Yazım Biraz Uzun, Ancak Kabahat Bende Değil…
Saygın Okurlarım!
Her zaman olduğu gibi yazım biraz uzun. Ancak kabahat bende değil.
Muhteşem Atatürk’te!
Neden?
Çünkü bir milletin % bilmem kaçı aptal ve hain olursa, onları akıllı ve vatansever yapabilmek için yüce Atatürk’ün çok uzun konuşması gerekiyordu.
3 Ağustos 1920’de yani Kurtuluş Savaşından çok çok önce Konya’ya yaptığı ziyarette, halkının “Zeki ve çalışkan” olan kesimine hükümet konağından şöyle sesleniyordu:
“Milli amaçlara ihanet eden bedhahlar, yine milletin iradesiyle cezalarını bulacak, hatalarını anlayacaklardır. Millet Kuvay-ı Milliye ile hem fikirdir.”
Büyük Taarruzdan önce 1 Nisan 1922’de bu “Muhteşem İnsan” tekrar Konya’ya gelir. Bundan sonrasını “Atatürk’ün Yurt Gezileri” kitabının 244/245. sayfalarından okuyalım:
“O gün Mustafa Kemâl Paşa Konya İstasyonun da Vali vekili Abdülhalik (Renda. Sonra TBMM Başkanı) Rüştü Paşa, Mevlâna Dergahı Posnişin vekili Adil Çelebi, Demir yolları Genel Müdürü Behiç (Ertekin) Belediye Başkanı Muhsin (Koner) Konya Milletvekilleri, Jandarma ve Polis birlikleri, okullar, esnaf ve halktan çoğu sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Akşama doğru Konya’ya gelen Mustafa Kemâl Paşa, halkın arasına karışmış (Lütfen buraya dikkat edin- Bu gün dahi var mı böylesine mucize bir insan?), İstasyon’dan şehre doğru yürüyorlardı. BU sırada yanında bulunan Rus Büyükelçisi Aralof, Paşa’nın kulağına eğilerek:
– Ekselansları! Arabalara binsek emniyet açısından daha iyi olmaz mı? demişti.
Mustafa Kemâl Paşa Elçiye:
– Endişe etmeyiniz. Ben milletimden korkmuyorum. Ona güveniyorum. Yürüyelim, cevabını vermişti. (Bu denli muhteşem bir insan olur mu?. Milleti için bunları söyleyen ve düşünen bir lidere, bu milletin APTALLARI VE HAİNLERİ bir kaç sene sonra “ONU” İzmir yollarında katletmek isteyecekti.)
2 Nisan 1920′ de geren yerlere ziyaretini yaptıktan sonra, Konya Nalbant Okulu’nda ki diploma törenin de kısaca şu konuşmayı yapar:
“Efendiler!
Gençler!
Sanatın en basiti, en şereflisidir. Kunduracı, terzi, marangoz, saraç, demirci, nalbant, sosyal hayatımızda, askerlik hayatımız da saygıya ve haysiyet mevkiine lâyık sanatkârlardır.
Bu gün size şu diplomaları verirken derin bir sevinç duyuyorum. Buradan ordumuza dahil olacaksınız. Vatan hizmeti yapacaksınız. Ordumuzun sizlerle iftihar edeceğine inanıyorum. Türk Ordusu sizin gibi ustalara malik oldukça memnun kalacak ve mutlu olacaktır. Artarak çoğalmanızı dilerim.”
Bunca cümlede, bunca paragrafta, bunca açıklama da şık olmayan, argo, aşağılayıcı, hükmedici, haince, aptalca bir tek bırakın onu, bunu kelime var mı?
Çocukluğum büyük yoksulluklar içinde geçti. Bayram pabucumu bile ilkokul arkadaşım sevgili Uğur Mumcu’nun babası Şinasi amca almıştı. Ama ilkokulu da, ortaokulu da, liseyi de O’nun bizlere armağan ettiği eğitim sistemi ile bitirdim. Keşke onun devrinde yaşasaydım da O’nun ömrü kadar yaşasaydım.
Sizlere sevgi.
Sizlere saygı.
E.Ülger