Sofrada, Okulda Ve Savaşta Bitmeyen Dostluğun Hikayesi: Atatürk Ve Nuri Conker

Gazeteci Yaşar Gürsoy’un yazdığı ‘Atatürk ve can yoldaşı Nuri Conker’ isimli kitapta Atatürk ile çocukluk arkadaşı olan ve ölünceye kadar da yanından ayrılmayan en yakın arkadaşı Nuri Conker’in dostluğu mercek altına alınıyor. Atatürk’e ‘Kemal’ diye hitap edebilen tek yakın arkadaşı olan Conker’le Atatürk arasındaki arkadaşlık ise birbirlerine yaptıkları şakalarla, kızgınlıklarla ve vefa dolu dostluk örnekleriyle anlatılıyor.

Atatürk böylesine mütevazi bir teknede hem çalışır, hem dolaşırdı. Ankara Motoru’nda Nuri Conker’le bir kitabı inceliyorlar.

Gazeteci Yaşar Gürsoy’un yedi ayda hazırladığı kitabı, Nuri Conker ’in torunları, Salih Bozok’un torunu gibi çok sayıda kaynağa dayanarak Nuri Conker’in hayatına ışık tutuyor. Selanik’te çocukluk arkadaşlığıyla başlayıp, aşklarında, okul sıralarında, süngü hücumlarında, vurulup gazi olduklarında ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında hiç ayrılmayan can arkadaşlığın anlatıldığı kitapta birbirinden ilginç anılara da yer veriliyor. Bizzat Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda Conk Bayırı’nda gösterdiği kahramanlık dolayısıyla soyadını verdiği ve “Benim için hatırası kalp ve vicdanımdan bir an çıkmayan bir öz kardeşim varsa Nuri’dir” dediği arkadaşı Nuri Conker’le Atatürk’ün dostluğu şaşırtacak türden… Birlikte güreş tutan, bilardo oynayan her akşam sofrada gözleri birbirlerini arayan ve birbirlerine etrafındaki insanları ‘Eyvah’ dedirtecek kadar ileri giden şakalar yapan iki arkadaşın arasında geçen bazı anılar kitapta şu şekilde yer buluyor:

Atatürk, Ülkü ve Nuri Conker

Conker sofrada tepsiye yumruk attı

“Atatürk’ün canı bira çekince genellikle sofradaki bir başka ismi bahane ederdi. Bir defasında Atatürk seslendi ‘Bak çocuğum, Nuri Beyefendi (Conker) bir bira içmek istiyor!’ Nuri Bey cevap verdi: ‘Kim? Bendeniz mi? Böyle bir ifadede bulunduğumu hatırlamıyorum.’ Atışmalar devam etti: ‘Sen getir. O ister de ben emretmezsem vermezler diye çekindiğinden öyle söylüyor.’ ‘Peki, içeceğim… Oğlum, sade bana getir, anladın mı? Paşa hazretleri arzu buyurmuyorlar.’ Ve Atatürk kahkahalarla güldü: ‘Aferin Nuri Bey!’ Bir gün Gazi, Falih Rıfkı Bey’le atışan Nuri Conker’i sofradan kaldırdı. Kısa süre sonra Atatürk’ün daveti üzerine sofraya geri döndüğünde Gazi, garsona ‘Bir kadeh de Nuri Bey’e verin’ dedi. Conker ise tepsiye yumruk atıp devirdi: ‘Paşam öyle de yapmayın! Böyle de yapmayın.”

“Cumhurbaşkanlığı’nı senin maaşının yarısına yaparım”

“Atatürk 1926 İzmir Suikastı’ndan sonra Cumhurbaşkanlığı’ndan çekilme fikrini dile getirir: ‘Yerime Nuri Bey’i (Conker) aday göstereceğim. Mükemmel bir reisicumhur olabilir. Sağlımda benden başka birinin de Cumhurbaşkanı olabileceğini göstermeliyim.” Bu sözler üzerine zaman zaman Cumhurbaşkanı olmak istediğini dile getiren Nuri Conker şunları söyler: ‘Paşam hem bu görevi yaparım hem de sizin aldığınız maaşın yarısına yaparım. Devlet kazanır.’

Bir gün sofrada bir zat Atatürk’e ‘Kim bilir çocukluğunuzda ne müstesna bir insandınız. Kim bilir, ne harikulade hatıralarınız vardır’ diyince Atatürk güldü ve Conker’e dönerek ‘Nuri, anlatsana’ dedi. Conker’in cevabı ‘Bakla tarlasında karga çobanlığı ederdi’ şeklinde oldu. Conker bir kere Atatürk’e şaka yaparak ‘Sen çekil de biraz biz Cumhurbaşkanlığı yapalım’ bile demişti.”

Oğlunu tedavi olması için Davos’a yolladı

“Nuri Conker’in oğlu Mahmut verem olmuş ancak Conker oğlunu en iyi tedavinin verildiği Davos’a yüksek ücreti dolayısıyla götürememişti. Bu haber Atatürk’ün kulağına gittiğinde ise aralarında şu konuşma geçti: ‘Hayırdır Nuri! Neden benim haberim yok? Mahmut rahatsızmış? ’Evet Kemal! Verem olmuş’ ve Atatürk Conker’in ısrarına karşın konuşmanın son cümlesini şu sözleriyle koymuştu: ‘Olmaz öyle şey! Sen Davos’a gönderemezsen ben gönderiyorum o kadar!’

Neden bu kadar yakındılar?

Kitapta, Nuri Conker’in 11 Ocak 1937 yılında vefat etmesinin ardından Atatürk’ün depresif bir hale girdiği ve yalnız gezmeye başladığı ifade ediliyor. Kitapta Psikolog Prof. Dr.Verimli, bir erkeğin bir başka erkeğe neden bu kadar sadakatle bağlandığını şöyle anlatıyor:

Atatürk ve Nuri Conker Ankara’da öğrencilerle beraberler.

“Baba, ağabeysizlik ya da baba kaybından sonra tutulan yas ve aidiyetsizlik, çocukluktaki bir korku, bir benzerlik arayışının yansıması olabilir. Böyle anlarda size isminizle hitap edebilecek sadık birine ihtiyaç duyar ve ona bağlanırsınız.”


Emre Öztürk