Vahe Dilâçar Babasını Anlatıyor: ‘Babam Agop Dilâçar’
Agop Martayan, 1895 yılında Ermeni kökenli bir ailenin oğlu olarak İstanbul’da doğar. Eğitimini, anaokulundan başlayarak İstanbul’daki Robert Kolej’de tamamlar. Birinci Dünya Savaşı başlar, yedek subay olarak askere alınır. Diyarbakır’dan Kafkas cephesine gönderilir. Daha sonra Halep’e alınır, oradan da ordu merkezi Şam’a gider. Yıllar sonra tekrar biraraya geleceği ve tüm yaşamını değiştirecek olan 7. Ordu Kumandanı Mustafa Kemal’i ilk kez orada görür.
Birinci Dünya Savaşı sona erer, Agop Martayan ailesi ile birlikte Bulgaristan’a göçer. Sofya’ya yerleşir, yıl 1922. Sofya’da Suaboden Üniversitesi’nde eski doğu dillerini, daha sonra da Osmanlıca okutmaya başlar. Bu arada, babamın Tevfik Fikret’in öğrencisi olduğunu anımsatmak isterim. 1932 yılında Mustafa Kemal’in çağrısı ile tekrar İstanbul’a gelene kadar orada kalır. Gazi Mustafa Kemal Sarayburnu Parkı’nda, gecenin geç saatinde yaptığı konuşmasında yurttaşlarına yeni Türk harflerini bildirmesi üzerinden yaklaşık dört yıl geçer. Mustafa Kemal bu süreçte, tasarladığı dil devrimini gerçekleştirecek örgütlenmenin hazırlıklarını tamamlar. 11 Eylül 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kurulmasından hemen sonra, 26 Eylül’de Birinci Türk Dili Kurultayı toplanır.
“Türk dilinin kendi milli kudretleri içerisinde inkişafını aramak.”
Maarif Vekili Reşit Galip Kurultay’ı açış konuşmasında, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin amacını bu sözlerle belirtir. Yıl 1932, 26 Eylül, Pazartesi, Dolmabahçe Sarayı, Muayede Salonu. Kurultay’ın açılış günü Agop Martayan sarayın giriş salonunda beklerken, birden içeri Mustafa Kemal girer. Yanında İsmet İnönü ve diğer çalışma arkadaşları vardır. Tanıdığını belirtir bir biçimde kafasını sallar. Bu, Mustafa Kemal’i ikinci görüşü olur. O’nun vefatına kadar da daima Atatürk’ün yanında olur.
1. Türk Dili Kurultayı sona erince, Atatürk onun Türkiye’de kalmasını ister. Hemen Maarif Vekaleti’ne atanır, devlet hizmetine girer. İlk görevi İstanbul Erkek Lisesi İngilizce öğretmenliği olur. 1935’de Atatürk’ün seçtiği “Dilâçar” soyadını alır. Babam daima Dilâçar soyadını kullanmıştır. Yıllar boyu A. Dilâçar olarak bilinen odur. 29 Ekim ve 10 Kasım günleri genelde TRT’nin yayınladığı, Atatürk’ün yaşamından kesitler veren belgesellerin dil devrimi bölümünde, Atatürk’ün yanında elinde tebeşir, kara tahta başında görünen kişi de Dilâçar’dır.
Türk dili ile olan çalışmalarına Atatürk’le birlikte başlayan Agop Dilâçar’ın yaşamı boyunca hiç ayrılmadığı ilke, Türkiye’ye Atatürk’ün çağrısına uyarak geldiği ve O’nun isteği üzerine Türk Dil Kurumu Topluluğu’na girmiş olmasıydı. Bunu hiç unutmadı. Amerika ve Avrupa’daki birçok üniversitenin Türkoloji bölümlerinden gelen önerileri bu nedenle hep geri çevirdi. Kurum merkezinin Ankara olduğunu ileri sürerek, çok sevdiği İstanbul’a bile taşınmadı. Atatürk’ün isteği üzerine katıldığı Türk Dil Kurumu’ndan bir an olsun ayrılmadı. O’nun gösterdiği güveni asla kötüye kullanmadı. O’nun ilkelerinden hiç sapmadı, daima Atatürk’ün Dilâçar’ı olarak kaldı.
Dilâçar’ın Türk Dil Kurumu’ndaki son ve en süreli görevi baş uzmanlıktı. İşini her zaman gururla ve istekle sürdürdü. Kurumun temelini Atatürk atmış, devamlılığını sağlamak için de vasiyetinde mirasından Türk Dil Kurumu’na bir gelir ayırmıştı. Kendi konusunda Türkiye’nin en iyisi olan kitaplık da Atatürk’ün emekli aylığı ile kurulmuştu. O, bununla da yetinmemiş, her fırsatta Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarını izlemiş, direktifleri ile yol göstermiş, hatta kendi bulduğu bazı geometri terimlerini kullanarak dil devrimine öncülük etmiştir.
Babam Türk Dil Kurumu uzman kadrosunda olmasına karşın Maarif Vekaleti ile ilişkisini kesmedi. Ankara’ya gelişinden kısa bir süre sonra Ankara Gazi Lisesi’ne İngilizce öğretmeni olarak atandı.
Ankara Üniversitesi’ne bağlı Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde genel dilbilim okuttu. 1943 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayımına başlanan İnönü Ansiklopedisi’nin genel redaktörlüğüne atandı. Dilâçar 1979 yılında vefat etti.