Ya İstiklal Ya Ölüm Dizisinin Üçüncü Bölümü Üzerine
Her bölüm, önceki bölümlerde soru yaratan hususları biraz daha açıklığa kavuşturuyor. Tarihsel gerçeklere uygun gidiyor. Mesele söylenmeyenler üzerinden alt mesajları okumak. İsmet İnönü “ordumuz dağıtıldı, İstanbul çoktan işgal edilmişti” diyor.
Kim sessiz kalıyor, izin veriyor?
Padişah.
İngiliz Yüksek Komiseri’nin “Mr Ryan Mustafa Kemal’in, İstanbul karşısındaki şansını nasıl görüyorsunuz?” sorusu; “İstanbul” kavramının, hükümetin yanında padişahı da içerecek şekilde kullanıldığını incelikle veriliyor.
Atatürk’ün Müslüman ülkelere yönelik hilafet kozunu kullanması karşısında işgalciler de aynı kozu kullanmayı kararlaştırırlar ve bunun için Damat Ferit’i iktidara getirmeyi kararlaştırırlar. Aslında yine gayet ince bir şekilde “biz de milli mücadeleye karşı hilafeti üzerinden padişahı kullanacağız” demekteler.
Meclisin çalışmalarına ara vermesine Mehmet Akif Ersoy “bu düşmanın işine gelmez mi?” diye sorunca Ali Şükrü Bey, bu kabineden bir şey olmayacağını, milletvekillerin Ankara’da açılacak meclise gitmeye çalıştıklarını belirtiyor. Mehmet Akif Ersoy’un Ankara’ya geçmesi Kemalizm’in Ersoy’a düşmanlık beslediği yalanını da çürütüyor.
İsmet İnönü’nün, Halide ve Adnan Adıvar’ın, Ali Şükrü Beyin, Cami Beyin, bazı milletvekillerin Ankara’ya geçişlerini yönlendirmesi kimilerinin iddia ettiği gibi “Atatürk’ten başka herkesin başarıda payı olduğu”nu değil Atatürk’ün plancılığına ve örgütçülüğünü gösterir. Dahası bu kahramanların payını vermek vicdanidir. Hiç kimse İstanbul’da otobüse binip Ankara’ya varmadı. Tek kahraman yaratmaya özgü bakış açısı, milletin birikimini de küçümsemektir ve zorluklar karşısında mehdi bekler gibi Atatürk beklemeye yöneltir. Atatürk de gelmeyeceğine göre; farkında olmadan çaresizlik aşılarlar. Başka kahramanları da yansıtmak milletin içindeki cevheri gösterelim ki gelecek için cesaret bulalım.
İstanbul’daki Mebusan Meclisi Başkanı Celaleddin Arif Efendi’nin, Kazım Karabekir’in fevkalade meclisin anayasada olmadığına, dolayısıyla Ankara’da meclisin toplanmasına yönelik itirazı Atatürk’ün “ne münasiptir ne değildir, bekleyecek zamanımız yok” sözüne maruz kalacaktır. Bu, Atatürk’ün meseleye devrimci yaklaşımını yansıtır. Milli mücadeleciler içindeki mücadele güzel yansıtır. Bu kişiler, saltanatın kaldırılmasına da cumhuriyetin kurulmasına da itirazlar yöneltecektir. İşgalciler Damat Ferit’i görmek istiyor ve bir süre sonra padişaha baskı yaparak iktidara getirecektir. Bu neyi gösteriyor? İstanbul’da da mili mücadeleye yakın ve karşısında olan kesimlerin olduğunu, işgalcilerin milli mücadeleyle uzlaşmaya çalışan Salih Hulusi Paşa Hükümeti’ne razı olamayacaklarını, padişahın da olanlara koltuğunu korumak uğruna sessiz kaldığını gösteriyor.
Bazı dostlar ilk bölümde Atatürk’ün rütbe ve nişanlarının iadesini anlamlandıramamış ve burada padişahın propagandasını yapıldığına yormuşlardı. Salih Hulusi Paşa’nın neden hükümeti kurduğunu, Ankara’da Kolordu Başkanı olan Atatürk’ün yanında olan Ali Fuat (Türkgeldi) Beyin memleketin daha kötüye gitmesinin önüne geçme ricasıyla olduğunu belirtiyor. Dahası İngiliz Mr Ryan’ın Salih Hulusi ve Fevzi Çakmak Paşaların yanında, Atatürk’ün tutuklattığı İngiliz subayların serbest bırakılmasına yönelik çağrıda bunması Fevzi Paşaca Mustafa kemal’in askerlikten, memurluktan istifa ettiğine dair yanıtıyla taktik davranarak kendilerinin milli mücadeleyle ilgileri olmadığını ortaya koymuş ve böylece hükümetin devamına yönelik zaman kazanmaya çalışmışlardır. İadenin milli mücadeleyle uzlaşma içindeki hükümet sayesinde olduğu şimdi anlaşılmış oluyor.
Fevzi Çakmak silah depolarının, emekli subaylarının listesini veriyor Topkapılı Cambaz Mehmet’e. Dahası “Mustafa Kemal sizin hakkınızda olumlu şeyler” demiştir diyor. Bu neyi gösteriyor? Atatürk’ün daha Samsun’a çıkmadan milli mücadeleyi örgütlediğini.
İşgalcilerin Atatürk’ü öldürmek üzere Hintli Mustafa Sagir’i tutması, Atatürk’ün İngilizlerin adamı olduğu propagandasını yerle yeksan ediyor. Atatürk’ün “İstanbul’dan alacağımız her emir İngiliz propagandası yapmaktan başka bir işe yaramaz” sözü de hemen “bak padişahın çaresiz olduğunu ama en kısa sürede emperyalistlere karşı atakta bulunacağı” anlamında yorumlanmamalı. Atatürk’ün taktiğidir bu. Böyle durumlarla çok karşılaşacağız. NUTUK bunun sayısız örnekleriyle dolu.
İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanının İttihatçıları suçlayan ifadesini Topkapılı Cambaz Mehmet’in yüzünü asarak dinlemesi, onun da taktik gereği Rahip Frew’a İngilizlerin Müslümanlara yardım etmesinin iyi olacağını söylüyor. Postanenin alt katında Ankara’ya bilgi uçurulması da işgalcilerinin burunlarının dibinde Türk zekasının ürünü. Salih Hulusi Paşa’nın “İngilizler sizin Nasihat Heyeti olarak gittiğinizi sanıyorlar” demesi, karşısındaki kişinin Anadolu ve İstanbul Hükümetinin ayrı çalışmalarının doğru olmayacağını söylemesi, paşanın da buna yanıt vermemesi milli mücadeleye sempatiyle bakmasına rağmen Atatürk’ten ayrıştıkları noktayı göstermesi açısından önemli. Nitekim Damat Ferit’in kendi yerine getireceklerini söylediği halde sadece bu olana kadar milli mücadeleye zaman kazandıracaklarını belirtmekle yetiniyor. Fakat sonuçta padişaha tabi. Bir yerde de halkı Mustafa Kemal Paşaya katılmamaya çağırıyor. Padişah kimin yanında? Damat Ferit’in, daha doğrusu İngilizlerin. İngilizler kimi hükümette görmek istiyorsa Vahdettin de razı oluyor. Yeter ki koltuğunu korusun. Dizideki rolü portreden ibaret.
Yavuz Bahadıroğlu’nun “Kemalistlerin rövanşıdır, Atatürk’ü övme dizisidir” sözüne, Kemalistlerin, ülkücülerin, sosyalistlerin, muhafazakarların; kısaca toplumun etnikçi olmayan her kesiminin tepki göstermesi tivitini silmesini sağladı. Bahadıroğlu zihniyetindekilerin tepkisi Atatürk’te birleşme çağrımızın ne kadar gerçekçi olduğunu gösteriyor. Diziyi ATATÜRK’TE BİRLEŞMEK bakımından izlemek gerekir. Dini, Atatürk’ü, laikliği kullanarak milleti kutuplaştırmaya çalışanlara karşı milletimizi birleştirmeye çalışalım.
Siz de değerlendirmenizi yazın lütfen.