Türk’ten Daha Türk Bir Polonyalı
BAŞLIĞA bakıp, “Polonyalı’dan da Türk olur mu?” diye düşünülebilir. Ancak, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde gelmiş geçmiş 215 Osmanlı sadrazamından sadece 78 tanesinin Türk asıllı olduğu; geri kalanların Arnavut, Boşnak, Hırvat, Sırp, Gürcü, Rum, Ermeni, İtalyan, Rus, Çeçen, Abaza, Çerkez, Bulgar, Pomak ve Arap kökenli kişilerden oluştuğu bilinir. Osmanlı padişahlarının ve şehzadelerinin İkisinin, üçünün dışında tümünün analarının Türk olmadığı ama, Türklüğe nice şanlar, şerefler kazandıran padişahların anaları olduğu düşünülürse, Polonyalı Alfred Blinski’ye de pekâlâ “Polonyalı Bir Türk” denebilir.

Alfred Blinski’nin babası Bay Blinski, 1854 yılında ve 33 yaşında Osmanlı Devleti hizmetine girmiş bir Polonyalı subaydır. Osmanlı ülkesine geldiğinde Katolik dinini bırakarak İslamiyet’i kabul etmiş ve Saadettin Nihat adını almış, padişah tarafından kendisine Paşa’lık rütbesi verilmiştir.
Midilli Adası’nda görevlendirilen Saadettin Nihat Paşa’nın 1862 yılında bir oğlu doğmuş, dinini değiştirmemiş anasından ötürü bu çocuğa Alfred Blinski adı verilmiştir. İyi bir eğitim gören, ana dili Lehçenin yanı sıra Türkçeden başka Rumca, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca öğrenen Alfred Blinski, 18 yaşını doldurduktan sonra kendi isteği ile din değiştirip Ahmet Rüstem adını almıştır.
Ahmet Rüstem 1882 yılında OsmanIı Hariciye Vekaleti’nce, Bulgaristan’daki Yüksek Komiserliğe Fransızca Katibi olarak atanmıştır. 1886 yılında Osmanlı Devleti’nin Amerika Birleşik Devletleri elçiliğine İkinci katip olarak gönderilen Ahmet Rüstem, bir buçuk yıl sonra geri çağrılmış, 1900 yılında İse gene Amerika’ya yollanmıştır.
DÜRÜSTLÜĞÜN BEDELİ
Elçilikteki kimi görevlilerin dürüst davranmadıklarını gören Ahmet Rüstem, bunları İstanbul’a rapor ettiği gibi Londra’daki bir gazeteye de bu memurları eleştiren bir yazı yazmıştır. Bu durumdan rahatsız olan İstanbul Hükümeti Ahmet Rüstem Bey’i geri çağırmıştır. Amerika’dan geri dönen Ahmet Rüstem, İstanbul’a geleceğine, Londra ve Malta Adası’na uğrayıp Mısır’ın İskenderiye şehrine gitmiş ve burada yayınlanan Jön Türk gazetelerinde gazeteciliğe başlamıştır. İstanbul’a ancak Meşrutiyet’in ikinci kez ilanından sonra dönen Ahmet Rüstem üçüncü kez 1909 yılında ve maslahatgüzar olarak gene Amerika’ya atanmıştır. 1910 yılında, Paris elçiliğindeki bir yolsuzluğu araştırmak için görevlendirilen Ahmet Rüstem 1911 yılında, elçi olarak Karadağ Çetine’de görevlendirilmiştir. Balkan Savaşı başladığında Çetine’den dönen Ahmet Rüstem 1912 yılında er olarak Osmanlı ordusunda gönüllü olarak görev almış ve savaşlara katılmıştır. Savaş sonrasında Hariciye Vekaleti’ne dönen Ahmet Rüstem bu kez 1914 yılında dördüncü defa ABD’ye gönderilmiş ancak bu kez büyükelçi olmuştur.

Anadolu’daki Ermeni tehciri dolayısıyla Amerikan gazetelerinde, “Türkler Ermenileri kesiyorlar” biçimli yayınlar karşısında Ahmet Rüstem Bey 8 Eylül 1914 tarihinde Evening Star gazetesine bir mektup yollayarak, öteden beri süregelen Türklük ve Müslümanlıkla alay eden yazıların, Müslümanların Hristiyanları katlettiği yolundaki yayınların birer yalan ve iftira olduğunu, buna özellikle Amerikalıların hiç hakkı olmadığını dile getirmiştir. Amerikalıların zencileri linç ettiklerini, Filipinlerde ise, işgalci Amerikan askerlerinin yerlileri fıçılara doldurarak yaktıklarını, İngilizlerin ve Fransızların da sömürgelerinde aynı barbarlıkları yaptıklarını yazmıştır. Osmanlı Devleti’nin tehciri salt ordularının geri cephesini güvence altına almak İçin yapmak zorunda kaldıklarını belirtmiştir.
WİLSON’UN KIZGINLIĞI
Bu açık sözlü ve sert yanıt, Amerikan Başkanı Wilson’u çileden çıkarmış, Osmanlı elçisinin özür dilemesini istemiş, ancak Ahmet Rüstem durumu İstanbul’a yazdığı gibi, Başkan’a da özür dilemeyeceğini, çünkü yazdıklarının gerçek olduğunu ve Amerika’yı terk edeceğini bildirmiştir. Henüz Birinci Dünya Savaşı’na girmemiş olan ABD bu durum’da, olayı örtbas etmek istemişse de bunda da başarılı olamamış ve Ahmet Rüstem Bey Washington’u terk etmiştir. Bu Osmanlılı’dan daha Osmanlı, Türk’ten daha Türk Ahmet Rüstem Bey’i daha sonra mütarekenin ertesinde Adana Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi, Sivas Kongresinde de Mustafa Kemal Paşa’nın Dış Politika Danışmanı ve Heyet-i Temsiliye İstişare Üyesi olarak görüyoruz. Sivas’ta yabancı heyetlerle yapılan görüşmelerde hazır bulunan Ahmet Rüstem Bey, Mustafa Kemal’le Ankara’ya gelenler arasındadır. İstanbul’da toplanacak olan Osmanlı Meclisi Mebusanı’na Ankara Milletvekili olarak katılır. Daha önce, Sivas’ta Kolordu komutanlarının yaptıkları toplantıda da bulunmuş, alınan kararları imzalayanlardan biri olmuş, 24 Mayıs 1920’de padişahça çıkarılan idam fermanına adı Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy ve Kara Vasıf ile birlikte yazılmıştır. Bu idam fermanına hiç aldırmayan Ahmet Rüstem İstanbul meclisine katılır, sonra Ankara’da toplanan İlk TBMM’de gene Ankara mebusu olarak yer alır. Ancak geçimsiz ve asabi mizaçlı biridir. Mustafa Kemal’le zaman zaman anlaşmazlığa düşer. Hatta bir keresinde Mustafa Kemal’i, öldürülecek kendisi olmak üzere düelloya bile davet eder ve 8 Eylül 1920’de mebusluktan ayrılıp Avrupa’ya gider.
Mustafa Kemal, bu sinirli, ama vefakar ve beş parasız arkadaşına 150 lira maaş bağlatır. Alfred Rüstem Bey Avrupa’da da Türk Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen ve anlatan yazılar yazmayı, Türkleri ve Türkiye’yi savunmayı sürdürür ve 1935 yılında Viyana’da ölür. Böylesi ilginç bir Türk olmayan Türk milliyetçisi, Türk vatanseveridir Ahmet Rüstem Bey…
Kaynak: Taha Toros arşivi, İlhami Hakkı, 22 Nisan 1990