-XIX. Yüzyıla ait Nüfus defterleri ve Temettuat defterleri gibi birinci el kaynaklardaki kayıtlar bunu göstermektedir. Artık bugün Ulusal Önderimiz Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk’ün Ailesini; hem annesi Zübeyde Hanım hem de babası Ali Rıza Efendi tarafı; Atatürk’ten itibaren 7 nesil ileri bir tarihe XVI. Yüzyılın son çeyreğine kadar net ve kesin olarak götürebilmekteyiz. Atatürk’ün Kız kardeşi Makbule Atadan’ın vermiş olduğu bilgiler de bu yöndedir. Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi’nin ailelerine ait kayıtlar da bunu göstermektedir.
Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz bu yeni belgeler sayesinde Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk Ailesinin soy kütüğünü Osmanlı Arşivindeki kayıtlara dayanarak yedi nesil ileriye (geçmişe) götürebilmek mümkün olmuştur. Dolayısıyla arşiv belgelerinin ışığında, Mustafa Kemâl Atatürk’ün hem annesi Zübeyde Hanım hem de babası Ali Rıza Efendi’nin aileleriyle ilgili olarak artık meçhul olan hiçbir yön kalmamış, tarafımızdan Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi’nin mensup bulundukları ailelerin her iki ailenin de geçmişleri tarihi kayıtlara ve belgelere dayalı olarak yedi ced (yedi nesil) ileri bir tarihe götürülebilmiştir.
Gâzi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ailesi ve soyu hakkında uzun bir süre denilecek kadar bir zamanda on yıldan fazla bir zaman sürecinde Osmanlı arşivlerinde yapmış olduğumuz araştırmalarımızda, bugüne kadar (13 Eylül 2014 ) Atatürk ve ailesi hakkında tespit edilmemiş ve yayınlanmamış çok sayıda (200 den fazla) belge tespit ettik. Tespit ettiğimiz bu tarihi kayıtlardan birisi de Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin Emeklilik Dosyası ve belgeleridir.
Gâzi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün babası Ali Rıza Efendi’nin Emeklilik Dosyasındaki mevcut belgelere göre, Ali Rıza Efendi, 1870 yılında 25 yaşında olduğu halde rüsûmat memuru (gümrük memuru) olarak ilk olarak Aynaroz’da vazifeye başlar. Emeklilik dosyasındaki belgelere göre ilk işe girdiği 1870 tarihte 25 yaşında olduğu belirtildiğine göre; 1870- 25 = 1841 Ali Rıza Efendi 1841 yılında doğmuştur. Osmanlı Arşivi’nde tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi’nin Emeklilik Dosyasındaki belgelere göre Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi, 1841 yılında Selanik’te Kocakasım Paşa Mahallesi’nde doğmuştur. 23 Mayıs 1886 tarihinde yine Selanik’te 45 yaşında iken vefat etmiştir.
Osmanlı Arşivinde Selanik ve havalisindeki vakıflara ait defterler kayıtları üzerinde yaptığımız araştırmalara göre Ali Rıza Efendi (1841- 23 Mayıs 1886) bir süre (1860-1870) çeşitli vakıflarda bir süre vakıflarda kâtiplik görevinde ve Selanik Vilayeti Meclis Kâtibi (Kâtib-i Meclis) olarak çalışmıştır. Ali Rıza Efendi’nin Selanik’te meclis kâtibi olarak çalıştığı yıllarda yöneticiler tarafından takdir edilerek taltif edildiği Osmanlı arşivinde yer alan belgelerden anlaşılmaktadır. Selanik vilayetindeki vakıfların kayıtlarının tutulduğu hizmet biriminde “katib-i meclis” sıfatıyla alt düzeyde bir memur olarak çalışıyordu. Osmanlı Arşivinde yaptığımız çalışmalarda Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi 1857- 1868 yılları arasında Selanik ve çevresinde faaliyet gösteren vakıflardan Gazi Evranos Beğ Evkafı, Numan Paşa Evkafı ve Yakup Paşa Evkafı’ndaa Meclis kâtibi (Kâtib- i Meclis) olarak görev yapmıştır. Onun bu görevi esnasında Anadolu’ya ve Osmanlı coğrafyasında birçok vilayete vakıf gelirlerinin incelenmesi ve iktisadi denetimi için defalarca yolculuk yapmış olduğu anlaşılıyor. Osmanlı Arşivi kayıtlarında tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi’nin kendisine ait emeklilik dosyasındaki belgelerden onun 1275 / m.1858 tarihinden7 1284 (1867) tarihine8 kadar “Es-Seyyit Ali Rıza kâtibi Meclis” namıyla Selanik vakıflarında çalıştığı anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi’nin Selanik Vakıflarındaki meclis kâtipliği görevinden sonra Gümrük (Rüsûmat) memurluğuna girdiği ve buradan 10 yıl kadar çalıştıktan sonra emekli olduğu anlaşılıyor.
Ali Rıza Efendi’nin rüsumat memurluğu, Yenikapı mevlevihanesi Postnişinin iltimasıyla; onun işinin ehli, kabiliyetli ve dürüst birisi olduğuna dair bâb-ı âliye yazmış olduğu dilekçede belirtilerek gümrükte herhangi bir yerde rüsumat memuru olarak görevlendirilmesinin uygun ve yerinde olacağı belirtiliyor.
Selanik’te kurulan “Gönüllüler Taburu”nun kurucuları arasında yer almış, gönüllü askerlere tâ’lim yaptırmıştır. Ali Rıza Efendi, Selanik Islahhane Mahallesi’nde, Emir Bostan’da ve Numan Paşa Camii avlusunda “Asakir-i Milliye”ye askeri taburun ikinci bölüğünde üsteğmen olarak görev yapmış, burada maiyetindekilere talimler yaptırmıştır. Ali Rıza Bey, okuma yazma konusunda yetenekli oluşu sebebiyle, Selanik’teki milis güçleri birliğine bir süreliğine üsteğmen olarak atanmasına yardımcı olduğu anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi’nin 1876- 1877 Yılında, Osmanlı ordusunda Selanik Asâkir-i Milliye Taburu’nda “Birinci Mülazım”, Üsteğmen rütbesiyle askerlik görevini (muhtemelen rüsumat işinden izinli olarak) görev yapmış olması kuvvetle muhtemeldir. Milis birlikleri Osmanlı- Rus savaşının sonunda, imzalanan Ayastefanos anlaşmasıyla (1878) dağıtılınca, Ali Rıza Efendi, askeri hizmetinden önce de çalıştığı rüsûmat memurluğu görevine geri döndüğü anlaşılıyor.
Ali Rıza Efendi’nin Emeklilik Dosyasında verilen bilgilere göre, daha sonra 1870 yılında rüsûmat memuru (gümrük memuru) olarak ilk olarak Aynaroz’da vazifeye başlamıştır. Aynoroz’da ileri yıllarda oğlu Mustafa’nın ilkokul öğretmeni olacak Şemsi Efendi ile birlikte gümrük memuru olarak bir yıl çalıştıktan sonra (1870 -1871) Selanik Çayağzı ve Papazköprüsü Rüsumat memurluğuna atanmıştır.
Osmanlı Arşivinde yer alan ve Atatürk ve Ailesi hakkında yaptığımız araştırmalar neticesinde ilk olarak bizim tespit etmiş olduğumuz Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin “emeklilik belgesinde” onun ilk göreve yerinin Aynaroz olduğu anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi’nin 10 yıllık rüsumat memurluğu süresinin yaklaşık iki yıllık süresi Aynaroz’da geçmiştir. Ali Rıza Efendi’nin ilk memuriyeti Aynoroz’da olduğu gibi; Mustafa Kemâl’in bir süre okuduğu mektebin kurucusu Şemsi Efendi’nin de ilk memurluk görev yeri Aynaroz Adası Gümrük Kâtipliğidir. Dolayısıyla Ali Rıza Efendi ile Şemsi Efendi’nin tanışıklığı bu yıllara rastlamaktadır. Selanik’de sıbyan mektebi açan Şemsi Efendi’nin taltifi ile ilgili 30/ B /1293 tarihli. Şemsi Efendi’nin Selanik’te yaptırdığı mektebin öğrencileri için ücretsiz olarak talep ettiği kitaplardan sadece mushaf bedelleri alınarak gönderildiği, makbuz ilmuhaberiyle senedinin beklendiğiyle ilgili H. 02 Ra 1295 tarihli belge. Selanik’deki gayretli hizmetlerinden bahsolunan muallim Şemsi Efendi ve mektebi hakkında bilgi verilmesiyle ilgili 15/ Ca /1297 tarihli belge. Selanik’de ilk mekteb-i ibtidaiyi tesis eden Şemsi Efendi’nin taltifiyle ilgili H. 29/L /1305 tarihli belge. Selanik’te Mekteb-i Hususi Müdürü Şemsi Efendi’ye nişan itası ile ilgili 03/S /1306 tarihli belge. Selanikli Şemsi Efendi’nin Maarif Nişanı ile taltifi ile ilgili 02/Z /1328 tarihli belge.
Bu tarihten bir yıl sonra 1871 yılında Selanik Çayağzı rüsûmat memuru olarak atanır. Ali Rıza Efendi aynı sene içinde 1870/71 tarihinde Hacı Feyzullah Ağa’nın kerimesi Zübeyde Hanım ile Selanik’te evlenir. Ali Rıza Efendi’nin eşi (Atatürk’ün annesi), Selanik’te Sofuzâdeler ailesinden Hacı Feyzulah Ağa’nın kızı Zübeyde Hanım’dır. Ali Rıza Efendi, 1841 doğumlu olduğuna göre, eğer Zübeyde Hanım 1857 yılı doğumlu ise Ali Rıza Efendi ile aralarında 16, 1859 yılı doğumlu ise aralarında 18 yaş farkı bulunuyordu. Ali Rıza Efendi’nin Emeklilik Dosyasında yer alan belgelerden doğum tarihinin 1841 yılı olarak verilmiştir. Dolayısıyla Ali Rıza Efendi’nin Zübeyde Hanım ile 1870 / 71’de evlendiklerinde (1870/ 71 – 1841 = 30); 30 yaşında olduğu anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi vefat ettiğinde (23 Mayıs 1886), Zübeyde Hanım genç yaşta (27 yaşında) dul kalmıştı. Şevket Süreyya Aydemir’in yazdığına göre, Ali Rıza Efendi eşi Zübeyde Hanım’dan yirmi yaş büyüktü. Şevket Süreyya Aydemir, “Ali Rıza Efendi’nin Zübeyde ile evlendikleri tarih malum değildir” diyor. Fakat belgelerden anlaşıldığına göre, Ali Rıza Efendi’nin Aynaroz’da tayinin Çayağzı Papasköprüsü rüsümat memurluğuna atandıktan sonra 1870/ 71 de evlenmiş oldukları anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi, rüsumat memurluğuna atandığı yıl içerisinde (1870) sırasında, Zübeyde Hanım ile evlendi. Ali Rıza Efendi Zübeyde ile evlendiği zaman gümrük idaresinde memur olarak çalışıyordu. Şevket Süreyya Aydemir, Zübeyde Hanım’ın ifadesine göre “eşi Ali Rıza Efendi vefat ettiğinde kendisinin 27 yaşında olduğunu” söylediğini belirtiyor. Zübeyde Hanım, eşi Ali Rıza Efendi vefat ettiğinde (1886 da) 27 yaşında olduğuna göre (1886 – 27 = 1859), Zübeyde Hanım’ın 1859 yılında doğmuş olduğu ortaya çıkıyor. Zübeyde Hanım’ın 1870/71 de Ali Rıza Efendi ile evlendiğine göre 1859 doğumlu olduğu kabul edilirse; 12 yaşında olduğu anlaşılır. Bize göre Zübeyde Hanım’ın evlendiğinde en az 14 – 15 yaşlarında olması kuvvetle muhtemeldir.
Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz Hicri 1311 Ş 28 (6 Mart 1894 Miladi) tarihli ve Hicrî 23 / Ca /1313/ Miladi 11 Kasım 1895/ 30 teşrinievvel 1311 Rumi tarihli Ali Rıza Bey’in emeklilik dosyasındaki maaş cetvelinde Rüsumat memuru olarak bir yıl Selanik Vilayeti’ne bağlı Aynaroz’da çalıştığı (1870). Daha sonra Çayağzı ve Papasköprüsü rüsumat Memurluğu’na tayin edildiği, buradaki aldığı maaşın 300 gümüş kuruş olduğu yazılıdır. Bu belgelere göre, Çayağzı Rüsumat Memuru Ali Rıza Efendi’nin, 8 Temmuz 1286 (20 Temmuz 1870) tarihinde Papasköprüsü’nde rüsumat memuru olarak bulunduğu ve 320 kuruş maaş aldığı belirtiliyor. Arşiv belgelerindeki kayıtlara göre, Ali Rıza Efendi, 1841 doğumlu olup, 1870 yılında işe girdiğinde 29 yaşında bulunuyordu. Zübeyde Hanım ile evliliği 1870/1871’de gerçekleşti. Ali Rıza Efendi, Kızı Fatma’nın (1870/71 -1785) doğduğu zaman gümrük idaresinde Çayağzı – Papaz Köprüsü gümrük kapısında memur olarak çalışıyordu. Dolayısıyla, Ali Rıza Efendi gümrük idaresinde çalışırken evlendi. Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım evlendiklerinde bir süre Ali Rıza Efendi’nin babasının Selanik’in Yenikapı semtinde (Horhorsu) Mahallesindeki evinde birlikte oturdular. Zübeyde Hanım’ın kendi ifadesine göre ailenin altı çocuğundan ilki, Fatma İsmet (1871 – 1875) yılında bu evde dünyaya geldi.
Ali Rıza Efendi’nin gümrük muhafaza memurluğu (Rüsumat memurluğu) görevi, Selanik yakınlarında, Olimpos Dağı eteklerinde bulunan Katerin kazasına Çayağzı (Papazköprüsü)’nda idi. Selanik ve havalisinin odun ve kerestecilikte en önemli yerlerden birisi burasıydı.
Hicri 29 Muharrem 1282 / Miladi 24 Haziran 1865 tarihli bir belgeye göre, Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi, Yenikapı Mevlevihanesi postnişini tarafından ehliyetli birisi olduğunun Rüsumat Emaneti Celilesine takdimi ile istihdamı tavsiye olunarak gümrükte rüsûmat memurluğu görevine başladığı anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi’nin emekliliğiyle ilgili belgelerden anlaşıldığına göre 1870 – 1880 yılları arasında burada çalışmıştır.
Ali Rıza Efendi’nin emekliliğine dair Osmanlı Arşivi’nde tespit ettiğimiz Hicri 1311 Ş 28 (6 Mart 1894 Miladi) tarihli ve Hicrî 23 / Ca /1313/ Miladi 11 Kasım 1895/ 30 teşrinievvel 1311 Rumi tarihli belge Çayağzı Rüsumat Memuru Ali Rıza Efendi’nin ailesine maaş tahsisi ilgili belgeler emekliliğiyle ilgili bilgiler vermektedir.
Osmanlı Arşivi belgelerine göre, Mustafa Kemâl Atatürk’ün Babası Ali Rıza Efendi’nin, Rüsumat memuru olarak bir süre Selanik Vilayeti’ne bağlı Aynaroz şehrinde çalıştığı (1870) ve daha sonra Çayağzı ve Papaz köprüsü rüsumat memurluğu’na tayin edildiği anlaşılmaktadır. Sözü edilen bu belgelere göre Ali Rıza Efendi, 1870 – 1880 yılları arasında rüsumat memurluğu yapmıştır.
Ali Rıza Efendi, Osmanlı Arşivi’nde tespit ettiğimiz Hicri 1311 Ş 28 tarihli ve Hicrî 23 / Ca/ 1313/ M.1897 tarihli Çayağzı Rüsumat Memuru Ali Rıza Efendi’nin ailesine maaş tahsisi ilgili belgeye göre Ali Rıza Efendi’nin (1286/ M.1870) – 1296 / M.1880) arasında çalışmış olduğu anlaşılıyor.
Diğer sürenin tamamı da Selanik yakınlarındaki, Olimpos dağı eteklerinde bulunan Katerin kazasına bağlı Papaz köprüsü ve Yenişehir Çayağzı’nda geçmiştir. Selanik ve çevresinin odun ihtiyacının tamamına yakın miktarı bu bölgede temin ediliyordu.
Sözü edilen bu belgeye göre Aynaroz Rüsumat kitabeti 21 Nisan 1286 (Miladi 3 Mayıs 1870/ H. 12 Safer 1288 Çarşamba) – 13 Haziran 1286’a kadar (Miladi 25 Haziran 1870/ H. 25 Rebiülevvel 1287 Cumartesi), 1 ay 23 gün. Boşta 14 Haziran 1286 – 7 Temmuz 1286’a kadar 24 gün. Daha sonra da Papasköprüsüne atanmış olduğu anlaşılıyor. Papasköprüsü rüsumat kitabeti 8 Temmuz 1286 – gurre- i Kanuni evvel 1290’a kadar 4 yıl 5 ay 23 gündür. Aynaroz’da maaşı 300 kuruş iken, Papasköprüsünde 320 kuruşa yükseltilmiştir.
Ali Rıza Efendi’nin ilk aylık maaşı, 3 Mayıs 1870 – 25 Haziran 1870 tarihlerinde 300 kuruş, 20 Temmuz 1870 – Aralık 1874 tarihlerinde 320 kuruş, 26 Ocak 1875 – 26 Ekim 1875 tarihlerinde 370 kuruş, 13 Kasım 1875 – 12 Eylül 1878 tarihlerinde 690, 13 Eylül 1878 – 12 Kasım 1878 tarihlerinde 600 kuruş, 13 Kasım 1878 – 12 Mart 1880 tarihlerinde 400 kuruş, 13 Mart 1880 -12 Aralık 1880 tarihlerinde 320 kuruştur.
3 Mayıs 1870 ile 12 Aralık 1880 tarihleri arasında 10 yıl gümrük memurluğu görevi yapmıştır. Belgelere göre, 1870 yılında 29 yaşında iken Aynaroz gümrük kâtipliği ile başlayan memuriyet yaşamı Selanik yakınlarındaki Papazköprüsü ve Yenişehir Çayağzı’nda devam etmiştir. Emeklilik dosyasındaki belgelerde yer alan Emekli maaşı hesap tezkeresi’ndeki görev dökümüne göre Ali Rıza Efendi’nin çalışrığı bu üç yerde toplam “7 yıl, 40 ay, 47 gün” memuriyet müddeti olmuştur. Bu arada “53 günlük” bir süre “müddet- i mazuliyet, yani görevden alınma süresi bulunuyor. Bu 10 yıllık sürenin 24,13, 16 olmak üzere toplamda 53 günü boşta kalmış bulunmaktadır. Emekli Dul ve Yetim aylığı bağlanması hakkındaki kararı veren komisyonun çalışmalarına esas teşkil eden Mülkiye Tekâüd Sandığı Nezâreti Muhasebesi’nden tanzim olunan hesap tezkeresinin sonunda, “Müteveffâ-yı mümaileyhin müddet-i hizmeti on seneden ibaret olup” denilerek Ali Rıza Efendi’nin emeklilik süresinin tespiti yapılmıştır.
