Tahtakale Yangını

Atatürk Tahtakale Yangını denetlemelerinde.

(Muhafız alayı ikinci tabur, üçüncü bölükten Er, Hamza oğlu Mustafa’dan)

Ben Hamza oğlu Mustafa, muhafız alay ikinci tabur üçüncü bölükte 1929 yılında askerlik görevimi yapıyordum. O sene Ankara’da çok büyük bir yangın oldu. Tahtakale yangını. Bu yangınla o zamanki Ankara’nın büyük bir kısmı yanmış, yüzlerce kişi evsiz barksız kalmıştı. Bu yangın kısmen söndürülmüş, kısmen de devam ederken hem emniyet açısından hem de herhangi bir yağma olmasın diye yangın yerini askeri birlikler 8-10 metre ara ile çepeçevre emniyete almıştı. İçeriye de kimsenin sokulmaması için kesin emir verilmişti.

Aynı günün gecesi, sabaha karşı şimdiki Numune Hastanesi istikametinden, arkasında birkaç atlı ile birisi geldi. Ben uzaktan onları fark ettim. Onlara doğru, ‘Yangın yerine yaklaşmak yasak, yaklaşmayın,” diye bağırdım. Onlar hiç aldırış etmeden bize doğru ilerleyince süngülü tüfeğimi çıkarıp tekrar bağırdım. “Yaklaşmayın, yasaktır!” O zaman öndeki atlı, “Peki, peki evladım,” deyip atını Abidin Paşa tarafına yöneltip gittiler. O sırada yanımdaki er bana bağırdı, “Ne yaptın hemşehrim. Gelen Gazi Paşa idi, baksana,” dedi. Ben de yandan bakınca Ata’yı karanlıkta tanıdım. Fakat olan olmuştu. O zaman gazeteler az, televizyon zaten yok. Bizler de Gazi Paşa’yı duyuyoruz, ama nereden tanıyalım? Hele karanlıkta tanımamız mümkün değildi. Beni bir korkudur aldı. Kendi kendime, “Ulan yarın bizi kurşuna dizerler,” diye düşünerek elim ayağım titriyordu. Nöbetim bittikten sonra koğuşa gidip yattım. Fakat sabaha kadar uyuyamadım. Yanımdaki arkadaşlar da önlerine gelene olayı anlatıyorlardı. Saklamam, inkâr etmem mümkün değildi. Öğleye doğru, “Seni teğmen çağırıyor,” dediler. Teğmene gittim. Gittim ama ben değil, ölüm gitti. Yanına gidince komutan, “Sen miydin hamam önündeki iki dört nöbetçisi?” diye sordu. “Evet bendim komutanım,” dedim. “Seni binbaşı çağırıyor, bekle gideceğiz,” dedi. Bekledim. Biriikte binbaşının yanına gittik. Fakat bende renk uçmuş, elim ayağım titriyordu. Düşüp bayılacaktım. Binbaşının huzuruna çıktık. Binbaşı da aynı şeyi sordu. “Hamamın yanındaki iki-dört nöbetçisi sen miydin?” dedi. “Evet komutanım, bendim,” dedim. Fakat baktım binbaşı öyle sinirli minirli değil, hatta güler yüzlü idi.

“Ulan,” dedi, “akşam Gazi Paşa atla yangın yerini gezmeye gelmiş, sen süngü takıp Paşa’yı yangın yerine sokmamışsın doğru mu?”

“Vallahi tanımadım komutanım. Gece karanlıkta yüzünü bile görmedim. Tanısam bırakmaz mıydım?” dedim.

“Aferin. Bu davranışın Gazi Paşa’nın çok hoşuna gitmiş; seni mükafatlandırıyor, on gün de izin vereceğiz, git köyünde gez,” dedi. Gidip vezneden 5 lirayı alıp on gün de izinle köyüme gidip, bir güzel dinlendim.

Kaynak: Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar

Yazarı: Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul