‘Sosyal Milliyetçiliğin’ Tasfiyesi

Kadro, Ocak 1932’de ilk sayısını, Ocak 1935’te son sayısı­nı çıkarmıştır: İlk sayısının çıkışı, Ser­best Fırka’nın kendini feshedişinden, biraz sonradır; yayınına son ver­mesi, CHP’nin ünlü 1935 Kurultayı’ndan biraz öncedir: Parti ile Devlet’in birleştirildiği, ‘totaliterlik’ Kurul­tayı!

Bilmiyorum Mustafa Kemal Pa­şa, o inanılmaz sezgileriyle, parti yö­netiminin ‘katılaşmasına’ karşı; ken­disinin, Müdafaa-i Hukuk temayül­lerine çok daha uyan, ‘Kadro’nun ‘sosyal milliyetçiliği’ni, öne çıkarmak mı istemişti? Yakup Kadri Bey’in siyasi hatıralarında, şöyle bir paragraf vardır:

”O konuşmalarımızda, Fethi Bey, Meclis’teki tartışmalara konu teş­kil eden hâdiselerin bir tertip eseri olduğu kanaatini, ya da sanısı­nı üstü kapalı bir tarzda ifade et­mekten çekinmezdi. Hazin hazin gülümseyerek;’

– İtiraf ederim ki, ben bu işte gafil avlandım; bir tu­zağa düşürüldüm’, derdi…”

(‘Politika’da 45 Yıl’, 2. Basım, s. 120. İle­tişim Yayınları, 1984.)

Bu satırları okur okumaz, gözleri­min önünde -nereden nereye-, Gâvurdağları’ndaki Bahçe kasabası (Adana): 1943, yumuşak kış akşamı; sersem sepelek, bir yağmur; 10 nu­mara gaz lâmbasının ışığında, babamla salonda oturmuş, eski günler­den konuşuyoruz: İzmir avukatlığı yıllarında onun Serbest Fırkacılığını: başmuharriri Zeynel Besim olan, Hizmet Gazetesi’nin Müdir-i Mes’ulü idi; bu sıfatıyla, tutuklanmış ve yar­gılanmıştır. Cezaevine onu ziyarete gittiğimizde, halkın her ikisini de he­diyeye boğduğunu görürdük. Babam demişti ki:

“- Gâzi’nin Ser­best Fırka tecrübesi, muhteme­len siyasi bir sondajdı: hem İsmet Paşa iktidarının muvaffakiyet de­recesini ölçmek için, hem irticanın ne kadar sindirilmiş olduğunu kestirebilmek için! Halkın mevcut ida­reden gayr-ı memnun olduğu, İzmir hâdiseleriyle meydana çıkmış­tı: irtica dakikasında başını göster­di.”

Acaba Fethi Bey’in, Yakup Kad­ri Bey’e söylediğinde, böyle bir imâ olabilir mi? Kesin olan, Serbest Fır­ka siyaset sahnesinden çekildikten sonra, Gâzi’nin, ‘Kadro’nun çıkışına, -CHP yönetim kadrosunun, ‘muha­lefetine’ rağmen- yol vermesidir. Ya­kup Kadri, açıkça söylemese de, İs­met Paşa’nın, bu teşebbüse ‘ker­hen’ katıldığını basbayağı imâ ediyor.

’Zihniyet’in ‘göstergesi’…

Muhalefet’e kanıt mı arıyorsunuz? İşin doğrusu kanıttan de­ğil, kanıtlardan bahsetmektir. Sade­ce Fâlih Rıfkı ve Yakup Kadri Bey’e kulak vermek yeter. Üşenmeyiniz, Fâlih Bey’in Çankaya’sını, Yakup Bey’in ‘Politika’da 45 Yılı’nı, bir ke­re daha bu gözle okuyunuz; 30’lu yılların ortalarına doğru, hem Gâzi’yle İsmet Paşa’nın arasının nasıl açıldı­ğını; hem de yönetime hâkim ekibin, CHP içinde nasıl ‘faşizan’ bir tertibe doğru gittiğini görürsünüz. Şimdilik, ‘40 Karanlığı’nda iktidar olacak o ‘zihniyet’in göstergesi, şu iki parag­rafa bakar mısınız:

Varan/1 

“… Kadro’yu çıkarmaz­dan önce, parti disiplinine aykırı bir harekette bulunmamak endişe­siyle, ona gidip Atatürk devrimlerinin fikri ve ilmi izahını yapacak; daha doğrusu, CHP’nin ‘avant/garde’ (öncü) organı vazifesini göre­cek bir dergi çıkarmak istediğimi söylediğim vakit, Recep Peker, Genel Sekreterlik odasının pen­cere camlarını sarsan bir sesle ba­ğırarak;

’-… bu selâhiyeti nereden alıyorsun? Böyle bir organı çıka­rırsak, ancak biz çıkarabiliriz, vs, vs’ diye gürül gürül gürlemişti de; ben yalnız, hazin hazin gülümsemekle yetinmiş ve kendisine kar­şı hiçbir kırgınlık duymaksızın, di­lediğim müsaadeyi Atatürk’le İs­met Paşa’ya başvurarak almış­tım”…

(Aynı eser, s. 108).