Osmanlı Arşivi belgelerine göre, Mustafa Kemâl Atatürk’ün Babası Ali Rıza Efendi’nin, Rüsumat memuru olarak bir süre Selanik Vilayeti’ne bağlı Aynaroz şehrinde çalıştığı (1870) ve daha sonra Çayağzı ve Papasköprüsü rüsumat memurluğu’na tayin edildiği anlaşılmaktadır. Bu belgelere göre Ali Rıza Efendi, 1870 – 1880 yılları arasında rüsumat memurluğu yapmıştır. Dolayısıyla, Ali Rıza Efendi’nin Rüsumat İdaresinde Gümrükte rüsumat memurluğu görevi evkaf dairesinde çalıştığı yıllardan sonraki döneme rastlıyor.
Resmi kayıtlara göre Ali Rıza Efendi, 1880’de Rüsumat Dairesindeki görevinden ayrılmıştır. Dolayısıyla Ali Rıza Efendi’nin kereste ticaretini emeklilik tarihinden (1880) önce, O’nun rüsumat memurluğu zamanında yapmış olduğu anlaşılıyor. Ali Rıza Efendi (1841- 23 Mayıs 1886) ‘nin kereste ticareti işini memurlukla birlikte yürütmeye başladığı anlaşılıyor.
Ali Rıza Efendi’nin Çayazı rüsumattan ayrılış tarihi 1880 / 1881 tarihidir. Mustafa Kemâl’in doğduğu tarihte Ali Rıza Efendi’nin Çayağzı rüsumat memurluğunda olduğu anlaşılıyor. Zira Zübeyde Hanım, doğduğu günlerden bahsederken “o zamanlar Ali Rıza Efendi’nin memuriyeti Selanik civarında Çayağzı’nda idi, bazı geceler eve gelmiyordu” demektedir. Belgeler arasında bulunan Ali Rıza Efendi’nin aldığı maaş cetvelinde, aldığı ücretin 300 gümüş kuruş olduğu yazılıdır. Ali Rıza Efendi, Kızı Fatma’nın (1870/71 – 1785) doğduğu yıl içerisinde veya bu tarihten kısa bir süre önce Yunan sınırında Çayağzı ya da Papaz Köprüsü adıyla bilinen gümrük kapısına atandığı anlaşılıyor.
Ali Rıza Efendi, 21 Nisan 1286/ miladi 3 Mayıs 1870 (H. 01 Safer 1287 Salı) tarihinde Aynaroz Rüsumat kitabetinde görevlendirilmiş. 13 Haziran 1286’a kadar 300 kuruş maaş ile (M.25 Haziran 1870/ H. 25 Rebiülevvel 1287 Cumartesi) tarihine kadar, 1 ay 23 gün çalışmıştır.
Ali Rıza Efendi, 14 Haziran 1286 (26 Haziran 1870) tarihinden 7 Temmuz 1286 (19 Temmuz 1870)’a kadar 24 gün boşta kalmış yani işten çıkmış veya çıkarılmış. Bu tarihten bir gün sonra, 8 Temmuz 1286 (20 Temmuz 1870) tarihinde Yunanistan sınırında, Makedonya ve Tesalya arasındaki dağlık bölgede bulunan bir gümrük istasyonuna Papasköprüsü rüsumat kitabetine rüsûmat memuru olarak atanmıştır. Ali Rıza Efendi bu görevine 320 kuruş maaş ile 10 Kanuni evvel 1290 (Aralık 1874)’a kadar 4 yıl 5 ay 23 gün görev yapmıştır.
“Osmanlı Yunanistan sınırında, Olimpos dağının ormanlık bir tepesinde yer alan Papaz Köprüsü (veya Paşa Köprüsü) istasyonu “rüzgârdan zarar görmüş bir bekçi kulübesinden ibaretti”. Burası Selanik’ten 130 km.lik bir mesafede bulunuyordu. Burası o kadar ıssız bir yerdi ki, doğrudan ulaşımı bile yoktu. Yunanistan’la yeni sınır üzerinde bulunan bu bölgeye ancak deniz yoluyla ulaşılabilir, ardından da karadan devam edilirdi.“ “Odysseia“ yolculuğu Plaka Litohoruya da Çayağzı’ya kadar vapurla gidiyor, ardından eşekle yoluna devam ediyordu. Olimpos’taki Petra ve Sparmos Manastırlarının Osmanlı sonrası el yazmalarında, manastırlarla gümrük istasyonu “Köstence” arasındaki ilişkilere değinilir. Yazmalar, çayır ve ormanların kiralanması, hatta kereste ve odun kömürü satışlarını içerir. Köstence, Makedonya tarafında, Temhi vadisine verilen Türkçe bir isimdir. Özellikle Olimpos’ta bulunan Petra Manastırı (Taş Manastır), Osmanlı zamanında uçsuz bucaksız çayır ve ormanların, hatta başlı başına köylerin yer aldığı Makedonya ve Tesalya arasındaki hassas geçiş bölgesinde bulunuyordu. Papaz Köprüsü kulübesiyle, Tebilerin Köstence istasyonunun mu, yoksa Petra Manastırının kendisinin mi eş tutulduğu bilinmiyor. Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Bey’in zengin Petra Manastırının alışverişlerini gümrük memuru olarak denetlediği anlaşılıyor.
Papaz Köprüsü’ndeki nöbetçi kulübesi, Tembi vadisinin güney girişinden önce, bugünkü Stomio, Pirgetos ve Krania Olimpu köyleri arasındaki dağlık ve ormanlık alanda bulunuyordu. Bölgeye tamamen çeşitli etnik kökene bağlı birçok eşkıya gurupları hüküm sürüyordu. Aç gözlü ve kana susamış bu eşkıyalar, yerleşim birimlerine baskınlar, dağa adam kaldırmalar, hırsızlık, şantaj, tecavüz ve cinayetler planlayıp gerçekleştiriyorlardı. Bu yüzden bölgedeki eşkıyaların yargı hükmüyle infazları günlük olaylar haline gelmişti. Ali Rıza Bey’in yerleştirildiği o zor sınır bölgesinde eşkıyalığın yanı sıra kaçakçılık da sefasını sürüyordu. Silah, altın, kereste, tütün, kumaş, av hayvanları, küçükbaş hayvanlar ve hatta büyükbaş hayvanlar bile bir gecede yeni sahipler ediniyorlardı. O dönemin açık gözlüleri, Yunanistan ve Osmanlı Makedonya’sı arasındaki bu illegal ticaret sayesinde zenginleştiler. Her kökenden karanlık tipler -Yunanlı, Türk, Arnavut- sınırları kaldırmış ve kontrolden çıkmışçasına bölgeye zarar veriyordu. Buradaki eşkıyalardan ve karanlık işlerle para kazanmak isteyenlerden rüşvet alan yetkililerin yaptıkları ahlak eksikliği ile açıkça pazarlık yapan yozlaşmış politikacılar yüzünden, bölgede huzursuzluk ve anarşi ortamı sürüp gidiyordu. Yunanistan Makedonya’ya gizlice casuslar, paralar, silah donanımları ve askeri ekipler sokuyordu. Diğer yandan Selanikli Jöntürkler’in ilk tohumları burayı Avrupa’daki gizli odaklarına doğru güvenilir bir çıkış yolu olarak görüyorlardı. Zaten Osmanlı- Yunan sınırının her iki tarafında kazan kaynıyordu.
Ali Rıza Bey, ailesini Selanik’te bırakıp görev yerine gitti. Olimpos’un yukarısında, çok uzun zaman sevdiklerini görmeden tek başına kalacağını biliyordu. Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin sevdiklerinden aylarca uzak kalınası ve ekonomik sorunları, Ali Rıza Bey’i zor bir karar almaya sevketmiş. Zübeyde Hanım’ı, yani ailesini Papaz Köprüsü‘ne getirmiştir. Ali Rıza – Zübeyde Hanım çifti için emniyetsiz, zor ve acı bir dönem başlamıştır. Burada kaldıkları süre içerisinde hemen her gün Yunanlı eşkıyaların saldırısına uğrayacakları endişesiyle yaşamak zorunda kalmışlardır. Rivayetlere göre böylesi tehlikeli yerde üç yaşındaki ikinci çocukları Ahmet’i kaybettiler. Kulübede hastalanan çocuk, deniz kenarındaki Çayağzı’na götürülmesine rağmen tıbbi bakım eksikliğinden difteri/ Kuşpalazında öldüğü söylenir. Ali Rıza Efendi, eski Osmanlı Rumelisi’nin Yunanistan sınırında, Olimpos dağı eteklerinde, Çayağzı veya Papaz Köprüsü denilen dağlık bölgesinde gümrük muhafaza memuru bulunuyordu. Ali Rıza Efendi, küçük bir memurdu. Ali Rıza Efendi, gümrük memurluğundan aldığı parayla evinin geçimini ancak sağlayabiliyordu. Ali Rıza Efendi, daha sonra eşini Olimpos dağlarının eteğinde bulunan Çayağzı – Papas Köprüsü rüsumat memuru olarak çalıştığı yerdeki bir köy evine götürdü. 1827’deki Rus mağlubiyetinden sonra bölgede Bulgar, Yunan, Sırp eşkıya çetelerini türemesi üzerine de Selanik’e yerleşmiştir9. Ali Rıza Efendi, Yunan ve Bulgar eşkıyasının çalıştığı bölgeye devamlı baskın yapmaları, kendisini öldürmekle ve kerestelerini yakmakla tehdit etmeleri üzerine askeri yetkililere müracaat etmesine rağmen olumlu bir netice alamadı. Bunun üzerine ailesinin çalıştığı bölgeden kalmasının tehlikeli olduğunu düşünerek Selanik’e getirdi.
