O’na Eller Ağlıyor, Hakkı Süha Gezgin, Kurun
O’na Eller Ağlıyor, Hakkı Süha Gezgin, Kurun, 13 Kasım 1938
Büyük ıstırapların, onmaz acıların dünyayı küçülten, ikbal ve saadetin maskelerini düşürerek, arkasındaki hiçliği gösteren bir hali var.
İnsan, bununla vurulunca, gözünde her şey eriyor. Gönüllere garip bir tokluk siniyor. Altınla çamur, içimizin terazisinde aynı dirhemi alıyor. Sırmanın parıltısı sönüyor, yaldızlar dökülüyor, her şey çırılçıplak. Bu, bir an için gidenle birlikte yokluğa girdiğimizden midir, bilmem? Fakat ıstırap adamı yüksek potasında eritip yakarak som bir cevher yapıyor. Belki geçici bir temizlik. Ama bu, tâ içerilerde duyuluyor.
Kaç gündür, milletçe böyle yanmalar, bu türlü ateşle yıkanmalar içindeyiz.
Aramızda hiçbir ihtirasın şahlanmayışı da bundan ötürü olsa gerek.
Büyük ıstırapların, onmaz acıların, bir ikinci hali de, gönülleri sınırsız bir hassasiyete ulaştırmasıdır. Yas, gönülleri erimiş kurşundan dalgalarla döve döve oyuyor. Yara, boşluk büyüyüp derinleştikçe, içimize kubbelerin duygulu sessizliği doluyor. Bu kubbelerin içinde, bir hıçkırık, bir gök gürültüsü gibi uğuldar.
İşte bu hassasiyetle etrafımızı dinliyoruz. Dün gelen Avrupa gazeteleri, bize gösterdi ki ATA’nın gözlerini yummuş, yalnız Türk dünyasını karartan bir felâket değildir. Amerikası, Asyası, Avrupası, hulâsa bütün kıtalariyle baştan başa yeryüzü ağlıyor.
Bu ağlayışlarda matemli bir millete uymak, bir gönül almak gayreti asla yok. Ondan bahsedenler, O’nun harikalı havası içine girerek, kendilerinden geçtikleri için ansızın bizden oluyorlar, bizim gibi duyuyorlar ve bir Türk anasından doğan bütün insanlığın Kemal’ine ağlıyorlar. Bugün vasıta olan yalnız Türk âlemi değil, bütün dünyanın matemi var.