Nuri Ulusu Atatürk’ü Anlatıyor
Atatürk ile ilgili en çok program hazırlayan yapımcı Nazmi Kal’ın, 1973 yılında TRT ekranlarında Nuri Ulusu ile yaptığı röportaj ve ayrıca yine Nazmi Kal’ın ‘Atatürk’ten Duymadığınız Anılar’ adlı eserinden alınmıştır:
Nuri ULUSU – Sene 1927, İstanbul’da bulunan üçüncü kolordu kumandanı Şükrü Naili Paşa’nın aracılığı ile Ankara’ya gönderildim. Kalem-i mahsustan (özel kalem) bir memur refakati ile 1 Haziran günü Çankaya’daki Atatürk’ün evine gittim.
Nazmi KAL – Yani Atatürk’ün köşküne demek istiyorsunuz?
Nuri ULUSU – Efendim köşkü demek istiyorum fakat Atatürk “Evimiz” tabir ederdi. Bu bakımdan ev diyorum. O “Bizim evimiz, bizim ev” der köşk demezdi. Esasen köşk kelimesi ile beraber saray kelimesini de sevmezdi, sarayı da sevmezdi.
Atatürk’ün evine girdim. Siyahi Nesip Efendi beni karşıladı içeriye aldılar, bir kahve ikram ettiler.
Atatürk’e “Nuri ismindeki çocuk geldi, 3-4 gündür bir rahatsızlığı varmış, o gün iyileşmiş” dediler.
Beni kuleli oda denen yukarı kattaki odada kabul ettiler. Saygı ile eğildim selamladım. İsmimi ve doğum yerimi sordular, müsaade buyurdular çıktım. “İstirahat etsinler” demişler. O gece istirahat ettim ertesi günü işe başladım.
12 yıllık, ölümüne kadar süren hizmet böyle başladı.
Bir ay sonra İstanbul seyahati, ilk İstanbul seyahatidir. Sene 1927 Temmuz 1. günü Dolmabahçe Sarayı’ndan içeri girdik.
Bir başka hatıra. Yeni Türk harflerinin kabulü. İstanbul’da süfera salonuna kara tahta konmuştu. Dil uzmanlar çalışıyorlar. Atatürk bu çalışmalara bizzat nezaret ederdi Böylece 28 harften ibaret olan yeni Türk harfleri kabul edildi Şimdi 29 dur. Ğ, G’nin üzerine bir aksan kondu da 29 oldu. O zaman 28 idi.
Yeni Türk Harfleri kabul edilmişti fakat Meclis’e girip kanunlaşmamıştı. Bu arada köşkte yaverlik dairesinde riyaseti cumhur müstahdemlerine (odacı) ders vermek icin başta kendisi, baş öğretmen olmak üzere yaver Şükrü Bey sınıf öğretmenleri, ben ve benim gibi 3-4 arkadaşa 15’er kişi taksim edildi. Yaverlik dairesinin önüne, sıralar, tahtalar geldi. Talebelerimizi aldık derse başladık. 15 gün devam ettik, öğrettik. Maalesef ben bu 15 öğrencimden 13 tanesine öğretebildim. Birisi Siyahi Nesip efendi yaşı itibari ile öğrenemedi. Diğeri de geri zekâlı Bekir Çavuşumuz vardı, onların ikisine öğretemedim.
Birkaç gün sonra Atatürk Cumhurbaşkanlığı bando şefi Miralay Zeki Bey’i çağırttı. Köşkün kapısının önüne bir masa koydular.
Atatürk ‘Yeni Türk Harflerini burada derhal notaya alıp bandoda çaldırabilir misiniz?’ dedi.
‘Emredersiniz Paşam’ dedi.
Hemen notayı yaptı. Bando bir taraftan geldi. Notalar teksir edildi, bando mızıkacılarına verildi.