Oğulları Ahmet’in ölümünden sonra Selanik vilayetindeki evlerine (Pembe Ev’e) geri dönen aile, kısa bir süre sonra, öteki çocukları Ömer’i de Selanik’te kaybederler. Anlatılara göre çocukları Ahmet gibi, Ömer’in de ölümüne difterinin neden olduğu sanılıyor. Fatıma İsmet adındaki ilk çocuklarının ardından peş peşe Ahmet ve Ömer adlı çocuklarını da kaybetmiş olan ailenin bu tarihlerde oldukça maddi yönden de büyük güçler çekmiş oldukları anlaşılıyor. Fakat, kadere karşı İslam’ın öğrettiği sabır ve metanet ile akraba dayanışması ve özellikle oğulları Mustafa (Kemâl)’nın doğumu, Ali Rıza Bey ve eşi Zübeyde Hanım için büyük bir teselli ve avunma hatta “ayakları üzerinde durmalarına” en büyük sebep olarak görülür.
Rumi 21 Nisan 1286 (M. 3 Mayıs 1870/H. 01 Safer 1287 Salı)- Rumi 13 Haziran 1286’a kadar (M. 25 Haziran 1870/H. 25 R.E 1287) tarihleri arasında ilk olarak Aynaroz’da rüsûmat memuru olarak göreve başlayan ve daha sonra 8 Temmuz 1286 (20 Temmuz 1870) tarihinde Selanik’te Papasköprüsü’nde Rüsumat Memuru olarak çalışan Ali Rıza Efendi, emekli olduğu 1880 tarihine kadar yaklaşık 10 yıl kadar Yenişehir Çayağzı ve papaz köprüsü rüsûmat memurluğunda çalıştıktan sonra 1880 yılında emekli oldu.
Anlatılara göre, Ali Rıza Efendi, emekli olduktan sonra belgelere göre akrabası olduğu anlaşılan Cafer Efendi ile ortak olarak kereste ticaretine başladı. Şevket Süreyya Aydemir, Ali Rıza Efendi, rüsumat memurluğuna atandığı yıl içerisinde (1870), Zübeyde Hanım ile evlendi. Ali Rıza Efendi Zübeyde ile evlendiği zaman evkaf dairesinde değil gümrük idaresinde memur bulunuyordu. Ali Rıza Efendi, kereste ticaretine başladığı sene içerisinde eşi Zübeyde Hanım, çocukları Ahmet ve Ömer’le birlikte, Selanik’in Islahhane semtinin Ahmet Subaşı Mahallesi’ndeki bir eve, daha sonra da Zübeyde Hanım’ın büyük babalarından Hacı Abdullah Efendi’nin üç katlı ve pembe boyalı evine taşındılar. Ali Rıza Efendi ailesi, kendi evlerini satın alıncaya kadar burada oturmuşlardır10.
Ali Rıza Efendi, varını yoğunu kereste ticaretine vermişti. Selanikli kereste tüccarı Cafer Efendi ile ortaklık kurarak ticaret hayatına atılan Ali Rıza Efendi, önceleri iyi para kazanıyordu. İlk zamanlarda büyük başarılar gösteren bu teşebbüs, Katerin’in ezeli belası olan eşkıyanın hırslarını tahrik etti. Ali Rıza Efendi’yi para göndermesi için tehdit ettiler. Şayet para göndermezse, kerestelerini yakacaklarını bildirdiler. Bu sebeple orman mıntıkasına gitmek, işlerini kontrol etmek mümkün olmuyordu. Fakat sonradan işleri bozuldu. Buna sebep olan da yine haraç isteyen “Rum eşkıyası” idi. Buradaki eşkıyanın hepsi siyasi çetelerdi. 1877 Rus harbinden sonra Makedonya çetelerle dolmuş, artık buralardaki Türklere rahat kalmamıştı.
1877- 78 Osmanlı – Rus savaşının ardından sonra Balkanlar’da meydana gelen otorite boşluğunu maalesef eşkıya doldurmuştu. Makedonya bölgesi, bunların tehditleri had safhaya ulaşmıştı. Makedonya bölgesindeki bu eşkıyanın hepsi de siyasi çetelerdi. Halk bunlardan çok huzursuz durumdaydılar. 1883 tarihinde Teselya’nın Yunanistan’a bırakılmasıyla birlikte Yunan hududu Katerin kazası ve Olimpos dağlarına dayanmış bulunuyordu. Buradaki siyasi çeteler çeşitli silahlı eylemler düzenliyor, Müslüman köylere saldırıyorlardı. 1877 Rus harbinden sonra Makedonya çetelerle dolmuş, artık buralardaki Türklere rahat kalmamıştı. Bu siyasi çeteler yüzünden Ali Rıza Efendi’nin ticareti de bozuldu. İşlenmiş keresteleri sahile nakletmeğe korkuyordu. Çünkü bu keresteler eşkıya için rehine mahiyetinde idi. Nihayet Ali Rıza Efendi’den ümit ettikleri para gelmeyince, bütün keresteleri yaktılar. İşçileri de tehdit ettiler. İşçiler de dağılıp gittiler. Bunun üzerine Ali Rıza Efendi, yangından mal kaçırır gibi, mümkün olabileni kurtarmaya çalıştı.
Ali Rıza Efendi’nin önce düzenli gitmekte olan kereste ticareti işi bu siyasi çeteler yüzünden bozulur hale gelmişti. Çeteler, Ali Rıza Efendi’nin yaptığı kereste ticaretinden kendilerine haraç vermesi gerektiğini, aksi takdirde limana yakın yerlerde ve limanda bekleyen işlenmiş kerestelerini yakacakları tehdidinde bulunuyorlardı. Ali Rıza Efendi, bunlara boyun eğmedi. Bölgeyi korumakla görevi üst düzey Subaylardan yardım istedi ve bölgenin asayişsizliğinden şikâyetçi oldu. Fakat ne kendisinin ne de ortağı Cafer Efendi’nin gerekli tedbirlerin alınmasını istedikleri makamlardan olumlu bir cevap gelmemişti. Onlara “madem güvensizlik durumu mevcut, can güvenliği tehlikesi varsa; siz de orayı terk edin” cevabı verilmişti. Ne kadar direnmek istedilerse de her gün bölgenin durumu çok kötü ve her gün hayati tehlikeyle karşı karşıya kalıyorlardı. Ali Rıza Efendi, bu çetelere boğun eğmedi ve istedikleri haracı da vermedi. Bunun üzerine çeteler, Ali Rıza Efendi’nin kerestelerini yaktılar. Birkaç kez durumu bölgenin muhafızı olan askeri komutana şikâyet etmiş ise de onun “madem çeteler seni rahat bırakmıyor; öyleyse sen kereste işini bırakıp git” demişti. Bölgenin Muhafaza komutanın bu şekilde kendisine cevap vermesinden dolayı müteessir olan Ali Rıza Efendi, kereste ticaretini bırakır. Ardından tuz ticaretiyle uğraşır. Fakat bu defa yağmurlar vesaire elvermez. Tuz ticaretinde de başarılı olamaz. Bunun sebebi de kuşkusuz Ali Rıza Efendi’nin yeteneksizliğinden değil bilakis zamanın ve bölgenin sosyal şartlarından kaynaklanmış olduğu yine belgelerden anlaşılıyor. Zira Memuriyetinden ayrılarak kereste ticaretine başlayan Ali Rıza Efendi’nin, bu işi yaparken bölgedeki Rum eşkıyası başının çoğu zaman derde girmiş olmasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Nihayetinde ticareti bırakır. Ali Rıza Efendi’yi ticaret hayatındaki başarısızlığı olumsuz yönde etkiler. Olimpos’taki eşkıyalık, sonuçta Ali Rıza Bey’in işlerinin tamamen çökmesine ve Cafer Efendi’yle ortaklığının bitmesine yol açmıştır. Hayatını riske atamasına ve tüm çabalarına rağmen iş yaşamı başarısız olmuş, aniden işsiz kalması onu psikolojik açıdan çok etkilemişti. Ali Rıza Efendi buna rağmen hayatı boş vermemiş, şansını tuz ticaretinde denemiş ama yine yenilgiye uğramıştı. Bu başarısızlıkları önce moral bozukluğuna, daha sonra da ruhi çöküntüye sebep olur. Ali Rıza Efendi, adeta üzüntüsünden hayata küser. Bundan kısa bir süre sonra hastalanarak vefat eder.
Zübeyde Hanım, hatıralarında kocasının durumunu şöyle anlatır: “… Merhumun son günlerinde işinin fena gitmesinden çok müteessir olmuştu. Kendisini salıverdi. Daha sonra da derviş – meşrep bir hal alarak eridi gitti. Kocamın hastalığı arttı. Artık yaşayamazdı.” Makbule Hanım’ın anlatılarına göre Ali Rıza Efendi, “işlerinin kötü gitmesinden çok müteessir oldu… Nihayet barsak veremine tutuldu. Üç sene hastalık çektikten sonra vefat etti…” Makbule Hanım, Babası Ali Rıza Efendi’nin işlerinin Rum eşkıyanın faaliyetleri sonucunda bozulduğundan bahsettikten sonra, onun “tuz ticaretine başladığını ve mağazasında bulunan tuzların toptan eridiğini, bu işten de ziyan gördüğünü, tekrar memuriyete geçmek istediğini, bunda da muvaffak olamadığını” anlatır. Memuriyetten ayrıldıktan sonra giriştiği her ticari faaliyet bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanan Ali Rıza Efendi, bu olaylardan çok etkilenmiş ve büyük bir moral çöküntüsü içinde hayata küsmüş ve ağır bir hastalığa yakalanmıştır.
