Mustafa Necati Bey’i Saygı Ve Sevgiyle Anıyoruz. Aziz Ruhu Şâd Olsun

“… Meclis koridorlarının kapısını rüzgar gibi açardın. Şenliğin kalabalıklar içinden aşar, denizin en loş köşelerine kadar ışık gibi vururdu. Ve bu ışık, bir su çarpıntısı gibi sağına soluna değe değe ilerlerdi. Yolu üstünde hatırını sormadığı, gönlünü almadığı, söylediğini dinlemediği, elini sıkıp omzunu okşamadığı, koluna girip sohbet etmediği arkadaş kalmazdı. Varlığını bu kadar sezdirirdi. Rast geldiklerine sirayet etmeye doyamayan bir coşkun kaynak halindeydi…”

Ruşen Eşref Ünaydın,
Hakimiyeti Milliye gazetesi, 3 Ocak 1929, sayfa: 1.

“… Necati, sevgili dost, inkılâbın aziz çocuğu! Asil ruhunla, açık alnın ve temiz vicdanınla, milletinin ne yüksek, ne muhterem bir mevki kazandığını görmüyor musun? Mertliğine, insanlığına hayran olarak sana candan bağlanan dostlarının kalbinde daima yaşayacağını anlıyor musun? …Türk gençliği ölümünle saflarında açılan boşluğu doldurmak için daima senin bu aziz hatırandan kuvvet alacak…”

Köprülüzade Mehmet Fuat
Cumhuriyet gazetesi, 3 Ocak 1929, sayfa: 1.

“.. 25 sene evvel İzmir’de tanıdığım haşarı ve düşünceli genç, sonraki inkılapçının bütün faziletlerine ve kuvvetlerine malikti. O çelikten yoğrulmuş gençliğin tali alnında, yazılı hatlarla yazıldı. Bu güzel baht yazısında ne ihtiyarlığın, ne romatizmanın, ne öksürüğün ne yatakta çirkin bir ölümün lekeleri meri değildir. Fakat, ancak kahramanların grubuna layık olan şanlı uzviyeti, küçük bir tıbbi hata çalıştığı sahadan erken çekilmeye mecbur etti. Ne yazık! Zamanımızda tıp için bir insanı bir apandisit ameliyatından öldürmek, hele çelikten dökülmüş böyle dağ gibi bir genci öldürmek ne ayıp, ne yazık…”

Ahmet Haşim
Hayat dergisi, 10 Ocak 1929, sayfa: 19

“… henüz 36 yaşındaydı. 36 yaşında ve memleketin en ulvi, en tatlı vazifelerinden birisi omzunda iken birden çöküvermek; bu alelade bir hadise değildir. Mustafa Necati bütün manasıyla, bütün heyeti, asabı, kafası ile ruhu ile bu inkılâbın has çocuğu idi. Sade ve civanmert çehresinden coşkun telakatına kadar hiçbir tavrında, hiçbir hareketinde geçmiş zamana, eski rejimlere ait iz bulmak kabil değildi. O kelimenin bütün manasıyla bu devrin en ceyydit, en taze kuvvetlerinden biriydi. Ve bu delikanlıyı bir sıra müstesna, büyük ateşin hadiseleri yetiştirdi. Daha 26 yaşından itibaren vatan destanının en müheyyiç safhalarına karıştı. Herhangi bir gencin gülüp oynayacağı ve hatta bir ailenin bile barına güç tahammül edeceği bir çağda o memlekete ait en ağır vazifeleri sırtına almakta tereddüt etmedi ve bunları nadir görülen bir suhuletle taşıdı.

Mustafa Necati, bu nesle namını veren büyük adamın ve onun kumanda ettiği büyük ordunun da en imanlı, en şeyda neferlerinden biriydi. Gazi aşkı onda adeta bir din haline girmişti. Gazi ne istiyor, ne düşünüyor, emr u iradesi hangi hedefi işaret ediyor, işte buna doğru yürümek, buna göre hareket etmek, bunun için didinip durmak. Necati’nin en tatlı zevklerinden biri, en büyük saadeti, neşatı idi….”

Yakup Kadri
Hayat dergisi, 10 Ocak 1929, sayfa: 19