Yani Harflere İtiraz: Anastas Mum Satsana
Bir tanıdığım var. Bu zat, yeni harflere itiraz ediyor; diyor ki;
– Vakıa yeni harflerin tatbike başlandığı iyi, hoş!.. Bunlar sayesinde, halk gürül, gürül okumaya başlayacak.. Lâkin beni korkutan bir cihet var!… O da, şu: Efendim, biz, her şeyi sağdan yapmaya alışmışız! Meselâ, sağ elimizle yemek yeriz; yatağa girince sağ tarafa yatarız; sabahleyin sağ tarafımızdan kalkarız; pantolonumuza ilk önce sağ bacağımızı geçiririz. Halbuki, yeni harflerle yazı ve okuma sol taraftan!.. Arap harflerinin yeni yeni harflere tefevvuku (üstünlüğü) bence, sağdan başlamasında idi.
Güldüm, dedim ki;
– Al eline kalemi; ve, yaz:
ANASTAS MUM SATSANA
Ahbabım, yazdı.
– Yazdığını sağdan sola doğru oku!
Böyle itiraza böyle cevap!
(Vâ-Nû)
Akşam gazetesi, 25 Ağustos 1928, Sayfa: 2.
Vala Nureddin (Vâ-Nû) Kimdir?
Hasan Pulur yazdı:
GEÇENLERDE “Sahipsiz Tatar’ın Cenazesi” başlıklı yazımızda Vâlâ Nurettin’den söz etmiştik… Soranlar oldu, hem de kendi meslektaşlarımızdan bile, “Vala Nurettin kim?” diye…
Vâlâ Nurettin gazeteci ve yazardır, gazetelerin köşelerini uslup sahibi muharrirler, edipler “fıkra muharriri” unvanı ile doldururken, Vâlâ Nurettin “Va Nu” imzasıyla bugünkü köşe yazarı gazetecilerin öncülerinden biridir. Kurtuluş Savaşı yıllarında Bolu Lisesi’nde öğretmenken, Nazım Hikmetle Rusya’ya geçmiş, Sovyet devriminin ilk yıllarında orada, Moskova’da Doğu Üniversitesi’ni bitirmiş, ünlü yazar Şevket Süreyya Aydemir’le birlikte bulunmuştur. Türkiye’ye döndükten sonra Cumhuriyet, Akşam, Vakit gazetelerinde köşe yazıları, röportajlar yazmış, siyasi yorumlar yapmıştır.
1960’lı yıllarda Türkiye’de Nazım Hikmet fırtınası “Kuvayı Milliye Destanı”yla esmeye başlarken, Vâlâ Nurettin’in, Nazım Hikmet ile ortak anılarını anlatan kitabı “Bu Dünyadan Nazım Geçti” 1965’te yayınlandı. (Remzi Kitabevi) Kitap, Nazım Hikmet’i, katı bir ideolog değil, bir insan olduğunu anlatması bakımından önemliydi, Nazım Hikmet de bir insandı, aşkıyla, sevgisiyle, hata ve sevaplarıyla… İşte geçen gün yazdığımız “Sahipsiz Tatar’ın Cenazesi” de, Şevket Süreyya Aydemir’in de eklenmesiyle, üçünün, Vâlâ Nurettin ve Nazım Hikmet’in ortak anılarından biriydi.
KİTABI karıştırırken, işaretlediğimiz bir bölüm dikkatimizi çekti…
Cumhuriyetin ilk yılları, “Va – Nu” Rusya’dan dönmüş, Nazım Hikmet de af çıktığını duyar duymaz koşup gelmiş, yakalayıp, kelepçelemişler, “Va – Nu” birçok aydının buna karşı çıktığını yazıyor, “Çünkü o tarihlerde Türkiye klasik demokrasi koşullarının etkisi altındaydı” diyor:
“Faşizmin zihniyeti ve kanunları, nazi Almanya’da ağdalanarak toplumları kapsamamıştı. Fikri disiplinemento zorunlu değildi. Herkes istediğini düşünmekte serbesttir, gibisine, bir siyasi mantık yürürlükteydi. Zehir saçan olursa panzehiri bulunur, deniyordu. İlle bizim dümen suyumuzda fikir yürüteceksin, izimizden geleceksin, komutalarını veren yoktu. Beyinler basmakalıplarda cenderelenmemişti.”
“VÂLÂ Bey” örnekler de veriyor:
“İşte İttihatçıların nazariyecisi Ziya Gökalp, işte adem-i merkeziyetçi Prens Sabahaddin, işte Amerikan mandası taraftarı, vatanseverler sırasında Halide Edip, Ahmet Emin (Yalman), işte dinci Sebilürreşatçılar arasında Mehmet Akif, işte gelenekçi Mehmet Akif’in karşısında batı taraflısı ve ilerici Tevfik Fikret. İşte Türk şairi Mehmet Emin, işte laiklikten de aşırı bir yol tutturmuş olan Abdullah Cevdet, işte Abdullah Cevdet’i hicveden Osmanlıcı Süleyman Nazif, işte Aydınlık dergisinde komünist şefi Şefik Hüsnü, işte Pantürkist Hamdullah Suphi, işte halifeci Lütfi Fikri, işte sınır dışı Türklükten bizlere seslenen Afmet Ağaoğulları ve Yusuf Akçura’lar ve işte henüz tam şeklini almamış, bütün inkılaplarını yapmamış Mustafa Kemalciler grubu…”
VÂLÂ Nurettin, Osmanlı devletinin yıkılmasıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu arasındaki 1913 – 1923 yılları içinde, bu kişi ve akımlarını toplumumuzda barınabildiğini anlatır ve şöyle noktalar:
“Faşizmin Orta Avrupa’da sağlamlaşmasına kadar klasik demokrasilere has bu toplum karakterinin bizde de yürürlükte olduğunu evlatlarımıza anlatmak belki müşküldür.”
TARİH bilinci olmayan bir toplumda neyi anlatmak mümkündür ki? Eğer bugün bir gazeteci “Va – Nu kim?” diye sorabiliyorsa, lütfedip, bir ansiklopediye bile bakma zahmetine girmiyorsa, kime neyi anlatacaksınız!