Sakarya Zaferi Ve Mustafa Kemal’in Gazi Oluşu

Yunanlılar, Batı Cephesi’nde üst üste aldıkları iki yenilginin acısını çıkarmak için, yeniden geniş çaplı askerî hazırlıklara giriştiler. O sırada Anadolu’daki Yunan kuvvetlerinin başında bulunan General Papulas, Hükümeti’ne gönderdiği bir raporda: “Kuruluş halinde bulunan Türk Ordusu henüz kuvvetlenmeden ve Anadolu’dan takviye kuvvetleri gelmeden taarruza geçmek zorundayız” diyordu.

O tarihte, Yunanistan’ın başında bulunan Kral Konstantin ve Başbakan olan Gunaris, eski Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurmak düşünce ve emeline kapıldılar. İnönü Muharebeleri’nde uğradıkları yenilgi bu düşüncelerin gerçekleşmesindeki güçlüğü, üstelik de imkânsızlığını anlamalarına yetmedi. Yeniden hazırlığa başladılar.

İngiliz Başbakanı Lloyd George (Loid Corc) da Yunan Ordusundan umudu kesmiş değildi. Yeni bir saldırı için Yunanlıları kışkırtıyor, onlara bol para ve malzeme yardımı yapıyordu. Böylece İngiltere Hükümeti’nden büyük bir destek ve yardım gören Yunan Hükümeti, Anadolu’daki ordusunu taze kuvvetlerle besleyip, iki katına çıkardı. General Papulas’ın, hazırlığın tamam olduğunu bildirmesi üzerine, Yunan birlikleri Anadolu’da yeniden taarruza geçtiler (10 Temmuz 1921).

Yunan saldırısı, İnönü-Eskişehir ve Afyon-Kütahya yönünde olmak üzere, iki ayrı koldan başladı. Yunanlılar, güçsüz birliklerimizin savunduğu ön hatları aşarak, hızla ilerlediler. Yapılan Kütahya-Eskişehir muharebeleri, birliklerimizin yenilgisi ile sonuçlandı. Bunun sonucunda, Kütahya ve Eskişehir düşmanın eline geçti (17-20 Temmuz 1921). Afyon daha önce düşmanın eline geçmişti (13 Temmuz 1921).

21 Temmuzda Türk Ordusunun yaptığı karşı taarruz bir netice vermedi. Bu durumda yapılacak iş, boşuna kan akıtmadan orduyu güvenli bir yere çekmekti.

Mustafa Kemal, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya, orduyu Sakarya’nın doğusuna kadar çekme direktifini verdi. Türk Ordusu, 25 Temmuz 1921’de taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya’nın doğusuna çekildi.

O, bunu yaparken şöyle düşünüyordu:

“Orduyu Eskişehir’in kuzey ve güneyinde topladıktan sonra düşman ordusu ile araya büyük bir mesafe koymak lâzım ki, ordunun düzenlenmesi ve kuvvetlendirilmesi mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya’nın doğusuna kadar çekilmek zorunludur. Düşman, Türk Ordusunu hiç durmadan takip ederse, hareket üslerinden uzaklaşacak, cephe gerisi ile yeniden bağlantı kurmak zorunda kalacak; buna karşılık bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha elverişli şartlara sahip olacaktır. Bu çekişilimizin en büyük sakıncası, Eskişehir gibi önemli yerlerimizi ve bir çok topraklarımızı düşmana bırakmaktan dolayı kamuoyunda doğabilecek iç sarsıntıdır. Fakat az zamanda, elde edebileceğimiz başarılı sonuçlarla bu sakıncalar kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Askerliğin gerektirdiğini tereddütsüz tatbik edelim. Başka türden sakıncalare karşı koyarız.”

Kütahya ve Eskişehir Muharebeleri’nden sonra bir süre duraklayan düşman kuvvetleri, ileri hareketlerine devam etmek icin hazırlık yapıyorlardı. Yunan Orduları Başkomutanlığı’nı eline almış olan Kral Konstantin Kütahya’ya gelmiş, orada askerî bir şûra toplamıştı. Bu şûrada Ankara yönünde yeniden saldırıya geçilerek Türk Ordusunun karşı koyma gücünün tamamen yok edilmesine ve Ankara’nın ele geçirilmesine karar verildi. Bunu yapabilmek için düşman ordusunda geceli gündüzlü bir çalışma başladı.

Bu sırada İngiliz Başbakanı Lloyd George (Loid Corc), Yunanlıları kışkırtmak ve Türkleri yıldırmak için İngiltere parlamentosunda: “Yunan Ordusu kazandığı zaferden sonra artık Sevr Antlaşması ile yetinemez; daha geniş ölçüde tatmin edilmelidir.” şeklinde açıklamada bulunmuştur.

Türk Ordusunun Sakarya’ya doğru çekilmesi T.B.M.M.’nde ve bütün yurtta büyük bir heyecan yarattı. İnönü Muharebeleri’nin yarattığı iyimserlik yerini karamsarlığa bırakmaya başlamıştı. Meclis’te Mustafa Kemal Paşa’ya muhalif olanlar: “Ordu nereye gidiyor? Millet nereye götürülüyor? Bu hareketin elbette bir sorumlusu vardı! O nerededir? Onu göremiyoruz! Bugünkü acıklı ve korkunç durumun, gerçek yaratıcısını ordunun başında görmek isterdik!.. Nerededir?” diyorlardı.

