Sabiha Gökçen: ‘Atatürk, Beni Uçarken Görünce Çok Sevinirdi’
Nesrin Turhan tarafından Sabiha Gökçen ile yapılan bu röportaj, Kadın Hakları’nın 50. yılında, Milliyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Gökçen, Eskişehir’den Ankara’ya gittiği bir hafta sonu ziyaretinden dönüşte yolunu şaşırınca “zorunlu iniş” yaptı
ESKİŞEHİR Askerî Hava Okulu’nda öğrenimini sürdüren genç kız, hafta sonlarında uçağına atlayıp Ankara’ya da İstanbul’da bulunan manevî babasını ziyarete geliyordu. Bu genç kız Türkiye’nin ilk kadın, üstelik ilk askerî kadın pilotu Sabiha Gökçen, manevî babası ise İstiklâl Savaşı’nın önderi Atatürk idi… Gökçen, her hafta sonu yaptığı gibi o gün de uçağına bindi ve Atatürk’ü görmek üzere Ankara’ya hareket etti. Başkente vardığında, manevî babasının orada olmadığını ve İstanbul’a gittiğini öğrendi. Genç kız bunun üzerine Ankara’da bir süre oyalandı ve yeniden Eskişehir’e dönmek üzere uçağına binip, yola çıktı. Tek bir bulutun gölgelemediği, alabildiğine parlak havada uçuşun zevkine kapılan Gökçen, dalgınlığından kurtulup da yeryüzüne baktığında, hiç tanımadığı bir arazinin üzerinde olduğunu fark etti… Atatürk’ün manevî kızı Sabiha Gökçen’in bu anısının devamını kendi ağzından dinleyelim:
“Eskişehir’den ayrılmadan önce hocalarıma Ankara’ya gideceğimi söylememiştim. Tam bir rahatlık ve dalgınlık içinde uçarken, tanımadığım bir arazi üzerinde olduğumu fark ettiğimde ambale oldum. Yanımda haritam da yoktu. Yakınlarda gördüğüm ilk köyün biraz ötesine zorunlu iniş yaptım. Köylülere, Eskişehir ve Ankara’nın ne tarafta olduğunu sorup, tekrar uçuşa geçtim. Bu kez, tamamen zorunlu ikinci mecburi inişimi yapmak durumunda kaldım. Çünkü, benzinim bitmişti. Orada da bir köy vardı ve onlara yakında telefon olup olmadığını sordum. Telefonu olan köye ulaşmak için at arabasıyla bir saati aşkın bir yolculuk yaptık. Bu arada, benim Ankara’ya geleceğimden haberi olmayan hocalarım, dönme saatimin geciktiğini fark edip, telâşlanmışlar. Benzinimin biteceğini de düşünmüşler ve çaresiz İstanbul’dan Atatürk’ü arayıp, kaybolduğumu bildirmişler. Atatürk çok üzülmüş ve hemen araştırma emri vermiş. Ben telefona ulaştığımda, o köyün bağlı olduğu Aziziye Kaymakamı’nı aradım. Kaymakam nasıl sevindi, anlatamam. Kendilerinin de beni aradıklarını, derhal almaya geleceğini söyledi. Sonra, Eskişehir’e döndüm.”
Bu olaydan sonra, Atatürk’le ilk karşılaşmalarında kendisine çok nasihat ettiğini ve bir daha nerede olduğunu söylemeden yola çıkmamasını öğütlediğini anlattı Gökçen ve “Her şeye rağmen zorunlu inişler tehlikelidir ve insan her zaman böylesine şanslı olmayabilir. Atatürk, bu zor olayı başardığım için benimle gurur duymuştu” diye konuştu, Gökçen’in telefon bulmak amacıyla yolculuk yaptığı at arabasının sahibi ile ilgili de bir anısı var. Bir gün, Eskişehir’de uçuş sonrası, “Seni bir köylü görmek istiyor” dediklerinde karşısında bu yaşlı sürücüyü bulmuş ilk kadın pilotumuz. “Gelirsem beni de uçurur musun?” sorusu üzerine verdiği sözünü de o gün tutmuş ve kısa bir gezinti yapmış onunla.
“Gökçen” soyadının öyküsü
“Türk kadınının her alanda başarılı olabileceğine inanan Atatürk, beni bir örnek olarak yetiştirmek istiyordu” diye konuşan Gökçen, bu soyadını aldığında havacılığın aklından bile geçmediğini belirtti ve şunları söyledi:
“Atatürk, 1934 yılında bana Gökçen soyadını vermişti. Herkes, bu soyadımı pilot olduktan sonra aldığımı sanır. Oysa ki, o zaman havacı olmak aklımda bile yoktu. Havacılığa ise, 1935 yılında başladım. Bu da Atatürk’ün ne kadar ileri görüşlü, ne kadar kararlı olduğunu gösterir.”
Sovyetler Birliği’nde, Yüksek Planör Okulu’nu bitirdikten sonra, planör öğretmenliğine başlayan Gökçen, mesleğinde hiç zorluk çekmediğini söyledi ve öğrencilerinin, belki bir bayan öğretmen karşısında başarısız olurlarsa daha çok mahçup olacakları düşüncesiyle çok çalıştıklarını ve kendisini yadırgamadıklarını ifade etti.
Askerî pilotluk
Gökçen, askerî pilot olma hikâyesini ve ilk yalnız uçuşunun heyecanını da şöyle dile getirdi:
“Meydana gittiğimde, hocam paraşütümü takıp, uçağa girmemi ve yalnız uçuş yapacağımı söyledi. Çok sevindim. Atatürk’e selâm verip, uçağa atladım ve havalandım. Geri döndüğümde, daha uçaktan inmeden Atatürk beni karşıladı ve tebrik etti. Ben de elini öptüm.O zamanki sevinç ve mutluluğumu anlatamam. Yalnız uçuşun tadını unuttum, Atatürk’ün bu sevinçli halini, onu mutlu etmiş olmanın huzurunu yaşadım. Sanki o uçmuş, uçuşun zevkini o yaşamıştı. O zaman beni askerî okula göndereceğini söyledi. Beni havacılığa o teşvik etmişti zaten. Kadınlarımızın asker olabilmesi için bir kanun yoktu. Atatürk, beni özel olarak Eskişehir Askerî Hava Okulu’na gönderdi. Burada iki yıl okuduktan sonra, rütbem olmadı ama, askerî pilot unvanını kazandım.”