Vatan Toprağıydı Trablus
En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim.
Mustafa Kemal Atatürk; vatanının bir toprağı olan Trablusgarp’a vatanının bir parçasının emperyal devletlerce işgali üzerine gönüllü olarak koşarak gitmiştir.
BUGÜNLE bir benzerliği yoktur. Oraya VATAN bildiği toprakları düşmana karşı korumak duygusuyla gitmiştir. Bu FARKIN mutlaka bilinmesi şarttır. 1789 sonrası ortaya çıkan çağdaş VATAN kavramını içlerinde hisseden genç subaylardı onlar.
Kimler mi vardı? Mustafa Kemal, Enver, Fethi Okyar, Nuri Conker, Halil Kut, Süleyman Askeri, Yakup Cemil, Kuşçubaşı Eşref, Çerkez Reşit, Cevat Abbas, İbrahim Tali, Refik Saydam..
Ancak bilinmeyen bir bilgi var ki o da Mustafa Kemal’in bu; Trablusgarp’a İLK gidişi değildi. Daha önce 1908 Aralık ayında da Trablus’a gitmiş ve iki ay kalmıştı. Amaç mı? ZORUNLU olarak gidecekti bölgeye. Neden mi? Anlatayım..
İlginç gelecek sizlere; İttihat Terakki genel merkezi, Mustafa Kemal’in askerin siyasete karışmaması düşüncelerinden rahatsızdı. Mustafa Kemal, aslında onun da olması gereken ve her zaman gece yapılan bir karar toplantısında değil de onun olmadığı bir gündüz toplantısında alınan bir kararla orada etkili bir Vali olan Recep Paşa’nın Meşrutiyetin ilk hükümetinde Harbiye Nazırı olmak için İstanbul’a gelmesiyle bozulan devletin otoritesinin yeniden kurulmasıyla görevlendirilmişti. Trablus’ta 1908’deki Meşrutiyet’in çıkarlarını bozduğunu söyleyen bazı aşiret liderlerinin saf temiz halkı kandırarak “hürriyete karşı bir isyan” çıkarmalarıyla başlayan ve aşiretlerin Türküm diyen herkesi Jön Türk diye ellerini bağlayıp vapurlara yükleyerek memleketlerine göndermesiyle devam eden karışıklığı; genç Kolağası Mustafa Kemal’in eline verilen bir yetki belgesiyle engellemesi isteniyordu. Ancak bir sorun vardı. O da daha önce 3 kişinin de eline aynı belge verilmiş ve 3ü de asi aşiretler tarafından tutuklanmışlardı. Bu bilgiyi yani kendisinden önce yine ellerine yetki belgesi verilen kişilerin tutulanmış olmasını orada öğrenen Mustafa Kemal bu kararla; Cemiyet tarafından harcanmak istendiğini anlamıştı.
Sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy da bu kararı “İttihatçı liderler, nihayet geçici de olsa, O’nu Selanik’ten uzaklaştırmak çaresini bulmuşlardı. Enver ağır basmıştı.” şeklinde açıklamıştı.
Mustafa Kemal; bölgede tatlı sert tutumuyla devletin otoritesini çok farklı tavırlarıyla kurarak başarılı olmamış olsa bugün “Atatürk”ün olmayacağını söyleyebilirim. Bölgede Meşrutiyetin ilanı ile genç Türklere düşman olan, dini halk üzerinde sömürü aracı olarak kullanan ve devletin kaymakamı ve belediye başkanını kendi egemenliğine alan aşiret lideri Şeyh Mansur’u sert sözlerle aşireti önünde ezmesi devleti otoritesini yeniden kurmaya yetmişti. Mustafa Kemal; devletin temsilcisi olarak kendisini selamlamak istemeyen Trablusgarp’daki yerel alaylı subayları tatlı sert sözleriyle ikna ederek Şeyh Mansur’un evine baskına götürmüş ve Şeyh’in gücünü kırarak devletin otoritesini kurduğu gibi halkın da güveninin kazanmıştı.
İşte bu ön tecrübesiyle Mustafa Kemal 1911’de de; daha önce gitmiş olduğu VATANININ BİR PARÇASI olan Trablusgarb’a bu kez işgali üzerine yine gidecek ve başarılı olacaktır.
Trablusgarp’ten arkadaşı Salih Bozok’a yazdığı şu cümleleri ne kadar değerli ve güzeldir değil mi? Bakın VATANI için neler düşünüyor? Onu da kendisi anlatsın.
“Biz; vatana borçlu olduğumuz fedekarlık derecesini düşündükçe, bugüne kadar yaptığımız hizmeti pek değersiz buluyoruz. Vicdanımızdan gelen bir ses bize; Osmanlı vatanının bu bölgesini tamamen temizlemedikçe Osmanlı gemilerinin Tobruk, Derne, Bingazi, Trablusgarp limanlarında tekrar demir atmış olduğunu görmedikçe görevimizin tamamlanmış ve bitmiş sayılamayacağımızı ihtar ediyor. Ve öyle hissediyoruz ki; biz bu vicdani ihtarı tamamen yerine getirmedikçe bize itimat eden milletin arzusunu, tamamen yerine getirmemiş olacağız.”
Fotoğraflar 1909’da Trablusgarp’ten…