Ali Rıza Efendi’nin Selanik’te vefat ettiğinde Hortacı Sultan Camii Şerifinin haziresine defnedilmiştir. Ali Rıza Efendi merhumun buraya defnedilmiş olduğunu oğlu Mustafa Kemâl Atatürk’ün “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” adlı kitabında bizzat kendisinin yazmış olduğu satırlardan öğreniyoruz. Atatürk’ün sözünü ettiğimiz “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” adlı kitabında bahsedilerek şöyle deniliyor:
“… Filhakika, bir gün, (Sirenayik) (Cyrenaique) darülharekâtından Balkan yangınına koşarken… Bir gün, Afrika sahilinden vatanıma ulaştıracak yolların kapanmış olduğunu görürken… Bir gün, işittim ki vatanım Selânik ve oradaki anam, kardeşim, bütün akraba ve taallûkatım mahiyetlerini anlatmaya muvaffak olamadığım zevât tarafından düşmana hibe edilmiştir… Bir gün işittim ki, Hortacı Sultan Camii Şerifinin minâresine çan taktırılmış. Ve Orada yatan babamın kemikleri Yunan palikaryalarının kirli ayakları altında çiğnetilmiş…”
Burada sözü edilen Hortacı Şeyh Süleyman Efendi Camii, Rum mahallesinin ortasında, Gelemeriye Kapısının yanında, Halveti dervişlerinin büyük tekkesinin hemen yakınında bulunuyordu. Caminin kubbeli ve türbe biçiminde yapısı sebebiyle Avrupalılar camiye “Rotonda” diyorlardı. Türkler hiçbir İslami süsleme eklemediklerinden fresk ve mozaiklerle süslü kalmış olan bu yapı şehrin en çok ziyaret edilen yapısıydı. Hortacı Süleyman Efendi Camii şerifinin avlusunda Halveti tekkesine ait olan küçük bir hazire vardı. Bu caminin de diğer cami ve mescidler gibi, tamirine ve ihtiyaçlarına harcanmak üzere vakıf vesaire kurumları vardı. Bu camiinin haziresine genellikle Halvetiyye tarikatına mensup insanların defnedilmiş bulunuyordu.
Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin 23 Mayıs 1886 tarihinde vefat ettiğinde Selanik merkezde bulunan Hortacı camiinin haziresine defnedilmiştir. Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin adını taşımış olduğu Selanik Mevlevihanesi postnişini Mevlevi Şeyhi Hasan Efendi’nin oğlu Meşayıhtan Şeyh Ahmet Efendi’nin oğlu Halveti Şeyhi ve Kocakasım Paşa Camii İmamı Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi’nin burada defnedildiği kuvvetle muhtemeldir. Ali Rıza Efendi’nin özellikle Hortacı Süleyman Efendi Camii şerifinin haziresine defnedilmesinin muhtemel sebep olduğunu düşünüyoruz.
Ali Rıza Efendi’nin defnedildiği Hortaca camiinin haziresindeki kabrinin günümüzde ortada bulunmayışı, mezarının da mezar taşlarının da kayıp veya yok edildiği gerçeğini gözler önüne sermektedir. Osmanlı’nın Balkan savaşları sonrasında 1912-1924 yılları arasında süren savaş ve mübadele olayları sonucu olarak Atatürk’ün ailesinin yaşadığı Selanik’teki tarihi miras olan kültür varlıkları ve belgelerin önemli ölçüde önemini kaybettiği, yok edildiği veya çürümeye bırakıldığını üzülerek görmekteyiz. Hiç olmazsa Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin kimlik bilgilerinin yer aldığı mezar taşının bulunması gerekir.
Ali Rıza Efendi’nin ölümüyle Mustafa (Kemal), Makbule ve Naciye adındaki üç yetim çocuğuyla, henüz 27 yaşında dul kalan Zübeyde Hanım, kocasının vefatının ardından kendisine ve çocuklarına maaş bağlanması için Selanik Vilayet makamına müracaat etmiştir.
Osmanlı Arşivinden tespit ederek ilk defa 13 Eylül 2014 tarihinde yayınladığımız “Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün Soy Kütüğü” adlı kitabı ve konusunu, içinde bulunan belgeleri 13 Eylül 2014 tarihinde Gazeteci Yazar, Tarih Araştırmacısı ve Tv Program Yapımcısı Sayın Murat Bardakçı’nın hazırlayıp, Sayın Prof. Dr. Erhan Afyoncu ve Sayın Prof. Dr. Nurhan Atasoy ile birlikte sunduğu “Habertürk Tarihin Arka Odası” Programında tespit ettiğimiz ve ilk olarak kamuoyu ile paylaştığımızda Sayın Murat Bardakçı bu belgelerin önemine dair şunları söylemiştir: “Beyler! Burada şimdiye kadar yayınlanmamış bazı belgeler göstereceğiz… Hiçbir programda Atatürk hakkında arşiv belgesi bugüne kadar çıkmadı. Bu anda “Tarihin Arka Odası” tarihinin, program tarihinin en önemli programlarından birini yapıyor… İlk defa böyle belgeler yayınlanıyor, hiçbiri bunların bugüne kadar yayınlanmadı. Cumhuriyet tarihinin 91 sene olmuş cumhuriyet ilan edileli. İlk defa Atatürk’ün annesinin, babasının soy kayıtlarını yayınlıyoruz, gösteriyoruz belgeleriyle. Eğer günün birinde, Atatürk’ün şeceresi hakkında yapılan araştırmaların tarihi yapılacak olursa, bu belgeden, bu programdan başlar. İşte!.. Annesi, babası, resmi kayıtlar bunların hepsi de. Ali Rıza Efendi, Zübeyde Hanım ve üç çocuk. Naciye diye bir kızı var, küçük iken ölmüş. Makbule ve Mustafa kalıyor. Bu konularda, bugüne kadar yapılan en doğru çalışma Şevket Süreyya Aydemir’e aittir. Bu devlet kurucusunun, Doksanbir sene oldu devlet kurulalı. Doksanbir senedir Şevket Süreyya Aydemir’in Ailesi konusunda yazdıklarından bir adım ileriye götürmedi. Şevket Süreyya’nın “Tek Adam”’ındaki aile şeceresi, onun sonundaki şecereyi bir adım ileriye götürmek Mehmet Ali Öz’e nasip olmuştur. Hocam çok teşekkürler…”11
Ali Rıza Efendi’nin Emeklilik Belgesinde Zübeyde Hanım ve çocuklarına maaş bağlanmasıyla ilgili olarak hazırlanan “Hesap Tezkeresi” bu konudaki tüm tartışmaları bitirmiş, Ali Rıza Efendi’nin ölümü ile ilgili olarak çeşitli kitaplarda verilen değişik tarihlerin yanlış olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü Ali Rıza Efendi’nin hizmet cetveli’nde yaptığı görevler sayıldıktan sonra “vefatı 11 Mayıs 302” yani “23 Mayıs 1886” tarihinde vukubulduğu (gerçekleştiği) belirtilerek kayıtlarda yer almıştır. Aynı tarih bu çizelgeye göre Zübeyde Hanım ve çocuklarına (Mustafa Kemâl, Makbule ve Naciye) maaş bağlanmasını karara bağlayan heyet yazısında da bulunmaktadır. Bu durumda Ali Rıza Efendi, 23 Mayıs 1886 tarihinde genç sayılabilecek bir yaşta, 45 yaşında vefat etmiştir. Ali Rıza Efendi, 23 Mayıs 1886 tarihinde hastalanıp vefat ettiğinde henüz 45 yaşındaydı. Yeni Kapı (Ayios Dimitrios) yolunun açılmasıyla yıkılan, Saatli Cami yanındaki Horotacı Camii haziresindeki Müslüman mezarlığına gömüldü.
Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk, çocukluğuna ait anılarını şöyle anlatıyor: “Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey, mektebe gitmek meselesine aittir. Bundan dolayı anamla babam arasında şiddetli bir mücadele vardı. Annem, İlâhilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu. Rüsumatta (gümrük) memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efendi’nin mektebine devam etmeme ve yeni usul üzerine okumama taraftardı. Nihayet babam işi mahirane bir surette halletti: evvelâ merasim-i mutada ile mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Bir kaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım. Şemsi Efendi’nin mektebine kaydedildim. Az zaman sonra babam vefat etti. Annemle beraber dayımın nezdine (çiftlik) yerleştik. Dayım köy hayatı geçiriyordu. Ben de bu hayata karıştım. Bana vazifeler veriyor, ben de bunları yapıyordum. Başlıca vazife tarla bekçiliği idi. Kardeşimle beraber bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğumuzu ve kargaları kovmakla uğraştığımızı unutamam.”
Bazı yazarlar kitaplarında “babası Ali Rıza öldüğünde oğlu Mustafa 5 – 6 yaşlarındaydı” şeklinde yazmışlardır. Halbuki, Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz Ali Rıza Efendi’nin emeklilik belgesine göre, Ali Rıza Efendi öldüğünde (23 Mayıs 1886), Mustafa (Kemâl Atatürk) 9 – 10 yaşlarındaydı. Belgeye göre, Zübeyde Hanım’ın emeklilik maaşı bağlanması için verdiği dilekçe ve müracaatı, Rumi 15 Ağustos 1309 (Miladi: 27 Ağustos 1893) tarihidir. Belgede, Mustafa Kemâl’in 1893 tarihinde 16 yaşında olduğu kayıtlıdır. Dolayısıyla 1893 tarihinde 16 yaşında olan Mustafa Kemâl, Babası Ali Rıza Efendi 23 Mayıs 1886 tarihinde vefat ettiğinde 10 yaşlarında bir çocuktur. Afet İnan, “Mustafa, ilkokul çağında babadan yetim kalmıştır” derken; Ali Fuat Cebesoy da “babası öldüğünde Mustafa Kemâl’in 9 – 10 yaşlarında olduğunu” yazmaktadır.
