Petit Parisien Muhabiri Jean Schlicklin; Mustafa Kemal Paşa Ve Çankaya Köşkü’nü Nasıl Anlatıyor?
22 Mayıs 1922 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesinde yayımlanan “Mustafa Kemal Paşa’nın köşkünde…”
“Petit Parisien muhabiri milli kahramanımızı nasıl tasvir ediyor.” başlıklı Arap harfli Türkçe haber:

“Mustafa Kemal Paşa’nın köşkünde…Petit Parisien muhabiri milli kahramanımızı nasıl tasvir ediyor.
Petit Parisien’in muhabiri Mösyö Schlicklin gazetesine Ankara’dan gönderdiği bir mektupta diyor ki:
Mustafa Kemal Paşa bu sabah beni Çankaya’daki köşküne davet etti. Orada unutulmaz saatler geçirdim. Ankara’dan birkaç kilometre mesafede, bir tepe yamacında, bağlar ile meyve bahçeleri arasında eşrafa ait sayfiyeler, Çankaya tesmiye edilen güler yüzlü bir köy teşkil etmektedir.
Milli kahramanın ikametgâhı, müteaddit dairelerden mürekkeptir. Ağaoğlu Ahmet Beyle beni Çankaya’ya getiren askeri otomobil, askeri müfrezeye mahsus beyaz bir evin önünde tevkif etti. Karşımızda bizi selamlayan silahlı bir nöbetçi var. Kısa bir dehlizden geçerek birinci pavyona dahil olduk. Yaverlerin odaları burada idi. Murabba şeklinde bir intizar [bekleme] odasına gelmiştik. Karşılıklı iki pencereden içeri, kalın perdelerden süzülerek tatlı bir ışık giriyordu.
Pencerelerin önünde ve her iki tarafında erkân minderleri vardı. Duvarda iki tablo var ki, milli kahramana mektep talebeleri tarafından ihdâ [hediye] edilmiş. Bunlardan biri üst üste çaprazvari konulmuş birinin ucu kırık, iki kılıncı temsil ediyor. Üzerinde şu cümle mahkûktur:
Zalimin topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu dönmez yüzü vardır.
İkinci levhada ise kırmızı ipek zemin üzerine beyaz ipekle şu beyit nakşedilmiş:
Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mu kurtaracak bahtı siyah mâderini?
Bir yaver bizi, başkumandanın dairesine götürdü. Burası, bir yemek salonu, diğeri de hücre-i mesai [çalışma odası] olmak üzere iki münkasım ve yek diğerine merbuttur. Salondan geçerek hücre-i mesaiye dahil olduk. Kapı açıktı. Etrafımdaki şeyleri görmeyerek birkaç adım attım. Bir adam yavaşça kalktı:
Başkumandanın önünde bulunuyordum. Daha ilk saniye, metin bir azim ve iradenin sizi sardığı, teshir ettiğini hissedersiniz. Onun nazarları teftiş ve tecessüsünü şimdiden ikmal etmiştir. Başkumandan, zairine birkaç saniye içinde kelimenin tam manasıyla temellük ediyor.
Yavaş fakat serbest bir hareketle metin ve adaleli bir el uzattı. Üç saat mütemadiyen konuştu. Daha doğrusu, Başkumandan söyledi. Yapmak istediğim mülakatın hutut-ı esasiyesini, evvelce hazırlamıştım. Müşarünileyh lütfen cevap verdi. Mustafa Kemal Paşa lisanımızı anlıyor ve Fransızca konuşabiliyor, bununla beraber düşüncelerini Türkçe ifade etmeyi tercih etti. Tercümanımız Ağaoğlu Ahmet Bey’dir. Mâhaza Mustafa Kemal Paşa tercümeyi dikkatle takip ediyor ve ara sıra müdahale ederek, tarz-ı tefekkürünü daha büyük sadakatle ifade edebilecek fransızca kelimeyi yine kendisi buluyordu.
Mustafa Kemal Paşa geniş bir koltukta ben de, bazen bir kanepede, bazen müdevver bir masanın önündeyim. Orta yerde Mısırlı Prenses Kadriye Hanım’ın hediye ettiği büyük bir sigara kutusu var. bir hizmetçi küçük fincanlarla alaturka kahve getiriyor. Bu uzun muhavere esnasında hemen bilâ-fâsıla içtiğimiz fincanların adedini sayamadım. Mustafa Kemal Paşa mütemadiyen sigara içiyor. Bütün hareketi sakindir ve nefsine itimadını gösterir evzâ ve etvârında hiç bir telaş eseri yok, ara sıra kalkıp biraz geziniyor, sonra yine yerine oturuyor konuştuğu müddetçe asrımızın belki en şayanı hayret bir siması olan muhatabımı tetkik ediyordum. Sadası ahhenktardır; bir fikir üzerinde tevafuk etmek istediği zaman sözlerine daha büyük bir vuzûh veriyor, muhavere esnasında nazarları muhatabına merkûzdur, hemen bir saniye bile ayrılmıyor. Muhavere esnasında göze çarpan meziyyât-ı mahsusası, vuzûh, mantık, samimiyet ve intizam ihtiyacıdır.
Yemekten sonra saat üçe doğru bahçeye çıktık. Sonra hücre-i iştigale avdet ettik. Burası milli bir müze halindedir. Batum’dan, Erzurum’dan, İzmit’e varıncaya kadar bütün Anadolu, Senusiler, Azerbaycanlılar, Afganlılar, Hintliler, Buharalılar, milli kahramana birer yadigâr göndermişler, mesela Şeyh Senusi bir Kuran-ı Kerim’in üzerine şu cümleleri yazmış:
“ Kuran-ı Kerim aramızda sadakat ve muhadenet teşkil edecektir. Bunu halâskâr-ı İslâm olan sana hediye ediyorum, kitabullah önünde yemin ederim ki, hayatta bulundukça sana yardım edeceğim.”
Saatler geçti, bugün at yarışları var. Ahali toplanmış, Mustafa Kemal Paşa da gitmek istiyor. Otomobil hazırdır. Beyaz şosenin önünde yek diğerimize veda ettik. Otomobiller bir toz duman içinde yek diğerini takip etti. Fakat yarış meydanına vardığımız zaman müsabaka bitmişti. Ankaralıları milli kahramanı alkışlamaktan mahrum ettim. Fakat Mustafa Kemal Paşa’yı Fransızlara tanıtmaya yardım ettiğimi düşünürlerse beni mazur görürler.
Mösyö Jean Schlicklin bu mektubunun bir yerinde Mustafa Kemal Paşa’nın malum olan ricâl-i siyasiye ile karşılaştığı zaman fikri münakaşadaki maharetiyle onların arasında büyük bir mevki kazanacağını yazıyor Petit Parisien muharriri asıl mülakatı bir diğer mektubuna bırakmıştır.”
Tevhid-i Efkâr gazetesi, 22 Mayıs 1922, sayfa; 2