Taşınacak yük işi çıkmasını bekleyen, arkalıklarına (semer) yaslanarak dinlenen Sırt Hamalları - Foto: Sebah & Joaillier İstanbul, 1890’lı yıllar

Sırt Hamalının Ölümünde Yaşanan İnsanlık Ayıbı? Sakınılan İnsanlık Ve Vicdan Borcu!.. Nazım Hikmet İşin İç Yüzünü Anlatıyor

Hamallık mesleği tarihini konu alan sayfalar arasında 12 Haziran 1935’te Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir haberi yayımlamıştım. Ancak sonradan fark ettim ki söz konusu haberde söz edilmeyen başka gerçekler var.

İşin iç yüzü haberde yazılı olduğundan daha farklı. Nazım Hikmet; 14 Haziran 1935 tarihli Tan gazetesinde Orhan Selim imzasıyla ve “İşin iç yüzü” başlıklı yazısında Sırt Hamalının ölümünde yaşanan insanlık ayıbını şöyle anlatıyor:

Antalya’da Hamalbaşı Sülü Ağa

İŞİN İÇ YÜZÜ

I

Otomobilde genç bir kadınla bir erkek var. Kadının dizlerinde paketler duruyor, erkeğin dizlerinde paketler.

II

Bir hamal gidiyor. Sırtında 250 kiloluk bir yük. Yarı belinden aşağı eğilmiş. Baltayla ortasından kırılmış kocaman bir ağaç gibi.

Sırtladığı Orkinos balığı yüküyle, İstanbul sokaklarında yürüyen Sırt Hamalları, 1930’lu yıllar, Foto Selahattin Giz

III

Bir ecza deposu. Balıkyağı şişeleri, tıraş sabunları, arpa, mercimek unları, fitil kutuları, zeytinyağı tenekeleri. Alışveriş. Depoya girip çıkan.

IV

Gazetelere bakılırsa, otomobildeki gençler bir eğlentiye gidiyorlar. Ecza deposunun yanındaki dükkandan, belki de ecza deposundan bir şeyler almak istiyorlar. Şoföre “Şuraya,” diyorlar, şoför oraya doğru giderken sırtında 250 kilo yük taşıyan hamalla çarpışıyor. Bu belki ufacık bir sarsıntıyla geçecek bir çarpışmadır. Fakat 250 kilo, kambur, kemikleri çıkmış bir sırtta tek durur mu ? 250 kilo yıkılıyor hamalın kafasına, hamal ölüveriyor.

Sırtladığı balık dolu küfeyle, Galata Köprüsü’nde yürüyen halsiz görünümlü zayıf bir Sırt Hamalı, 1930’lu yıllar – Palamut taşıyan hamalın ölüm haberi; Sırt Hamallığı’nın kaldırıldığı 4 Nisan 1936 tarihinden çok kısa bir süre sonra. Cumhuriyet, 13 Nisan 1936, Sayfa: 2

V

1. Otomobildekiler belki şoförün hamalı öldürmediğini söyleyecek biricik şahitlerdi, fakat geç kalmamak her şeyden üstündür. Hemen inip otomobilden kayboluyorlar.

2. Hamal ya ölmüş, ya ölmemiştir. Daha belli değil. Onu kaldırıyorlar, ecza deposuna, Hasan Ecza Deposu’na sokmak istiyorlar, depodakiler kafasından kan sızan, müşteriye benzemeyen yaralı adamı içeri almıyorlar.

3. Kaldırımda ölenin arkadaşları diyorlar ki : Cebinden 292 kuruş çıktı. Halbuki o beş lira biriktirip evdekilere göndermek istiyordu. Muradına eremeden öldü adamcağız.

Sırtladığı yatak balyası yüküyle, İstanbul sokaklarında yürüyen bir Sırt Hamalı – Semer ve Sırt Hamallığının serbest bırakıldığı Demokrat Parti’nin iktidar olduğu dönem. Yıl: 1956

VI

Bütün bu numaralı yazıları yazmaktan kastım şu:

A. Belediyece 50 kilodan fazla yük taşımak yasak edildiği halde bu adamcağıza 250 kiloyu kim yükledi? Bunun hesabı sorulacak mı?

B. Otomobildeki iki yolcu kazanın aslını gördüklerine göre, en küçük bir insanca hareketten niçin sakınıyorlar?

Sırtladıkları kurbanlık koyun ve keçi yüküyle, İstanbul sokaklarında yürüyen Sırt Hamalları, 1920’li yıllar

C. Hasan Ecza Deposu kanunen yaralıyı içeri almaya borçlu değildir. Ancak, eğer gazetelerin yazdıkları doğruysa, böyle bir ödevi yapmaya vicdanen borçlu değil miydi?

[Nazım Hikmet], Orhan Selim, Tan gazetesi, 14 Haziran 1935, sayfa: 2


12 Haziran 1935 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde çıkan söz konusu olayla ilgili haber şöyle idi:

“200 KİLO YÜKLE GİDEN BİR HAMALA OTOMOBİL ÇARPTI VE ZAVALLI YERE YIKILARAK ÖLDÜ.

Dün Bahçekapı’da bir kaza olmuş ve bir hamal ölmüştür.

“Çiçekpazarı hamallarından Pütürgeli Mehmet oğlu Hasan 200 kilo ağırlığında bir yük alarak Bahçekapı’ya doğru yürümeye başlamıştır. Fakat Hasan Ecza Deposu’nun biraz ilerisinde şoför Niyazi’nin 1821 sayılı otomobili kendisine çarpmış ve hamal beyin üstü, yükü ile beraber düşmüş ve hemen ölmüştür.

Şoför Niyazi üstüne yüklenen suçu kabul etmemektedir. Vaka’a yerinde kendisiyle görüşen bir yazıcımıza:

“Ben yoluma gidiyordum. Baktım hamal düştü ve arkasındaki ağır yük kafasına gelerek yüz üstü kapandı ve kan gelmeye başladı. Otomobilimi hemen durdurdum, hamalın imdadına koştum. Üstünden 200 kiloluk yükü eskiden pehlivanlıktan kalma kuvvetimle kaldırdım. Fakat baktım ki adam ölmüş. Ben kat’iyyen bu hamala çarpmadım. Şimdiye kadar hiçbir kaza yapmadım” demiştir.

Sırtladıkları sandalye ve tabure yüküyle yürüyen Sırt Hamalları – İstanbul, 1900 ve 1920’li yıllar.

Hamal Hasan’ın cesedi seyrüsefere mani olduğundan Hasan Ecza Deposu’nun önüne kaldırıma kaldırılmış, bir müddet sonra Müddeiumumi muavinlerinden Feridun vak’a yerine gelmiş, cesedi civardaki caminin avlusuna kaldırtarak tahkikata başlamıştır. Bu sırada 6. şube mühendislerinden Fethi de gelmiş, nezaret altına alınan otomobile binmiş ve kazanın olduğu yerde keşif yapmıştır. Keşif sonunda arabanın frenlerinin gayet sağlam olduğu anlaşılmış, otomobilin üstünde hiçbir iz bulunamamıştır.

Hükümet doktoru hamalı muayene etmiş ve beyin üstü düşerek kafatasının sol tarafından bir parçanın kırıldığını ve nezfi dimağiden öldüğü tespit edilmiştir.”

Cumhuriyet gazetesi, 12 Haziran 1935, sayfa: 6

Antalya Hamalbaşı Sülü Ağa (üç dilden yazılı kartpostal)
1910’lu yıllar, Editör: Adalia – S. I. P. 59914