Osmanlı Arşivinde yer alan Mustafa Kemâl Atatürk’ün annesi Zübeyde ve babası Ali Rıza Efendi’nin kayıtlarına göre Atatürk’ün Annesi Zübeyde (1857 -15.01.1923) ve Babası Ali Rıza (1841- 23 Mayıs 1886) Efendi 1841 yılında Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahallesi’nde doğmuştur.
Faik Reşit Unat, Ali Rıza Efendi’nin ölüm tarihini 28 Kasım 1893 olarak vermektedir. Faik Reşit Unat, Atatürk’ün Babası Ali Rıza Efendi’nin yakalandığı “barsak veremi” hastalığından kurtulamayarak 28 Kasım 1893’te ve kız kardeşi Naciye’nin 2 Aralık 1901’de vefat ettiklerini yazıyor. Georges Dancel, Ali Rıza Efendi’nin ölüm tarihini 1888 olarak gösteriyor.
Ali Rıza Efendi’nin doğum tarihi ve vefât tarihi konusunda yerli ve yabancı yazarlar birbirinden farklı tarihler vermişlerdir. Mustafa Kemâl Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin doğum ve ölüm tarihleriyle ilgili olarak verilen bu tarihlerin herhangi tarihi bir kayda ve bir belgeye dayanmayışıdır. Bunun nedeni sebebi, Atatürk ve ailesi ile ilgili olarak Osmanlı arşivi başta olmak üzere detaylı bir araştırmanın yapılamamış olmasıdır. Bugüne kadar tespit edilemeyen ve yayınlanmayan Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin emeklilik dosyası belgeleri ilk olarak tarafımızdan Osmanlı Arşivinde tespit edilerek Ali Rıza Efendi’nin 1841 yılında Selanik’te doğduğu ve 45 yaşında olarak 23 Mayıs 1886 tarihinde Selanik’te vefât etmiş olduğu kamuoyu ile paylaşılmıştır. Yine bu belgeler sayesinde Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün 1880 veya 1881 tarihinde doğmadığı; bilinenin aksine 1877 tarihinde doğduğu gerçeği ortaya çıkarılmıştır.
Ali Rıza Efendi, Cafer Efendi ile ortak olarak yapmış olduğu kereste ticaretinde ilk zamanlarda kâr etmesine rağmen, Bölgedeki Yunan ve Bulgar eşkıyalarının baskı ve saldırıları karşısında, emekli olduktan sonra yapmış olduğu kereste ticaretinden zarar etmeye başlamıştı. Yunan ve Bulgar eşkıyası, çalıştığı bölgeyi devamlı olarak baskın düzenliyor ve kendilerine bac (haraç) vermelerini istiyorlardı. Bölgede eşkıyaların ortaya çıkması ve huzur ortamının bozulmasıyla birlikte kereste işi ile uğraşmaktan vazgeçen Ali Rıza Efendi bu defa tuz ticaretiyle uğraşmaya başlar. Bu işten de herhangi bir başarı sağlayamayan Ali Rıza Efendi ticaret işini bırakır. İşi bırakmasının ardından kısa bir süre hastalandı. Nihayet, Ali Rıza Efendi emeklilik tarihinden 5 yıl 4 ay 23 gün sonra, 23 Mayıs 1886 tarihinde vefat etmiştir.
Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk’ün “Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey, mektebe gitmek meselesine aittir… evvelâ merasim-i mutada ile mahalle mektebine başladım…. Bir kaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım. Şemsi Efendi’nin mektebine kaydedildim. Az zaman sonra babam vefat etti…” şeklindeki ifadeleri, Mustafa kemâl Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin vefâtı tarihini doğruluyor. Mustafa Kemal’in Şemsi Efendi İlkokulu’nda 1886 -1890 yılları arasında okumuştur. Dolayısıyla Atatürk, Şemsi Efendi’nin ilkokulu’na 1886 yılında kaydedilmiş, aynı yıl içinde, 23 Mayıs 1886 tarihinde babası Ali Rıza Efendi Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Osmanlı Arşivinde tespit etmiş olduğumuz Mustafa Kemâl Atatürk’ün Babası Ali Rıza Efendi’ye ait emekliliği ile ilgili Hicri 1311 Ş 28 (6 Mart 1894 Miladi) tarihli ve Hicrî 23 / Ca /1313/ Miladi 11 Kasım 1895/ 30 teşrinievvel 1311 Rumi tarihli emeklilik kayıtları, hizmet cetvelini ihtiva eden dosyada, Ali Rıza Efendi’nin Rumi 11 Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar); Miladi 23 Mayıs 1886 Yılı) tarihinde vefat ettiği bilgisi yer alıyor. Dolayısıyla Mustafa Kemâl Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi, Osmanlı Arşivinde tespit etmiş olduğumuz emeklilik belgesine göre Rumi 11 Mayıs 1302/ Hicri 19 Şaban 1303 Pazar Günü/ Miladi 23 Mayıs 1886 tarihinde vefat etmiş olduğu kayıtlıdır.
Zübeyde Hanım’ın müracaatı esas alındığında Rumi: 15 Ağustos 1309 Miladi: 27 Ağustos 1893; hesap tezkeresindeki tarih esas alındığında Rumi: 27 Kanunevvel 1309: 8 Ocak 1894; yapılan işlemlerin ardından komisyonun aldığı müspet karar (onay) yazısı dikkate alındığında Hicri: 14 Şaban 1311 (Rumi: 8 Şubat 1309) Miladi: 20 Şubat 1894 tarihlidir.
“Mustafa Kemâl Paşa’nın babasının adı Ali Rıza Efendi, annesinin Zübeyde Hanım olduğu, Zübeyde Hanım Efendi’nin Ali Rıza Efendi’nin zevcesi (eşi) olduğu ve bunların Mustafa, Makbule ve Naciye adında üç çocuğunun bu tarihte hayatta oldukları, Zübeyde Hanım ile bu üç çocuğuna 30’ar kuruş olmak üzere toplam 120 kuruş maaş bağlanmış olduğu. Bu belgeyle birlikte net bir şekilde kesin olarak ortaya çıkmıştır.
Bu belgede Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin o tarihteki yaşı (dolayısıyla doğum tarihi), görev yerleri ve ne kadar çalışmış olduğu, ne kadar maaş almış olduğu ve ölüm tarihi net olarak ortaya çıkarılmış olmaktadır. Bu belge, “Atatürk ve Ailesi” ile ilgili olarak bu yönüyle çok önemli bir belgedir. Ayrıca bu belgede, “İstidaname Tarihi” başlığı altındaki bölümde, “15 Ağustos 309 (27 Ağustos 1893) havalesi Selanik Vilayeti’ne verilen arzuhal meyânında” bilgisi yer alıyor. Bu durumda, Zübeyde Hanım’ın müracaatı esas alındığında Rumi: 15 Ağustos 1309 Miladi: 27 Ağustos 1893 tarihinde Mustafa Kemâl’in 16 yaşında olduğu, dolayısıyla 1893 – 16 = 1877 yılı doğumlu olduğu kesin olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Mustafa Kemâl Atatürk, 1877/ 78 yılında Selanik’te doğdu. Annesinin adı Zübeyde Hanım (1857 – 15 Ocak 1923), babasının adı Ali Rıza Efendi’dir.
Özet: Osmanlı arşivinde yeni tespit ettiğimiz Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün babası Ali Rıza Efendi’nin emeklilik belgeleri, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, babasının Ali Rıza Efendi olduğuyla ilgili tek ve en erken tarihli resmi belgedir. Şimdiye kadar Ali Rıza Efendi ile ilgili bir belge olarak Atatürk’ün Harp okuluna kaydında yer alan “Koca Kasım Paşa mahallesinden rüsûmattan emekli Ali Rıza Efendi” kaydından başka hakkında hiçbir belge bulunmadığından “Mustafa Kemâl’in annesi Zübeyde Hanım değildir, Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi değildir” şeklinde Atatürk ve ailesine iftiralar atılarak Atatürk gibi bir milli kahramanın ailesi ve manevi şahsiyeti rencide edildi.
Bugüne kadar Atatürk’ün annesi ve babasıyla evlendiğine dâir, Osmanlı arşivlerinde ilk olarak tespit ederek kamuoyu ile paylaştığımız bu belgeden başka Osmanlı dönemine ait ve en erken tarihli resmi hiçbir belge yoktur. Ali Rıza Efendi’ye dâir şimdiye kadar sözlü anlatımların haricinde hiçbir belge çıkmamıştı. Bu belgeler Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi ve annesinin Zübeyde Hanım olduğuyla ilgili tek ve en erken tarihli belge olması sebebiyle çok önemlidir. Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi’nin ne ilgisi var? Evlilik kayıtları var mı?” şeklindeki kasıtlı ve maksadını aşan iddialara ve iftiracılara bu belgelerle cevap verilmiştir.
