Atatürk Trabzon'da.

Ölümü O Da Yenemedi, Naci Sadullah, Tan

Ölümü o da yenemedi, fakat ölüm bile O’nun huzuruna tıpkı bir uşak gibi divan durarak girdi. Ve herkes emindir ki, son otuz yıllık dünya tarihinin hiçbirinin hiçbir asîl kavgasından sakınmayan Gazi Mustafa Kemal, ölüm kadar sefil bir düşmanla dövüşmeye tenezzül etmediği için öldü ve bu yüzdendir ki, Dolmabahçe sarayından kazandığı şerefsiz zaferin gururu ile değil, uğradığı ağır hakaretin hicabiyle çıkan ölüm; asırların kirini taşıyan hırpanî entarisiyle, kör ve paslı tırpaniyle aramızda, suratına bile tükürülmeyecek derecede bîçare ve meczup bir dilenci yüzsüzlüğüyle sürünecek! Ölümü O da yenemedi. Fakat, ölüm, O’nun büyük huzurunda o kadar küçük düştü ki, artık ondan korkmuyoruz.

Evet, ölümden korkmuyoruz. Hattâ bizi, Ata’mızı elimizle tutmak ümidinden ebediyyen mahrum bıraktığı halde, ölüme karşı duyduğumuz hislerin arasında korkunun yeri kalmamıştır. Biz, ölümü, Atatürk’ün kendi kararıyla ihtiyar ettiği uzun bir istirahat sayıyoruz. Ve şüphemiz yok ki, bu uzun istirahati, müsterih geçirebileceğinden emin olduğu için ihtiyar etti.

Ve eminiz ki Atatürk, Büyük Kemal’i, hayatın bu sonsuz kavgasından kendi iradesiyle terhis ederken, Kemalizmin ebedî payidarlığına güvenmenin, inanmanın huzurunu duymuştur.

Ölümü o da yenemedi fakat Mustafa Kemal’in yenmeye tenezzül etmediği ölüm, Kemalizme ebediyen mağlup olmuştur ve olacaktır.

Atatürk’ün ömrünü dolduran her zafer, bize bir bayram halinde miras kaldı. Atatürk, bayramlarla doldurduğu bu tarihin temeli değil, mimarıydı. Hiçbir iktisadî fırtına, hiçbir içtimaî kasırga, veya hiçbir siyasî zelzele, bu mukaddes binadan tek taş düşürmeye muktedir olamayacaktır. Çünkü, buna göğüs germek için, icabında, kanını ve etini harç yerine harcamaya azmetmiş tam on yedi milyon, genç, dinç amele var.

Bu yüzdendir ki, şu anda yüreklerimizi korkunç zindanına hapseden sonsuz ıstırabın mayası, hiçbir endişeyle, hiçbir korkuyla, hiçbir şüphe ile kirlenmiş değildir. Istırabımız, tarihimiz kadar temiz ve istikbalimiz kadar engindir. Gözlerini dünyaya müsterih olarak kapıyan adam, gözlerimizi, mesut bir dünyaya açmış olan adamdır.

Şimdi gözlerimiz yaşlı, fakat açıktır! Yüreklerimiz viran, fakat yurdumuz mamurdur. Kalplerimiz karanlık, fakat dimağlarımız aydınlıktır. Atatürk’ten şahlanmanın, icabında her çeşit kavgada kazanmanın, icabında yaşamasını ve icabında ölmesini bilmenin bütün sırlarını öğrendik.

Fakat O, bu on dokuz yıl içinde, bize yalnız bir tek şey öğretmedi: ıstırap çekmek!..

Ve bunu öğrenmemiş bulunduğumuz içindir ki, O’nun acısı, yüreklerimizi, hiç alışmadığımız bir zehir gibi sızlatıyor!

Atatürk… 

Biz, senin payansız şefkatinle şımarmış tam on yedi milyon evlâdın; birdenbire babasız kalmanın bütün öksüzlüğüyle ağlıyoruz!