Yeni Bir Ülke, İsmi İstanbul Ve Seçimler
1919’dan sonra, Paris Konferansı kararları gereği İstanbul, terörist devlet amerikanın himayesine verilecek ve İstanbul bölgesi ayrı bir devlet olacaktı.. Halifeliği halen daha İslam’ın bir parçası gibi gören Anadolu ve diğer ülkelerdeki bazı Müslüman kesmi ve Türkleri daha kolay kontrol edebilmek için, padişahı İstanbul’da tutacaklardı ve böylece Hindistan ve Mısır’dan gelen tepkilerin de önüne geçilecekti.. Tabi aynı zamanda silahlanmış efeler, onların deyimiyle eşkıya çeteleri de zamanla silahlarını bırakacaklardı…
Fakat hiç beklenmedik bir şey oldu.. İzmir de dahil olmak üzere, Samsun’da tüm bu rezilliğe isyan eden bir grup Türk, başta Rumlar olmak üzere Hristiyan nüfusa saldırmaya, gasp etmeye, mallarına el koymaya başlayınca, Osmanlı hükümeti o silahlı Türkleri durdurmak için Samsun’a hitap gücü yüksek, başarılı, iyi eğitim almış, milleti iyi bilen bir Osmanlı subayını göndermeye karar verdiler.. Kimdi bu kişi? Mustafa Kemal Paşa.. Anafartalar’da, Trablus’ta, Bitlis ve Muş’ta gösterdiği kahramanlıklarıyla ünlenmiş ve padişahtan nişanlar, madalyalar almış Mustafa Kemal Paşa, Türklere gidecek ve ”Evladım yapmayın, etmeyin, 30 Ekim 1918’de işimiz bitti, anlaşma anlaşmadır, bırakın silahları, halifemizi üzmeyin, devletimiz amerikanın, İngiltere’nin himayesinde daha da güçlenecek” diyecekti… Beklenti oydu… Fakat terörist İngiltere’nin, Fransa’nın, Yunanistan’ın, İtalya’nın ekonomisini, ordu gücünü ve vaziyetini hatta çakma kültürlerini bile çok iyi bilen Mustafa Kemal Paşa, kendisinden bekleneni yapmadı..
Hristiyanlara karşı saldırganlık yapan Türkleri buldu ve onlara 3 Temmuz 1919’da Erzurum’un girişinde çayını yudumlarken şöyle dedi : ”Savaş bitti, düşman yorgun, bir kısmı siyasi olarak çöktü, bir kısmının halkı savaş istemiyor, 3 sene boyunca bizimle savaşamazlar, bu milletle neler yapılmaz, madem ordumuz yok bir ordu kuralım, madem ki Osmanlı hükümeti yenilgiyi kabullendi yeni meclis açalım, milletin meclisi olsun” dedi ve sonrasını hepimiz biliyoruz.. 3 yıl sonra İzmir’e girdiler ve Türk Bayrağını diktiler! Halk, Osmanlı hükümetini değil, yeni kurulan Gazi meclisi desteklemiş ve aynı halkın isteği üzerine Cumhuriyet ilan edilmiştir.. Bu durum, 1919’da Paris’te yapılan bütün planları ve kararları çöpe attı..
16 Nisan 2017’de ise, güçleneceğiz masallarıyla referandumda evet denilince, işte o gazi meclisin halka verdiği bütün yetkiler, tekrar tek adama verildi.. Ciddiyetin, tarihe karşı olan sorumluluğun farkında mısınız gerçekten? Şimdi 2019 seçimlerinde önümüzde 2 seçenek var.. Ya tekrar parlamenter yönetime dönecek birini seçeceğiz, ya da bütün yetkiyi eline almaktan utanmayacak birini.. Fakat sıkıntı şu : 20/30 yıl sonra o yetkiler kimlerin elinde olacak? Bilemeyiz.. Bu yüzden tekrar demokratik parlamenter yönetime geri dönülmezse; çocuklarımızın, torunlarımızın 1919’da yaşanan korkunun, bölünmenin beterini yaşamamaları içten bile değildir..
E. Özel