Şu Kadın Kelimesi, Biraz Kalın Düşmüyor Mu?

Evvela bir fasıl oldu. Hanendeler gazel okudular, ben de iştirak ettim. Bir müddet sonra, Gazi bana hitapla: 

-Sizi yalnız dinleyelim… Dün gece Nobar Bey güzel bir eserinizi okudu. Bir de sizin ağzınızdan dinleyelim, buyurdu. 

Emredersiniz, diye okumaya hazırlandım. Ama bir hata edeceğim diye ödüm kopuyor. Tarif edilmez bir heyecan ve halecan içindeyim. Hele bakışlarım gözlerine ilişince, büyülenmiş gibi oluyor, titriyorum. 

Sazımı akort ettim ve tek başıma okudum. Çok mütehassis oldu: 

-Bir daha okuyun! dedi. Bu iltifatın verdiği sevinçle, kabıma sığamayacak hale geldim. O anda dünyalar benim oldu. Tekrar okudum. Yine takdir etti. Yalnız sazımı beğenmemiş:

Bu madeni sazı değiştirin. Bunda, bizim ananevi tanburumuzun hassasiyeti yok… Buyurdu. O günden beri, madeni saza veda ettim. 

-Başka eserleriniz var mı? Deyişleri üzerine, yeni hazırlamış olduğum: 

Gel, gel, gel… Gitme kadın 

Ruhumu hicrana yakma, hicranına yakma 

İnlet beni, öldür beni, ağyara bırakma 

Karşında esirim, bana düşman gibi bakma! 

Düşman gibi bakma. 

Şarkısını okudum. Daha çok beğendi. Sofrada Afet hanım da vardı. Ben bu şarkıyı okurken, Gazi’ye, eğilmiş bir şeyler söylüyordu. Şarkı bitince, hararetle alkışladılar. Sonra bana: 

-Selahattin Bey… dedi, şarkınız, hakikaten çok güzel. Ama, bir şeye itiraz edeceğiz… Şu kadın kelimesi. Biraz, kalın düşmüyor mu? Onun yerine mesela kadının inceliğini, nezaketini daha iyi ifade edecek bir kelime koysanız, olmaz mı? 

Şaşırdım, sıkıldım. Zaten küçücük bir yanlışlık yapacağım diye her hareketimi kollayarak, her kelimeyi tartarak ne edeceğimi bilemez bir halde iken, bu sual karşısında kalış, bütün bütün beni şaşırttı. Onun karşısında konuşmak, bir mesele… 

Bu çekingenliğimi sezmiş olacak ki, cesaret verdi : 

-Kalk ayağa. Müdafaa et.! Dedi. Kalktım… Amma nasıl kalktım. Allah bilir. Dedim ki: 

-Efendim. Bu şarkının güftesini yazan ben değilim. Mamafih, zannediyorum ki, buradaki kadın kelimesi yerindedir. Bunu daha mülayim, daha nazik bir şekilde ifadeye elverişli başka bir kelime hatırıma gelmiyor. Hanım desek, yarattığınız hürriyet devrinde akla ve göz önüne, kafes veya peçe arkasındaki çarşaflı hatun gelir diye korkarım. 

-Peki, canım desek olmaz mı? 

-Evet olabilir amma, canımı bir kadın da erkeğe söyleyebilir. Halbuki şarkıda söyleyen erkektir, bana pek sakil gelmiyor… Kadın kelimesi, haddizatında ince ve naziktir. Mamafih nasıl emrederseniz. Deyişim hoşuna gitti. 

-Peki… Davayı kazandın!... Buyurdu. 

Buyurdu ama, ben de heyecandan neredeyse bayılacaktım. 

Ondan sonra artık, yanlarından ayırmadılar. Sık sık gider., huzurlarında çalışır, okurduk.


Kaynak: Selâhattin Pınar, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk S. 82 Nuri Sami Kobal