…Ve, Atatürk’ün Cenaze Namazı, Camide Kılınmadı.

10 Kasım’dan önceki günlerde, gericilerin cenaze töreninde gösteriler yapmaya hazırlandıkları öğrenilmişti. Yetkililer, dini tören sırasında herhangi bir kargaşalık çıkması ihtimalini kesinlikle önlemek kararındaydılar…


…Ve, Atatürk’ün cenaze namazı, camide kılınmadı.

O GÜN, 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı, saat 9’u 5 geçe, ihtiram kıtası Dolmabahçe Sarayı’ndaki ana gönderde Cumhurbaşkanlığı forsunu yarıya indirirken, ulusal acıyı bir başka sorunla da düğümlüyordu. Evet, Atatürk için eşi görül­meyen bir cenaze töreni yapılacaktı ama, cena­ze namazı nerede ve nasıl kılınacaktı?…

Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Atatürk’­ün cenaze töreni komutanlığını, İstanbul’da bulunan ve Birinci Ordu Komutanı olan Orgeneral Fahrettin Altay’a vermişti. Altay, bu görev için şunları anlatır:

“Kara haberi duyan herkes hıçkıra hıçkıra ağlıyor, bü­tün bir milletin sinesinden kopan feryat her yerde duyulu­yordu. Herkesin bu iç acısına, hele O’nun silah arkadaşla­rından biri olarak yana yakıla katıldığım sırada Mareşal’in emrini getirdiler.O büyük askerin naaşım toprağa verirken, töreni idare etmek sorumluluğu bana yüklenmişti. “Birçok seneler, pek çok savaşlara girdim. Yendim. Ye­nildim. Yenmek ne kadar tatlıysa, yenilmek de o kadar acı. Lâkin, bu son görev, bana savaşlarda yenilmekten de çok acı geldi.

Töreni idareyle görevli bir kumandan olarak önce Anka­ra’dan şunu sordum: Atatürk’ün cenaze namazı İstanbul’da mı, Ankara’da mı kılınacaktır?…“

‘İRTİCA’NIN YARATTIĞI KUŞKU

Evet, konu gerçekten çok önemli bir konuydu. Atatürk’­ün cenaze namazı elbette kılınacaktı. Ama, nerede? Cenaze sırasında bir takım geri kafalı kişilerin laikliği kötülemek amacıyla dini gösteriler yapmasından, kısaca bir irtica hareketinden kuşku duyuluyordu. Hatta, sızan haberler arasında, böyle bir hareket için Atatürk’ün daha komadaki günlerinde başlayan bir hazırlık yapıldığı da var­dı. İrtica, elbette görüldüğü yerde ezilecekti. Ama, bütün bir ulusun Atatürk’e karşı son görevini yaparken, törenin düzenini bozmamak için, herşeyden önce böyle bir hare­kete meydan verilmemesi gerekliydi.

Öyleyse konu, kısa zamanda bir sonuca bağlanmalı, sorun yaratan irtica söylentilerine karşı bir çözüm yolu hemen bulunmalıydı. Bu tereddüt karşısında, zamanın başbakanı Celal Bayar İstanbul’a geldi. Başta Orgeneral Altay olmak üzere yetki­lilerle Dolmabahçe Sarayı’nda bir toplantı yaptı. Bu toplan­tıda, Atatürk’ün naaşım İstanbul’dan Ankara’ya götürünceye kadar sürecek uzun yol boyunca törenin ana çizgileri belir­lendi. Ama, cenaze namazının yarattığı sorun askıda kaldı.

Eğer cenaze namazını İlle de bir camide kılmak gerekli değilse, sorun kolayca çözümlenecekti. Ne var ki, bu konu­da bir din bilgini fikrini söyleyebilirdi.

Toplantıda bulunanların hatırına gelen ilk isim, İstanbul Üniversitesi’ne bağlı İslam İlimleri Enstitüsü’nde yakın günlere kadar ders veren Şerefenin Yaltkaya idi.

Yaltkaya, davet edildiği Dolmabahçe Sarayı’ndaki top­lantıda, derin acıyla yanan yüreklere biraz olsun ferahlık verdi. Öyle ya, cenaze namazı kılmak İçin bir cami zorunlu­luğu bulunmadığını belirtiyordu. Temiz bir köşe ve küçük bir topluluğun hazır bulunması, bu dini görevi yerine getir­mek için yeterliydi.

Gerçi İslamiyet’in bu görüşü kanıtlayan ilkeleri açıktı ama, Yaltkaya, büyük saygı duyduğu Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin önüne geçmek istemiyor, onun da görü­şünün alınmasında ısrar ediyordu.

Rıfat Börekçi de aydın bir din adamıydı. Kurtuluş Savaşı’nın, Türk ulusunu egemenliğe kavuşturacak kutsal bir hareket olduğunu belirten fetvasıyla, yakın tarihin unutul­maz kişileri arasındaydı. Kuruluşundan beri, yani 1924’ten bu yana Diyanet İşleri Başkanı idi.

Ankara’da bulunan Börekçi de aynı görüşü savununca, sorun ortadan kalktı. Üstelik Börekçi, Atatürk’ün cenaze namazını kıldıracak en yetkili din adamı olarak Yaltkaya’yı göstermişti.

UYGUN YER: SARAY’IN BÜYÜK SALONU

Cenaze namazı için uygun yer, Dolmabahçe Sarayı’nın büyük salonuydu. Zaten katafalk burada kurulacaktı. Atatürk’ün naaşı, ilerde Anıtkabir’e taşınacak durumda hazırlandıktan sonra, 16 Kasım Çarşamba günü, Dolma­bahçe Sarayı’nın büyük salonuna getirildi. Cenaze namazı, öğle namazından sonra, Şerefettin Yaltkaya tarafından bu salonda kıldırıldı. Namazda, Atatürk’ün Saray’da bulunan bütün silah arkadaşları, birçok milletvekili, hekimleri ve daha başka birçok kişi de vardı.

Sanduka, namazdan sonra katafalka konuldu ve 19 Ka­sım Cumartesi günü,silah arkadaşlarından on iki generalin omuzlarında, hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı’ndan alındı. Son yolculuğuna çıkmak üzere top arabası­na götürüldü.

Böylece, Ulu önder’in cenaze namazı noksan bırakılma­mış, hem de böyle bir namazı fırsat bilmek ve kötüye kullanmak İçin hazırlanan irtica kımıldanması önlenmişti.


Metin Soysal, Kasım 1978