Bu belge, günümüzdeki Danıştay’ın karşılığı olan “Şura-yı Devlet Tekaüd Mülkiye İdaresinde” emeklilik işlerine bakan kısmın evrakı. Atatürk’ün babasının hizmet cetveli çıkarılmış: Atatürk’ün annesine, Mustafa Kemâl Atatürk’e, kız kardeşi Makbule Hanım ve küçük yaşta ölen kız kardeşi Naciye Hanım’a çıkarılan maaş bağlanmasına dâir belge olması sebebiyle önemlidir. Zübeyde Hanım’ın eşi Ali Rıza Efendi’den çocuklarıyla birlikte maaş aldığını gösteren 1894 tarihli bir belgedir. Ali Rıza Efendi belli bir süre Aynaroz’da, Çayağzı rüsumatına kadar 1870 ile 1880 yılları arasında, çalıştığı hizmetleri tek tek döküyor. Burada tamamı var. Ali Rıza Efendi nerede çalışmış, kaç yıl çalışmış, mesela doğum ve ölüm tarihi mesela 1841 de doğmuş olduğu, 23 Mayıs 1886 tarihinde 45 yaşında vefat etmiş olduğu ortaya çıkıyor. Daha önce şimdiye kadar askeri okul kayıtlarında adına rastladığımız Ali Rıza Efendi’nin ilk defa maaş kaydı dolayısıyla Ali Rıza Efendi, Zübeyde Hanım ve Mustafa Kemâl ve kardeşleriyle birlikte bağlantı kurulmuş oluyor. Bu belgelerle, “evlilik kaydı var mı? Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi’nin ne ilgisi var” diyenlere şamar gibi cevaptır…12”
Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi, Selanik Mevlevihanesi Postnişini Şeyh Hacı Hasan Efendi’nin ahfadından olup, Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahallesi Camii İmamı Halvetiyye tarikatı şeyhi Hacı Ali Rıza Efendi’nin torunu Hafız Hacı Ahmet Efendi’nin oğludur. Şeyh Hacı Ali Rıza Efendi’nin adını taşımaktadır. Ali Rıza Efendi’nin babası Hacı Hafız Ahmet Efendi, annesinin adı Ayşe Hanım’dır.
Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi Selanik Çayağzı Rüsûmat memurluğundan emeklidir. Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün babası Ali Rıza Efendi’nin Osmanlı arşivinde yeni tespit ettiğimiz emekliliğiyle ilgili dosyasındaki belgelere göre, Selanik’te Kocakasım Paşa mahallesi’nde 1841 yılında doğmuştur. 23 Mayıs 1886 tarihinde (Rumi tarih 11 Mayıs 1302) Selanik’te 45 yaşında vefât ettiğinde Horatacı Sultan Camisi haziresine defnedilmiştir.
Atatürk’ün Babası Ali Rıza Efendi’nin Emeklilik Belgeleri
Osmanlı Arşivi belgelerine göre, Mustafa Kemâl Atatürk’ün Babası Ali Rıza Efendi’nin, Rüsumat memuru olarak bir süre Selanik Vilayeti’ne bağlı Aynaroz şehrinde çalıştığı (1870) ve daha sonra Çayağzı ve Papasköprüsü rüsumat memurluğu’na tayin edildiği anlaşılmaktadır. Sözü edilen bu belgelere göre Ali Rıza Efendi, 1870 – 1880 yılları arasında rüsumat memurluğu yapmıştır.
Hicri 1282 M 29 tarihli belgeye göre, Yenikapı Mevlevihanesi postnişini tarafından istihdamı tavsiye olunan Ali Rıza Efendi’nin ehliyetli birisi olduğunun Rüsumat Emaneti’ne takdimi ile Rüsumat Memurluğuna ilk olarak Aynaroz’da göreve başladığı ve daha sonra Selanik Çayağzı Rüsumat memurluğuna atandığı ve burada yaklaşık verdiği 10 yıllık hizmetin ardından emekliye ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Ali Rıza Efendi’nin emekliğiyle ilgili Hicri 1311 Ş 28 (6 Mart 1894 Miladi) tarihli ve Hicrî 23 / Ca /1313 / Miladi 11 Kasım 1895/ 30 teşrinievvel 1311 Rumi tarihli belge, Çayağzı Rüsumat Memuru Ali Rıza Efendi’nin ailesine maaş tahsisi ilgili bilgiler vermektedir.
Hicri 6 Şaban 1306 (26. 01. 1305 Rumi/ 07.04.1889 Miladi) tarihinde emekliye ayrıldığı ve 1310 Ş 29 tarihinde 129 kuruş emeklilik maaşı bağlanması tahsis kılınmış, ancak Hicri 1311 Ş 28 tarihli belgeye göre Rumi 11 Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar); Miladi 23 Mayıs 1886) tarihinde vefatı vukubulduğu anlaşılmış olmaktadır. Selanik Vilâyeti’nin 28 Ağustos 309 (9 Eylül 1893) tarihli Cetveli. 27 Kanunuevvel 309 (8 Ocak 1894) tarih ve Mühür. 4 Tekaüd 574 / 16 Eylül 1899 Mart/ 2994 / 28 Şaban 311 (6 Mart 1894) Tanzimat Dairesine / 16 Şaban 311 (22 Şubat 1894) gönderilen tarihli yazılardan Zübeyde Hanım ve çocuklarına emekli maaşı bağlandığı anlaşılmaktadır.
Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz (ADVNSTEKAd 1- 90 koduyla verilen) 7 Şaban 1306 / 7 Nisan 1889 tarihli, Ali Rıza Emekliliğiyle ilgili kayıtta şu bilgiler yer alıyor: “Rüsumat Memuru Müteveffa Ali Rıza Efendi’ye şehr-i Yüzyirmidokuz kuruş maaş tahsisi hakkında.” Bu belgeye göre, Atatürk’ün babası vefat etmeden önce emekli olmak için dilekçe verdiği ve kendisine Hicri 7 Şaban 1306 / Miladi 7 Nisan 1889 tarihinde aylık 129 kuruş maaş tahsis edildiği belirtiliyor.
Ali Rıza Efendi’nin eşi Zübeyde Hanım’ın eşi vefat ettikten sonra kendisi ve çocuklarına kocasından dolayı emeklilik maaşı bağlanması isteğiyle vermiş olduğu dilekçeyle birlikte başlatılan emeklilik işlemlerindeki belgelerde Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin Rumi 11 Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar); Miladi 23 Mayıs 1886 Yılı) tarihinde vefatı vukubulduğu belirtilmektedir. Bu her iki belgede verilen tarihlere göre Ali Rıza Efendi’nin kendisinin vermiş olduğu dilekçenin ardından 4 yıl 15 gün sonra kendisine 129 kuruş aylık maaş tahsis edilmiş olduğu anlaşılıyor. Fakat, Ali Rıza Efendi, kendisine tahsis edilen bu maaşı almadan vefat etmiş bulunuyor.
Ali Rıza Efendi’nin eşi Zübeyde Hanım’ın emekli aylığı bağlanması için vermiş olduğu dilekçenin ardından kendilerine emekli aylığı 27 Kanuni evvel 1309 Rumi – (1 Receb 1311 Pazartesi / Miladi 8 Ocak 1894) tarihinde bağlandığı anlaşılıyor.
Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz, BEONGGd 620) koduyla verilen Bab-ı Âli Evrak Odasından 1201 Numarası, H. 11 Safer 312 / Rumi 2 Ağustos 310 (Miladi: 14 Ağustos 1894) tarihli Nizâmât Dairesi Mazbatasının kaydından Rüsumat Emaneti Sahil Muhafaza Memurlarından Müteveffa Ali Rıza Efendi’nin eşine şehri (aylık) otuz kuruş maaş tahsis edildiği belirtiliyor. Dolayısıyla, Zübeyde Hanım’ın çocuklarına ve kendisine emekli maaşı bağlanması isteğiyle Selanik Vilayeti’ne arzuhalin (dilekçe) verildiği tarihten Rumi 15 Ağustos 1309 / Miladi 27 Ağustos 1893) ardından 1201 numaralı 14 Ağustos 1894 tarihli yazıyla da tam 4,5 ay sonra, Ali Rıza Efendi’nin vefatından da 7 sene 1 11 gün sonra Zübeyde Hanım’a eşinden dolayı emeklilik maaşı bağlanmıştır.
Dolayısıyla Ali Rıza Efendi’nin her ne kadar emekli olsa da henüz emeklilik maaşını alamadan 11 Mayıs 1302 (Miladi 23 Mayıs 1886 da) de vefat etmiştir.
Emeklilik maaşı, Eşi Zübeyde Hanım ve çocukları Mustafa Kemâl Efendi, Makbule ve Naciye Hanımların Hicri 1311 Ş 28 tarihinde vermiş oldukları dilekçeye binaen memuriyeti mülküye kararnamesinin 35.ve 36. ve 39. maddeleri mucibince kendilerine Ali Rıza Efendi’nin emeklilik maaşı tahsis edilmiştir. 27 Kanuni evvel 1309 Rumi – (1 Receb 1311 Pazartesi/ Miladi 8 Ocak 1894 tarihinde müstehak oldukları 120 kuruş maaş bit- taksim behrinde 30 ar kuruş olmak üzere maaş bağlanmıştır. Belgede Mustafa Kemâl’in bu tarihte 16 yaşında olduğu belirtilmektedir.
1310 Ş 29 tarihli belgede Ali Rıza Efendi’ye Hicri 6 Şaban 1306, Rumi 26.01.1305, Miladi 07.04.1889 tarihinde emeklilik maaşı bağlandığı belirtilmektedir. 12 Ramazan 312 / 2 Ağustos 310 tarihli bir başka belgede ise; “Rüsumat Emaneti Sahil Muhaza Memurlarından Müteveffa Ali Rıza Efendi’nin Zevcesine şehri otuz kuruş maaş tahsisi hakkında nizamat dairesi mazbatasının emekli sandığına gönderilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Osmanlı Arşivinde tespit ettiğimiz Mustafa Kemâl Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’ye ait emeklilik kayıtları ve hizmet cetvelini ihtiva eden dosyada, Ali Rıza bey’in nerede ve ne kadar çalışmış olduğuyla ilgili bilgileri veriyor:
Mülkiye Tekâüd Dairesi
Adedi 2479
Selanik rüsumat nezareti Çayağzı rüsumat memuru müteveffa Ali Rıza Efendi zevcesi Zübeyde ve kerimeleri Makbule ve Naciye Hanımlarla mahdumu Mustafa Efendi tarafından maaş tahsisi müsted’ı verilip Selanik nezaretinden ba mazbata istid’a olunan arzuhal ile müddeti hizmeti cetveli ve buna mutazarrı evrakı üzerine muhasebeden tanzim olunan derkenarlı hesap pusulası heyet-i umumiyece tetkık olundu.
