Rakı İnsanlara Neşe Verir Ama Sanat Vermez

Mustafa Kemal, rakıya olan ilgisini yaşam boyu sürdürdü. Ama, ne zaman, nerede, ne miktar içmek gerektiğini; belli bir sınırı aşanların ne duruma düştüklerini çok iyi biliyordu. 

Kendisi gibi rakı dostu olan ressam İbrahim Çallı ile bir sofra sohbeti, bunun en güzel kanıtıdır. Bir akşam sofrasının geç saatlerinde İbrahim Çallı, alkol duvarını aşmış, gelişigüzel konuşmaya başlamıştı: 

-Size malik olmak güzel bir talihtir Paşam!.. diyordu. Bu güzel talih Türk milletine nasip oldu. 

Ve sofradaki seçkin konukların hayret dolu bakışları arasında, nutuk çeker gibi uzun konuşmasına devam ediyordu ressam. Paşa’nın zaman zaman araya girmesine bile aldırmadan aşırı alkolün etkisiyle dakikalarca sürdürdü bu övgü yağmurunu: 

Siz bu kavmi kurtardınız Paşam… Vallahi… Hayır vallahi değil.. güzel kokulu yasemenler üzerine yemin ederim ki… siz …… 

Paşa’nın canı sıkılmıştı iyice. Sanata ve sanatçılara karşı büyük bir saygı duyuyordu. Ama, rakı içmenin de, konuşmanın da bir adabı vardı. Şimşek bakışlarını İbrahim Çallı’ya çevirdi: 

“Güzel,” dedi… “Bitti… Yalnız sen mi konuşacaksın?.. Sanatkârlar sanırlar ki yalnız kendileri duyguludurlar. Bulundukları muhitte diğerlerinin de heyecanlı ve duygulu olduğunu unuturlar. Sözü başkalarına bırakmak istemezler. Ben Devlet Reisiyim. Yanımda devlet ricalı ve milletvekilleri var. Sizlerle, hepinizle müsavi olarak bulunuyoruz burada.”

Durdu. 

Dikkatle ressamın gözlerinin içine baktı: 

“Sen şiir söylüyorsun… Bu rakı, insanlara neşe verir; fakat sanat vermez. Sen, bununla neşe buluyorsun. Fakat sanatı bunda bulamazsın.” Sonra konuklarına döndü; özür dilercesine: 

“Arkadaşlar,” dedi, “bu yüksek sanatkârın eserleri benim üzerimde tesir yapar, ama sözleri tesir yapmıyor.”


Kaynak:Şemsi Belli, Fikriye, Bilgi Yayınevi