Bu gelişmelerden sonra T.B.M.M.’de ve dışarıda son çare ve son tedbir olarak Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geçmesi istendi. Mustafa Kemal, ancak Meclis yetkisinin kendisine verilmesi şartı ile Başkomutanlığı kabul edeceğini bildirdi. Bu teklif uzun tartışmalara yol açtı. Bazı milletvekilleri özellikle muhalifler bu yetkinin Mustafa Kemal’e verilmesini tehlikeli görerek itirazda bulundular. Nihayet 5 Ağustos 1921 tarihinde kabul edilen bir kanunla Meclis, kendisine ait yetkileri ve Başkomutanlık görevini üç aylık bir süre için Mustafa Kemal’e verdi. Kabul edilen bu kanunla Mustafa Kemal’in verdiği bütün emirler kanun hükmünü taşıyacaktı.

Resim: 31- Büyük Taarruzdan önce Millet Meclisi, Mustafa Kemal’in başkanlığında en hareketli günlerini yaşıyordu.

Başkomutanlık kanunun kabul edilmesi üzerine kürsüye gelen Mustafa Kemal Paşa şunları söylemiştir:

“… Meclis’in hakkımda gösterdiği emniyet ve itimada lâyık olduğumu zamanla göstermeye muvaffak olacağım. Milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka mağlup edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım, bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu tam güvenimi, hem yüksek heyetinize, hem bütün millete ve bütün dünyaya karşı ilân ediyorum…” diyerek, Türk Ordusuna ve Türk milleti’ne karşı beslediği büyük inancını bir defa daha belirtmiş oldu.

Mustafa Kemal, Ordu Başkomutanlığı görevini aldıktan sonra derhal ordunun asker sayısını artırmak ve taşıt bakımından eksikliklerini gidermek, yiyecek ve giyeceğini tamamlamak için gerekli tedbirleri aldı. “Tekâlifi Milliye Emirlerini” yani “Millî Vergi Emirleri”ni yayımladı. Bütün çabası, ordunun gücünü arttırmak idi. 12 Ağustosta Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak) ile birlikte Ankara’dan ayrılarak Polatlı’daki Cephe Karargahı’na gitti. Cephede teftiş yaparken attan düşünce kaburga kemiği kırıldı. Doktorların kesin istirahat tavsiye etmesine rağmen o savaşı cephede yaralı ve sarılı bir şekilde idare etti (bk.Resim:32)

Resim: 32- Sakarya Savaşı’nda Başkomutan Mustafa Kemal Paşa harekâtı idare ederken (10 Eylül 1921)

Öte yandan hazırlıklarını tamamlayan Yunan Ordusu 23 Ağustosta Sakarya Irmağı’nın gerisinde bulunan Türk mevzilerine saldırıya geçti. Taraflar arasında çok şiddetli çarpışmalar oluyordu. Düşman yüz kilometrelik bir cephe üzerinde, üstün kuvvetlerle saldırıyordu. Ordumuzun sol kanadı Ankara’nın elli kilometre güneyine kadar çekildi. Düşmanın bu kanatta baskısı çok fazla idi. Bu yüzden ordumuzun cephesi batıya iken güneye döndü. Ankara, ordunun arkasında iken bu defa sol yanına düştü. Bazı yerlerde savunma hattı yarıldı, birlikler arasında bağlantı koptu. Bu durum karşısında Mustafa Kemal yepyeni bir taktik uyguladı. “Hattı müdafaa yoktur, (Hattı savunma yoktur), sathı müdafaa vardır (savunma alanı vardır). O satıh, bütün vatandır (o alan bütün vatandır). Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz” emrini verdi.

Bu emri alan her birlik, her asker, vatan toprağını sonuna kadar savunmaya başladı. Bu şekilde devam eden kanlı çarpışmalar 22 gün 22 gece sürdü. Düşman büyük kayıplara uğratılarak saldırı gücünden yoksun bırakıldı.

Elde edilen bu üstünlük üzerine Mustafa Kemal karşı saldırıya geçilmesi emrini verdi. Önce düşmanın sol kanadına yöneltilen karşı saldırı çabucak gelişti. 11 Eylülde bu saldırı bütün cephe boyuna yayılır, Süvari birliklerinin de katıldığı bu saldırı ile düşman 12 Eylül günü bulunduğu yerlerden sökülüp atılır. Sakarya Irmağı birçok düşman askerine mezar olur. 13 Eylül 1921’de Sakarya’nın batısına atılan düşman takip edilerek Eskişehir’e doğru kovalandı.

Sakarya Zaferi yurtta büyük bir sevinç yarattı. Zafer, yurdun her köşesinde coşkulu bir bayram sevinci içinde kutlandı. Çünkü elde edilen sonuç çok önemli idi. Bu zaferle düşmanın saldırı gücü tükenmiş, Türk topraklarını ele geçirme istek ve umudu yok olmuştu. Kesin yenilgiye uğramamak için şimdi savunma durumuna geçmişti. Buna karşılık Türklerin, düşmanı yurtlarından atma gücü bir kat daha artmıştı.

Başkomutan bu büyük zaferden sonra milletinden hakettiği en büyük ödülünü aldı. T.B.M.M. büyük ustalıkla yönetilen bu meydan savaşının, milletin kaderini değiştireceğini anlamıştı. En umutsuz ve en bunalımlı günlerde dahi umudunu kaybetmeyen, herkesi arkasından sürükleyen ve nihayet dünya savaş tarihinde bile görülmemiş bir taktik uygulayarak büyük zafer kazanan Mustafa Kemal’e T.B.M.M. oybirliği sonucunda aldığı bir karar ile Mareşal’lik rütbesini verdi (19 Eylül 1921). Ayrıca, T.B.M.M. Mareşal Mustafa Kemal’e aynı gün en büyük şeref olan, Gazi’lik unvanını da verdi. Böylece O artık Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır (bk.Resim: 33).

Resim: 33- Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa, Mareşal Üniformasıyla