Necip Ali Küçüka’dan Atatürk’e Dair Bazı Hatıralar
Necip Ali Küçüka, Sivas Kongresi günlerine ilişkin anılarını Atatürk’ün birinci ölüm yıl dönümü nedeniyle 1939 yılında yayınlamıştı. Aşağıda bu ilginç anıları sizlere tekrar sunuyoruz:

Günlerden beri yorgun ve bitkindik. Konya’dan itibaren başlayan takibat vilayet hudutları içinde çok sıkı idi. Artin Cemal bizi tutturup İstanbul hükümetine teslim için büyük bir itina göstermişti.
Biz devletin müsellah kuvvetleri tarafından bir cani gibi takip ediliyorduk. Hükümet merkezi de dahil olduğu halde en mühim noktaları işgal edilmiş, elinden silahı alınmış, idam sehpasına gönderilmekte olan büyük milleti kurtarmak için Sivas’tan gelen ilahi ve rehakâr sese koşanları yakalamak ve imha etmek üzere, Halifeler hükümeti, işte böyle takip ediyordu. O sırada Sivas’la Kayseri arasında işleyen Amerikan otobüsleriyle köprü başına yaklaştık. Mustafa Kemal’in yaverleri bizi orada selamladılar. Ve otomobillerine aldılar. Sivas hudutlarına girdiğimiz dakikada, istikbaldeki hür ve mesut vatanın serbest havasını ciğerlerimizin en içlerine kadar çekerek ilk defa teneffüs ettik. Kongre bir gün evvel açılmıştı. Mustafa Kemal bizi perişan kıyafetimizle küçük bürosunda kabul etti. Altın saçlarının altında bir enerji ve iman kaynağı halinde parlayan mavi gözlerinde, şarkın yeni güneşi seziliyordu.
KUDRET VE AZİR HEYKELİ
Umumi harbin büyük şahsiyetlerinin, müthiş kumandanlarının birçoklarının ya elini sıkmış, veyahut da pek yakından görmüştüm. Fakat şimdi karşımızda bir kudret ve azim heykeli gibi oturmakta olan adam kadar önemli* bir şahsiyet karşısında hayatımda ilk defa bulunuyordum. Son derece ciddi ve vakur idi. Bize sual tevcih ederken hep ‘Beyefendi’ diye hitap ediyordu. Denizli cephesi hakkında verdiğimiz kırık dökük malumatı, onun harikulade dimağı derhal muntazam bir mantık silsilesi haline sokuyor ve vaziyeti bir projektör aydınlığıyla tenvir ettikten sonra en isabetli kararı veriyordu. Biz kendi basit görüşümüzle bile kendimizin derhal müstesna bir adam karşısında olduğumuzu anladık. Davaya ve istikbale onun karşısında bir daha inandık.
Kongre, geceleri çok eğlenceli geçiyordu. Bilhassa Anadolu, İstanbul ile münasebetini kestikten sonra İsmail Fazıl Paşa, kabine listesi tanzim ediyor, Ahmet Rüstem Bey Fransızca yazdığı tarihten parçalar okuyor ve Kara Vasıf, Amerika’dan gelecek milyonlarca dolar ile memlekette yapılacak geniş dahili islahat politikasının derin ve samimi hayali içinde yaşıyordu. Kongreyi günlerden beri Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin program ve nizamnamesi yordu. Burada en mühim mesele manda meselesiydi. Kongre’nin muhitinde manda fikri pek ziyade yer almış ve hatta bu hususta hayli propaganda da yapılmıştı. Mandayı isteyenler, Türkiye’nin bu korkunç vaziyetten kurtarılmasına, ancak böyle bir yol ile kurtarılabileceğini hüsnüniyetle zannetmişlerdi. Fakat manda nedir, bunun hukuki portresi nasıldır? Amerika Yakın Şark’ta sırtına böyle bir vaziyete mesuliyet olabilir mi?
AMERİKAN MANDASI
Kimse düşünemiyor ve yalnız Amerikan mandasının Türk vatanperverliğine uygun olacağı tahmin ediliyordu. Türkiye bu badirede istiklalini kurtarmış olsa bile ecnebi bir devletin geniş bir mükyasta yaşayamaz kararına varılıyordu. Doğrusunu söylemek icap ederse, o günlerin haşin ve korkunç şe’niyeti karşısında bu mantık normal bir düşünüşün ifadesiydi. Fakat büyük hadiseler karşısında başka türlü düşünebilmesi için insanın başka türlü yaratılması lazımdı. İştr Ebesi Şef’te bu harikulade vasıflar vardı. Kongre’de manda müzakeresi başlamazdan evvel müzakerenin kuvvetli ve şiddetli olacağı söyleniyordu. O gün riyaset kürsüsünde Mustafa Kemal oturuyordu. Mandanın lehinde nutuklar söylendi. Bu sırada, küsüden indi ve kürsüyü İsmail Fazık Paşa işgal etti. Mustafa Kemal hitabet kürsüsüne çıkarak, mandaya öyle hücum etti ki, onun mantık ve belagatı karşısında herkes sustu ve ona inandı.