Başladı bando şu şekilde, A, O, U, I, E, Ö, Ü, İ, B, C, Ç, D, F, G, H, J, K, L, M, N, P, R, S, Ş, T, V, Y, Z Marş şeklinde notalarla söyledik.
O zaman Ankara’da iki bando vardı. Birisi Cumhurbaşkanlığının, birisi tümenindi. Atatürk ‘Bu bandolar bu marşı Meclis bahçesi ve Kızılay’da akşamları 16.30’dan 18.00’e kadar çalacaklar, halkın kulağına bando vasıtası yeni Türk Harflerini sokacaksınız. Bando vasıtası ile yeni Türk Harflerini dairelerden, işlerinden çıkacak halk dinleyecek, 28 harften ibaret olan o yeni alfabeyi halkın kulağına dolduracağız,’ dedi.
Nazmi KAL – Siz ilk zamanlar sofra hizmetinde bulundunuz, sofrada duyduklarınız, dinlediklerinizden anınızda kalan neler var?
Nuri ULUSU – Şöyle bir hatıram var. Bir akşam sofrada misafir olan beylerden birisi Paşa’ya şöyle bir teklifte bulundu:
“Paşam müsaade eder misiniz bir şey arz edeceğim”
Paşa ‘Buyurun’ dedi.
‘Sizin kaydı hayat şartıyla (ömür boyu) reisicumhur olmanız için meclisten bir kanun çıkaralım’ dedi.
Atatürk’ün gözleri çakmak çakmak oldu, kaşları kalktı, sinirlendi. Sinirlendiği zaman ekseriyetle o hali alır, şimşek çakar gözünden, bakılmaz. Zaten bakılmazdı ya. Gözleri şimşek çakarcasına:
‘Beni Mısır Kralı Faruk, Arnavutluk Kralı Zogo’ya mı benzetmek istiyorsunuz’ diye bağırdı. Sofrada bir sükunet.
Söyleyen de pişman, nasıl özür dileyeceğini şaşırdı. Atatürk mevzuu değiştirdi. Ekseriyetle böyle yapardı, böyle bir hal olursa sofranın ahengini bozmamak için mevzuu değiştirirdi.
Nazmi KAL – Bir ara da kütüphanesinde görev aldınız, En çok hangi kitapları isterdi, nasıl çalışırdı?
Nuri ULUSU – Efendim Tarih. Atatürk tarihi çok iyi bilirdi. Çok tarihi eserler okumuştur. Ondan sonra Dil mevzularına girdi. Dil üzerinde son senelere kadar meşgul oldu. Aritmetik, geometri terimleri üzerinde çalıştı. Tahtada bana dikte ettirirdi.
Murabba, müstatil, zaviye, zaviyei kaime, müselles, bunları şimdiki nesil bilemez anlayamazdı zaten, fakat şimdi toplam, çıkay, çarpay, böley…..
Nazmi. KAL – Bu kelimeleri teker teker kendilerimi buluyordu?
Nuri ULUSU – Evet. Teker teker bunların üzerinde hassaten (özellikle) durmuştur.
Bana tahtaya yazdırırdı ‘Ameli-erbaa‘. Altına. ‘Dört işlem’.
Bir defasında 48 saat çalıştığını biliyorum. Bu müddet zarfında yarım saatte bir kahve içer. Acıktığı zaman bir bardak ayran, iki dilim ince kızarmış francala yerdi.
Bir başka anı:
Tarih 1937 Florya’dayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının plan, resimleri Dolmabahçe Sarayının üst katında Süfera Salonunda sergilenmiş, onu görmeye gittik.
Nuri Conker ile beraber dolaştılar, planları tetkik ettiler. Bir tanesinin üzerinde durdular. Atatürk ‘Büyük Millet Meclisi’nde geceli gündüzlü çalışmak icap ederse burada bulunabilmek, istirahat edebilmek için bir riyaseti cumhur dairesi ile başvekil dairesine ihtiyaç olur, onu plana koyun, ayrıca büyük toplantı salonundan başka iki veya üç küçük salon daha yapılsın. Bir gün bizim memleketimizde de Demokrasi idaresi teessüs edecektir. Partiler olacaktır. İşte o partiler kendi aralarındaki grup toplantılarını bu küçük salonda yaparlar’ dedi.