Varan/2

“… bir sabah, erkenden Fâlih Rıfkı beni telefona çağırmış ve yarı uykusuzluktan yarı telâş­tan kısılmış bir sesle bana şöyle de­mişti:

‘- Dün akşam Köşk’te parti haysiyet divanını andırır gayet cid­di bir toplantı oldu. Recep (Peker) yanında birkaç merkez idare he­yeti azasıyla, ‘Kadro’da çıkan bir yazıyı saatlerce münakaşa mev­zuu yaptılar ve senin hakkında, mutlaka bir disiplin kararı veril­mesini istediler. Bugün akşama doğru, ültimatomsu bir tebliğ ala­cağını sanıyorum. Vakit kaybet­meden, hemen gidip Gâzi’yi gör­sen, çok iyi edersin…”

(Aynı eser, s. 123).

Yakup Kadri, Çankaya’da Gâzi’yi göremez; onu, Rûşen Eşref’in evinde beklemeye karar verir; fakat Gâzi, hepsini şaşırtarak, bir süre son­ra o eve gelecek, ‘dergiyi kapatmak­tan’ bahseden Yakup Kadri Bey’e, aynen şu sözleri söyleyecektir:

“… hayır, mecmuanı kapatmaya­caksın! Ancak, dün akşam bahsi mevzuu olan herhangi bir ‘iltibaslı’ yazınız gözümüze ilişti mi, sen­den ve arkadaşlarından o yazı ile ne demek istediğinizi soracağım. Mutâbık mıyız?..” (Aynı eser, s. 125).

Tarih ne diyor?

Gâzi ne yapsa boşunadır: Recep Peker’in temsil ettiği, el altın­dan İsmet Paşa’nın desteklediği ‘totaliter’ eğilim, Kurultay’a ‘Kadrocu­lardan çok farklı, hatta karşıt bir zih­niyetle hazırlanıyor; sonunda, Yakup Kadri’yi ‘Zoraki Diplomat’ yapıp, derginin yayınlanmasına engel olacak!

O ‘takım’ın taşıdığı zihniyeti, en iyisi, bir tarihçiden öğrenelim. Şerafettin Turan, bakınız neler yazmış:

“… Parti Genel Sekreteri (Recep Peker) çağrılı olarak gittiği İtalya ve Almanya’dan dönüşünde, CHP için yeni bir tüzük ve program tas­lağı hazırlamıştı. Faşizm’den ve Nasyonal Sosyalizm’den esinlenerek düzenlenen bu taslağı Baş­bakan İnönü’ye imzalatıp Cum­hurbaşkanına sunmuştu. Bunda sayıları sınırlı üyelerden oluşan bir üst kurul öngörülüyor, bütün yet­kiler onda toplanıyor ve TBMM bir şekilden ibaret kalıyordu. Atatürk, bir tür parti diktatoryası getiren taslağı okuyunca, ‘Bu zorbalar kimlerdir? Onları kim seçecek?’ diye tepki göstermişti; arkasından İnönü ile Peker’i çağırtmış, İnö­nü’nün taslağı okumadan imzala­dığı anlaşılmış ve öneriden vaz­geçilmişti…”

(‘Türk Devrim Tarihi’, 3. Kitap/2. Bölüm, s. 21. Bilgi Yayınevi, 1996).

Sonunda, hem Peker’in hem İnö­nü’nün görevden uzaklaştırılmasına neden olan bu gergin, dahası ‘tota­liter’ ortamda; Kadro’nun tasarladı­ğı ve tartışmaya açtığı ‘Sosyal Mil­liyetçiliğin’, ya da ‘Ulusal Solculu­ğun’, hiçbir şekilde hayat hakkı sa­hibi olamayacağı pek açıktı. Olama­dı da! Yeni bir teşebbüs için, (‘Yön Hareketi’), aradan yılların geçmesi gerekiyordu.


ATTİLÂ İLHAN