Mustafa Kemal, dimağında tahayyül ettiği şeyleri tahakkuk ettirebilmek için, hadiselerin mantıki tekamülünü büyük bir sabır ve itina ile beklemişti.
Ben o zamanlar, Ziya Gökalp’in içtimai akidelerinin en sadık bir mümini idim. Benim genç ruhum, büyük sosyoloğun bütün yazılarını bir nas (dogma) gibi kabul ederdi. Ziya Gökalp’in bir yazısında Osmanlı Devleti’ni yeniden canlandırmak için radikak hareket edilmesi icap ettiğini, Ümmet Hükümeti’nden, Millet Hükümeti’ne geçilmesini ve bunun için Babıali zihniyetinin yıkılması icap ettiğine dair bir yazı okumuştum. Bundan mülhem olarak Afyon Murahhası Kisvizade Sıtkı ile beraber düşündük ve fikrinizi kağıtta tesbit ederek, koridorda sigara içerken Mustafa Kemal’e sunduk. Biz artık Anadolu’da bir devlet kurulmasını düşünmüştük. Mustafa Kemal kağıda baktı. ‘Biz şimdi memleketi ve esir olan Halifeyi kurtaracağız. Bu işlerin henüz sırası değil’ dedi.
Mustafa Kemal, ilk günlerde Osmanlu Devleti’nin umumi mevzuatına ehemmiyetle hürmet ediyordu. O teşkilattan önce hiçbir şey düşünmemiş görünüyordu. Devletin dahili idaresine müdahaleden içtinap eder gibi vaziyetler aldı. (Editörün notu: Bu konu hakkında bknz: Mahmut Esat Bozkurt)
İHTİLAL HEYETİ Mİ?
Ahmet Rüstem son derece hassas ve asabi bir adam olduğu için bir gün Mustafa Kemal’e ‘Paşa, siz şimdi her şey yapabilirsiniz. Unutmayınız ki, biz burada cemiyetler kanununa göre teşekkül etmiş bir heyet değiliz. Bizim bir ihtilal heyetinden başka hüviyetimiz yoktur. Mahiyetimizin bize verdiği cüretle her şeyi yapabiliriz’ dedi. Mustafa Kemal ‘Hayır beyefendi. Ben bunu yapamam’ diye cevap verdi. Büyük dahinin bu noktai nazarı gayet isabetli idi. Eğer Ahmet Rüstem beyin istikametinde yürümüş olsaydı, Sivas Kongresi’nin bir avuçken bastırılması pek kolay olurdu. Türk inkılap tarihinin seyri takip edilecek olursa, Mustafa Kemal’in, devletin dahili mevzuatına ancak Ankara’da Büyük Millet Meclisi teşekkül ettikten sonra, temas ettiği görülür. Bütün esaslı ve büyük inkılapları, hep meclis kararıyla yapmış ve başarmıştır. Kemalizmin diğer harp sonu rejimlerinden farkı buradadır. Ve inkılabımızın milli bünyede büyük sarsıntı vücuda getirmeden muvaffakiyetle içtimai bünyeye intibakı fikrimce ancak bu sayede hasıl olmuştur.
Bugün ölümünün ilk yıld önümünü, gözyaşları içinde hatırladığımız büyük dahinin büyüklüklerinden hatıra gelebilen bir iki noktayı arz ettim.
Necip Ali Küçüka kimdir:
Nacip Ali Küçüka, İstiklal Mahkemeleri’nde görev alan üç Ali’den biridir. Diğerleri Ali Kılıç ve Ali Çetinkaya. Nacip Ali Küçüka, İstiklal Mahkemeleri’nde savcı olarak görev almıştır. 1893 yılında Denizli’de doğan Küçüka, Denizli’de Yunanlıların İzmir’i işgali sırasında Kuvay-i Milliye teşkilatını kurmuştur. Sivas Kongresi’ne katılmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün yakın çevresinde yer almış, devrimlerin gerçekleştirildiği yıllarda en etkin politikacılardan biri olmuştur. İstiklal Mahkemeleri’ndeki göre sırasında rejime bağlılığı ve gözü pekliğiyle tanınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ikinci dönemden altıncı döneme kadar milletvekili olarak bulunmuştur. 1941 yılında Ankara’da ölen Küçüka, ‘Hakikat’ gazetesini çıkarmıştır. ‘Kadın Hukuku’ adlı bir eseri daha vardır.

Nacip Ali Küçüka, sunduğumuz yazısını Atatürk’ün ölümünün birinci yıl dönümü için kaleme almıştır.