Nurettin Artam, Bayrağıma Taziyet

O, bir güneş gibi vatan ufkunda doğdu doğalı, O’nun güneş başı millet toplulukları üstünde yükseldi yükseleli, bükülmeyen boynunu dün, ilk defa bükülmüş gördüm. İlk defadır ki dün, şafaklardan hız, vatan uğrunda dökülmüş şehit kanlarından renk ve O’ndan kuvvet alan bayrağım, sen, direğinin ucuna kadar çıkmak mecalini bulamamıştın.

Lodosta ve poyrazda al dalgalarla dalgalanmaya alışmış kıvrımların dün, sedirleri üzerinde Büyük Çocuğun vakitsiz matemi ile kırışan nine alınları gibi buruşuk, sıraları üzerine kapanarak eşsiz Ata’larının hicranı ile hıçkıran yavrular gibi bitkin, bir kelime ile, milyonlarca Türk, milyonlarca el kadar yaslı duruyordu.

O’na benzeyen ve daima O’nu hatırlatacak olan bayrağım, başın sağ olsun!..

Sarı bıyıkları daha yeni terlemiş genç bir zabit olarak O’na ilk fermanı verildiği gün yapılan törende, hiç şüphesiz, O’nu en önce tanıyan sen olmuşsundur. O günden sonra, uzun yıllardan beri, içinde saklayıp da söyleyemediğim duygular O’nun ağzında dile gelecekti.

Sen dalgalandıkça O’nu hatırlayacaktık biz.

O’nun, gölgesinde bin bir Türk cenneti saklıyan kılıcı Çanakkale sırtlarında parladığı günleri, bugünde taptaze ve sımsıcak bir hâtıra halinde hatırlamıyor musun?

Ateş, kan, barut elele vererek O’nun açık ve parlak alnında yazılı duran Türk bahtını silmek için seni bir paçavra gibi kullanmak istememişler miydi? Halbuki O, kılıcını kaçanların kayıklarını uzaklaştıran kıyılarda yıkarken, denizden gelen meltemler, senin kıvrımların açıyor, sana:

– Ebediyen dalgalan, diyordu.

Bir mayıs sabahı, Samsun kıyılarına ulaşan çürük teknenin bir başında O, bir başında sen olmasaydınız, bir gemiden bir vatan çıkmazdı.

İstanbul sokaklarında yabancı bezlerin eteğini öpecek gibi zelil ve hakir pencerelere iliştirilen bandranın hakiki sen olduğuna inanmadık biz; O’nun 19 Mayıs’ta Anadolu’ya göç ettiği gün, yanındaki en yakın dostu sendin, biliyoruz.

O’nun yılmaz ve bükülmez kolu üstünde vatan rüzgârını hür ve rahat içerek dalgalandığın zaman duyduğun heyecanı ve sevinci tarih, yine O’nun dilinden Erzurum’da, Sivas’ta ve Ankara’da dinlemiştir.

Sakarya, Dumlupınar, Afyon, İzmir, Lozan ve Montrö’de her zaman ve her zaman O’nun yoldaşı olan bayrağım dün seni ilk defadır ki boynu bükük gördüm; başın sağ olsun!

O’nun çocuklarının, bundan sonra, tarihe mal edeceği yeni zaferlerde, yeni başarılarda seni O diye selâmlıyacağız; O’nu sen diye selamladığımız gibi…

Başın sağ olsun bayrağım, yarın O’nun tabutunu bir kardeş, bir yoldaş gibi sardığın zaman hatırla ki:

O, en geniş manasiyle bir bayraktı; bayraklar ölmez.

Ve yine hatırla ki:

Etten ve kandan Mustafa Kemal bizim dizimizde öldü, irade ve kudretin lifleriyle örülmüş bayrak.

Atatürk’ün ise biz, her zaman izinde öleceğiz!


(Ulus, 11 Kasım 1938, yazarın “Bayrağıma Taziyet» (1939) adlı kitabında ilk yazı)