Mezkûr pusulada müteveffay-ı müma ileyhin bulunduğu memuriyetlerin tarihleriyle aldığı maaşın miktarı ve Rumi 11 Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar); Miladi 23 Mayıs 1886 Yılı) tarihinde vefatı vukubulduğu ve memuriyeti mülküye kararnamesinin 35. ve 36. ve 39. maddeleri mucibince ba’del kısım vet-tenzili müstehak oldukları 120 kuruş maaş bit-taksim behrinde 30 ar kuruşa isabet eylediği gösterilmiş olmakla maaşı mezkûrun mahluleti hakkında 35.madde mucibince muamele olunmak üzere sandıkta tahsis tezkire kılınmış olmakla ol babda emru ferman hazreti men lehu’l emründür. H.14 Şaban 311 Salı/ Rumi 8 Şubat 309/ 20 Şubat 1894 Miladi.
Düyun-ı Umumiye Mektupçusu Es-Seyyit Mehmet Said
Dahiliye Nezareti Muhasebecisi Ziya Bey (bulunamadı)
Adliye Nezareti Muhasebecisi (mühür okunamadı)
Maliye Mahsulat Müdürü Halil Rami Efendi (bulunamadı)
Meclisi mearif azasından Es-seyyit Abdülaziz
Defter-i Hakani Nezareti mektupcusu Hasan
… Mütekaid Azasından … Efendi (bulunamadı)
Şuray-ı Devletazasından reis-i Sâni Rıza
Nâzır Mehmet Tevfik
Mütekaid Sandığı Nezareti Başkatibi Mehmet Emin
Hariciye Nezareti Muhasebe Müdürü Es-Seyyit Mehmet Ali Rıza
Şuray-ı Devlet Meclisi dairesi azasından Ali Rıza
Hazineyi Hassa-i Şahane Muhasebe Müdürü … Bey (bulunamadı)
…. Azasından Ragıb Bey (bulunamadı)
Nafia ve Muharebe Nezareti Mektupçusu Ahmet Cemal
Düyun-ı Muhasebe azasından Cemal Bey (bulunamadı)
Tekaüd Sandığı Nezareti Muhasebecisi Mehmet Emin
Mülkiye Tekaüd Sandığı Nezareti Muhasebesine Tanzim olunan Hesap Tezkiresi
Hizmet cetveli (1286/ M.1870) – 1296 / M.1880)
Kendisiyle pederinin İsmi: Ali Rıza
En sonraki Memuriyeti: Selanik Rüsumat Nezareti Çayağzı Rüsumat Memurluğu
Hizmet-i Devlete kaç yaşında ve Ne tarihte girdiği: Sinni (yaşı) 29, tarih no larıyla maaş nakil olduğuna nazaran İstidaname Tarihi (Dilekçenin verildiği Tarih): 15 Ağustos 1309 (27 Ağustos 1893) havalesi Selanik Vilayeti’ne verilen arzuhal meyânında:
Nev-i tanzim-i Hesap: Müddet-i Hizmet
Aynaroz Rüsumat kitabeti, 21 Nisan 1286 (M. 3 Mayıs 1870/H. 01 Safer 1287 Salı) -13 Haziran 1286’a kadar (M.25 Haziran 1870/ H. 25 Rebiülevvel 1287 Cumartesi), 1 ay 23 gün, Maaşı şehri 300 kuruş. Boşta, 14 Haziran 1286 (26 Haziran 1870) – 7 Temmuz 1286 (19 Temmuz 1870)’a kadar 24 gün. Papasköprüsü rüsumat kitabeti, 8 Temmuz 1286 (20 Temmuz 1870) – Âşir-i Kanuni evvel 1290 (Aralık 1874)’a kadar 4 yıl 5 ay 23 gün, Maaşı şehri 320 kuruş. Hâli (boşta), 1 kanunisani 1290 (13 Ocak 1875) – 13 Kanuni sani 1290 (25 Ocak 1875)’a kadar 13 gün. Yenişehir Çayağzı memurluğu, 14 Kanuni sani 90 (26 Ocak 1875) – 14 teşrinevvel 1291(26 Ekim 1875)’e kadar 9 ay 1 gün, Maaşı şehri 370 kuruş. Hâli (Boşta) 15 teşrinievvel 1291 (27 Ekim 1875) – Âşir-i teşrin evvel 1291 (12 Kasım 1875)’e kadar 16 gün
Papasköprüsü Çayağzı memurluğu, 1 teşrinisani 1291 (13 Kasım 1875) – Âşir-i Ağustos 1294 (12 Eylül 1878)’e kadar 2 sene 10 ay, Maaşı şehri 690 kuruş. Papasköprüsü Çayağzı 1 Eylül 1294 (13 Eylül 1878)- Âşir-i teşrinievvel 1294 (12 Kasım 1878)’e kadar 2 ay, Maaşı şehri 600 kuruş. Çayağzı memurluğu, 1 teşrini 1294 (13 Kasım 1878) – Âşir-i Şubat 1295 (12 Mart 1880)’e kadar 1 sene 4 ay, Maaşı şehri 400 kuruş. Çayağzı memurluğu, 1 Mart 1296 (13 Mart 1880) – Âşir-i teşrinisani 1296 (12 Aralık 1880)’a kadar 9 ay, Maaşı şehri 320 kuruş. Vefatı senesi: Rumi 11 Mayıs 1302 (Hicri 19 Şaban 1303 Pazar); Miladi 23 Mayıs 1886 Yılı). 7 sene 40 ay 47 gün, hâli (boşta): 53 gün, müddeti mazuliyeti: 53 gün.
Mahdumu Mustafa Efendiye sinni 16 (yaşı 16), 20 yaşına ikmalinde veya eşi ve kızlarının evlendikleri takdirde kat’ı (kesilmek) olunmak şartıyla 30 kuruş. Kerimesi Makbule Hanım’a 30 kuruş, Kerimesi Naciye Hanım’a 30 kuruş, Zevcesi Zübeyde Hanım’a 30 kuruş. Evlendikleri takdirde maaşlarının kesilmesi şartıyla tarihli ilmühaber mucibince Müteveffay-ı müma ileyhin müddeti seneden ibaret olup hükmü şeraiti kararnameye tevfikan bahisle ve balada tafsilen gösterilen hesab muhaseb-i aliyesi yüzyirmi kuruş müstehak maaş bulunan mahdumu ve diğerlerine isabet etmiş olmakla keyfiyeti heyeti umumiyeye havale buyurulmasına emru ferman hazreti men lehül emründür. Mühür – 27 Kanuni evvel 1309 Rumi – (1 Receb 1311 Pazartesi/ Miladi 8 Ocak 1894).
Mehmet Ali Öz
1 Şevket Süreyya Aydemir, “Tek Adam Mustafa Kemâl”, Remzi Kitabevi, 18.basım, yıl 1999,syf.15.
2 Gâzi Mustafa Kemal Atatürk´ün Soy Kütüğü (Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre), ISBN: 978- 605- 85374- 0- 8, Dilek Ofset Matbaacılık Sivas 4 Eylül 2014, 1. Baskı 208 sayfa; Gâzi Mustafa Kemal Atatürk´ün Soy Kütüğü (Osmanlı Arşivi Belgelerine Göre) ISBN: 978- 605- 85374- 0- 8, Dilek Ofset Matbaacılık Sivas 29 Ekim 2014, 2. Baskı 252 sayfa; ATATÜRK’ÜN AİLESİ, Asi kitap, Guru Yayınları,
3./1 baskı. Yıl 2017. İstanbul 3 Cum.Arşivi, 30 – 0 – 10 – 000 – 000 – 1 – 15 – 193712.07.1937 tarihli ve 660 – 174 Sayılı rapor/ yazı
4 BOA.ŞD 927 – 73 – 1311 Ş 28 – Tekaüd 4 / 574 5 İE.EV.7- 787-H.1079 B 08-2/ M.12 Aralık 1668 tarihli belge; NFSd 4958-H.1247-M.1831/s.128/hane no 4-5; NFSd 4962-1250 Z 29-M 1834-Hane 1); NFSd 4966-H.1255 Za 29-M.1839-s.73/syf.134 Hane No:1-2; NFSd hane 1-4970-1256 Z 29-M 1840;NFSd 4971 1259 Z 29-1843-Hane 1.2; NFSd 4970- 1256/ 1840- s. 52. Hane 13.14.; GRGSA-IAM-OCD1-6/72; 14/64-111/72; GRGSA-IAM-OCD001-6/72-88-15/9; BOA.C.Ev.3 -30593-H. 9 Cemaziyelevvel 1785/ 20 Mart 1785 tarihli belge; BOA.IMVL 221-7434-9-1; BOA.IMVL-221-7434-9-11-1; BOA.IMVL-221-7434-9-12-1; BOA.MVL-357-21-H.1276 L 12/ M:1860.
9 Cemal Kutay, Atatürk Olmasaydı, İst.,1993, s. 4
10 Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım’ın evliliğinden, Fatma İsmet (1871/72 -1875), Ahmet (1874–1883), Ömer (1875 – 1883), Mustafa Kemâl Atatürk (1877 -11.10.1938)+ (Eşi Latife Hn/ 1902 -1975), Makbule (Boysan Atadan) (Selanik / 1885 – Ankara/ 18.01.1956) ve Naciye (1886 – 1901) adında çocukları dünyaya geldi.
11 Murat Bardakçı, 13 Eylül 2014 Cumartesi, Habertürktv, Tarihin Arka Odası Programı
12 Prof. Dr. Erhan Afyoncu, 13 Eylül 2014 Cumartesi, Habertürk, Tarihin Arka Odası Programı