Siyasi Ve Askeri Deha Nedir? Örnekleriyle Okuyoruz
General Asım Gündüz anlatıyor:
Köşkün holünde oturuyorduk:
–‘Ne işi var bu donanmanın İzmir limanında?’ dedi.
Sonra aramızdaki ev sahibi hanıma:
-‘Siz Fransızca yazar mısınız?’ diye sordu.
-‘Evet’ karşılığını alınca:
-‘Yirmi dört saat içinde İzmir limanından çıkıp gitmesi için filo komutanına bir ültimatom yazınız,’ dedi.
Zayıflar tekrar baygınlık geçirdiler:
-‘İngilizlerle harbe tutuşacağız, her şey bitecek…’ diyorlardı.
Mustafa Kemal’i vazgeçirmek mümkün değildi.
Nitekim yirmi dört saat sonra, Birinci Dünya Savaşı’nı kazananların zafer donanması, demir alarak ve Türk Sancağını selâmlayarak, ağır ağır limandan uzaklaştı.

SAAR SORUNU
Almanya ile Fransa arasında uzun tartışmalara neden olduktan sonra, Saar bölgesinde, bir plebisit yapılmasının kararlaştırıldığı haberi gelmişti. Atatürk bu havadisi veren gazeteyi dikkatle okuduktan sonra şöyle demişti:
‘Fransa’nın Genelkurmay Başkanı General Gamelin ne kadar kof bir asker… Ben onun yerinde olsaydım, hükümetimin böyle bir prebisite razı olmaması için elimden geleni yapardım. Göreceksiniz General Gamelin denen o asker, bir gün Fransa’nın başına en büyük belâyı çekecektir.’
Genelkurmay Başkanı bulunduğu zamanlarda, Fransızlar tarafından ‘Küçük Napolyon’ adı verilen General Gamelin, ne kadar ‘kof’ bir asker olduğunu gerçekten İkinci Dünya Savaşı’nın daha ilk günlerinde bütün dünyaya göstermişti.
GENERAL HARRİNGTON’UN TELAŞI
9 Eylül 1922’de Türk ordusu İzmir’e girdikten sonra, kuzeye doğru ilerlemeye başlamıştı. Balıkesir ve civarı kurtarıldıktan sonra, süvari birliklerimizin Çanakkale’ye yaklaşması, Erenköy ve Biga’yı kuşatmaya başlaması, İtilâf Devletleri Başkomutanı General Harrington’u telâşa düşürmüştü. General, Başkomutanımıza bir telgraf çekerek:
‘Bu bölgede kötü bir olayın çıkarılmamasını ve çatışmaya girişilmesinden kaçınılmasını arzu ettiğinden, görüşmelerin sonuçlanmasına kadar, birliklerimizin tarafsız bölgeye girmemesi ve girenlerin geri çekilmesine emir verilmesini’ istiyordu.
Mustafa Kemal Paşa, bu telgrafı okuduktan sonra arkadaşlarına dönerek şöyle dedi:
‘Arkadaşlar, eğer İngilizler savaşa karar vermiş olsalardı, bunu İzmir’e girmeden evvel yaparlardı. Birleşik donanmasını gördünüz. Şehir toplarının ateşine karşıydı. O bir top bile atmayı göze alamadı, artık geç kaldı. İngilizlerin dün kılı kıpırdamadı, yarın da kıpırdamayacaktır.’
İngiliz Büyükelçisi Sir George Kerr O’nun için; ‘İşte asrımızın adamı’ demişti.
Lenin’i tanımış olan Sovyet Elçiliği Müsteşarı Potemkin de;
‘Bir millet üzerinde, cazibesinden bu derece kurtulunmaz bir tesir yapabilmiş bir kimse daha görmedim.’ itirafında bulunmuştu.
Gerçekten çok ender rastlanan bir imtizaçla gerek askerî, gerekse siyasî bir dehaya sahip olan Mustafa Kemal çağımıza kendi damgasını vurmuştur.
Nitekim O’nun milleti üzerinde ancak şahsen görmekle takdir edebileceğiniz etkisi Türkiye Cumhuriyeti’nin hudutlarını aşarak uzaklara bütün dünya üzerine hüzmeler göndermektedir. En beklemediğiniz bir yerde bunun delilleriyle karşılaşabilirsiniz. Ben Ankara’da iken sâdece Gazi’yi selâmlamak ve kendisine hediyeler vermek üzere bir Çin heyeti gelmişti. Büyük Millet Meclisi âzalarından biri kendilerine sordu:
‘Peki ama neden bu uzun seyahati göze aldınız?’
Şöyle cevapladılar:
‘Mustafa Kemal’i görebilmek için. Memleketimize döndüğümüzde vatandaşlarımız bizim Mustafa Kemal’i gördüğümüzü öğrendikleri zaman, bizi daha büyük bir dikkatle dinleyeceklerdir. Onların nezdinde itibarımız artacak, söylediklerimizin daha büyük bir ehemmiyeti olacaktır.’