‘Uçurumun Kenarında Yıkık Bir Ülke’den Bugünlere…
Bizler 96 yıldır belediyelerin, mekteplerin, hükûmet konaklarının, esnaf dükkanlarının hatta manavların bile üzerinde dalgalanan yabancı bayraklar ve buraları teftiş eden yabancı askerler görmüyoruz.
Ecnebilerin neredeyse her sokağa açtıkları jimnastik, misyoner okullarında oynayan ecnebi çocuklar, neredeyse her köşe başında kiliseler, sinagoglar da görmüyoruz. Türk yokluk içinde sefere giderken, bizzat bizim sultanlarımız tarafından kendilerine verilmiş imtiyazlar sebebiyle köşe başlarında nargilesini keyifle içen ecnebiler de artık görmüyoruz.
Bizler 96 yıldır paralarımızın üzerinde Fransızca, Ermenice, Yunanca ibareler; istasyonlarımızda Fransızca isimler, sokaklarda ve biletlerin üzerinde İngilizce güzergahlar da görmüyoruz. 96 yıldır aynı devletin çatısı altında aynı suçu işlemiş iki kişiden biri sırf gayrimüslim olduğu için onu şeri hükümlerden muaf eden bir hukuk düzeni görmüyoruz. İşte 100 yıl önce bugün böyle bir düzen hakimdi.
Öyle alışmışız ki bugünkü düzene, ciğerlerimizin nasıl bir eşitliği, saygınlığı, bağımsızlığı ve milliyetçiliği çektiğini fark edemiyoruz. Bağımsız devletin ve bağımsız milletin ne demek olduğunu, hukukun üstünlüğünün ne anlam ifade ettiğini, ayrıcalıklı vatandaşların, kapitülasyonların olmadığı bir ülkenin değerini kavramaktan çok uzak kalmışız. Bu sebeplerle bir asır önce bugün Bandırma vapuru, tereddütsüz bir milletin geleceğini, şanını, içeride ve dışarıda kaybettiği saygınlığı, yitirdiği umudu taşıyordu.
Yıllarca durmaksızın süren savaşların sonunda ”uçurumun kenarında yıkık bir ülke”de, İsmet Paşa’nın ifade ettiği gibi ”herkesin sorunu siyasi sandığı, siyasi bir çözüm umduğu fakat yalnızca bir kişinin, durumun milli mücadeleyle çözülebileceğini görebildiği” gündür 19 Mayıs. Hediyesi de 1923 olmuştur. Milli mücadelenin 101. yılı kutlu, bağımsız bir Türkiye için canını vermiş her kahramanın ruhu şad olsun.