Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Son Gidiş
Pencereleri açtık. Yelelerinden tutuşmuş bir Kerem gibi çığlıklar atan, koşan trenden ovalara bakıyorum..
Bu buz gibi soğuk gece, bizi dondurmuyor. Bu buz gibi soğuk gece, ateşten insanlarla karşı karşıyadır.. Ateşten insanlar ki, bağrından tutuşmuş bir ülke içinden, her an tavı artan birer çelik gibi, dövülerek geçmektedir.. Zonklayışları durmayan şakaklarımızla, durmadan vuruşu artan nabızlarımızla, vuruşları durur gibi olan kalplerimiz ve dinmeyen hıçkırıklarımızla biz, şimdi bambaşka insanlarız.
Gözyaşından bir sel gibi, hem alev alev yanan ormanlar gibiyiz. Kâh gözyaşından bir sel olup gönlümüzün yangınına akıyoruz; kâh bir yangın olup göz pınarlarımızı sarıyoruz. Ne yanan sönüyor, ne akan kuruyor. Bir mucizedir ki, bu ilk defa görülüyor:
Tek damla bir yangına ve tek kıvılcım bir sele dayanıyor…
Alevleri çiğneyerek geçiyoruz. Alev alev yanan ovalardan kanatlı bir alev gibi geçiyoruz. Sakarya’da mekkarecilik etmiş ne kadar bacı varsa ve ne kadar onlardan üreyip türemiş varsa, hepsi ocaklarından yanar kütükleri kapmışlar, içlerini yakan ateşi de ona katmışlar, koşuyorlar.
Nereye?
Yakmaya koşuyor, dağları, bayırları, ovaları yakarak daha çok yanmaya koşuyorlar. Ve bu içli dışlı yangının aydınlığında, diri millet yaratmak sevgisinden tahta ayak kazanmış Mehmetlerin gözyaşlarını görüyoruz…
Danyal’ın yalın ayak ateş çiğneyişi bir masaldır. Yalın yalın alev içinden geçen ilk insanlar bizleriz..
Ne usta demirci imişsin ki Mustafa Kemal…
Bizi tam tavında bir çelik yapıp öyle bıraktın elinden…
(Ulus, Tan, 22 Kasım 1938)
(Atatürk’ün cenazesi, 20 Kasım 1938 günü Ankara’ya getirilmişti..)
mekkare: yük hayvanı
Danyal: İsrail peygamberlerinden