Doğuda bir üniversite yapılması hakkında bir fikri vardı. Bunun planlarını getirtti. Harita üzerinde 48 saat uyumamacasına çalıştı. Müteakip sene hastalığın başlangıcında doktorların ısrarla istirahata muhtaç olduğunu söyledikleri halde, Hatay davası vardı o seneler. Mersin’e gitti. Yarım saat resmi geçidi ayakta takip etti.
Zamanın ileri gelenleri ‘Paşam dünyayı ateşe veririz. Hatay için bir olay çıkarmayalım’ diyorlardı.
Atatürk ‘Fransızların bir tek kurşun atacak halleri yoktur, bir tek kurşun atacak iktidarları yoktur’ diyordu.
1941’de görüldü. Fransızlar Majino hattında Almanlara karşı tek kurşun atamadılar ve Almanlar elini kolunu sallayarak Paris’e girdiler..
Nazmi KAL – Son günlerde de yanında mıydınız?
Nuri ULUSU – Efendim son günlerde yanındaydım, hatta müdavim doktorlar, saraya hemşire, hastabakıcı getirtmek arzu ettiler. ‘Benim çocuklarım’, bize öyle tabir ederdi. Büyük beylere de 35-40 yaşındaki insanlara da çocuk derdi.
‘Benim çocuklarım bana daha iyi bakarlar. Hemşireye de, hastabakıcıya da lüzum yoktur’ dedi.
Haziran’ın 1. günü 38 senesi İstanbul’a geldik. Savarona yatı gelecek, önceden planlarını görmüştü, resmini görmüştü, biz de biliyoruz. Saray burnundan gördüm geminin Kemane başını. Hemen gittim. ‘Paşam Savanora geliyor’ dedim. Heyecanla bekliyor, arzu ediyor bir an evvel gelsin de bineyim diye. Gemi demirledi, kendisi de motora bindi, gemiye girdik. İstirahat buyurdular, dolaştılar ve bir müddet kaldık.
Fotoğraf Kaynağı: Atatürk’ün Yanı Başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları, 4. Baskı, Derleyen Mustafa Kemal Ulusu
Kaynak: Atatürk’ten Duymadığınız Anılar – Nazmi Kal
Kitabı isteme adresi: Cinnah Cad. Vali Dr. Reşit Sokak, No:16/3, 03124387475 Çankaya/Ankara – Ziraat Gurup Matbaacılık A.Ş – Ankara
Nuri Ulusu: 1905 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Hacı Tevfik Ulusu Atatürk’ü Samsuna götüren Bandırma vapurunun ikinci kaptanı idi. Atatürk’ün Samsuna hareketi sırasında 14 yaşında olan Nuri Ulusu babasını yolcu etmek için gittiğinde babası onu Atatürk’e takdim etti. Atatürk’ü ilk kez Samsun’a hareketinde gören Nuri Ulusu Ankara’da muhafız alayında asker iken Atatürk’ün alayı teftişi sırasında Atatürk ile ikinci kez karşılaştı. 12 yıl Atatürk’ün hizmetinde önce sofra hizmetlisi, sonra kütüphane memuru olarak bulundu. 29 Ekim 1979’da öldü. Nuri Ulusu ile 1975 yılında 10 Kasım için hazırladığım “Anılarla Atatürk” programı için konuştum. Nuri Ulusu Futbol Federasyonu Eski Başkanlarından Kemal Ulusu’nun babasıdır. Kemal Ulusu babasının anılarını ‘Atatürk’ün Yanı başında’ adlı bir kitapta toplamıştır.