Mustafa Kemal Türk Milleti İle Bütünleşiyor
Mustafa Kemal’in Anadolu’daki hareketi, büyük ve anlamlı bir hareket olmakla birlikte bir inkılâba doğru yönelen fikirler, ilkeler ve önderler hareketiydi. Bu fikirler ve ilkelerin birinci derecede başarısı, ait oldukları değerleri halka mal edip edemeyeceklerindeydi. Eğer bu fikirleri ve ilkeleri halka mal edebilir ve onları hayata uygulanabilir organlar haline getirebilirse, hareket başarılı olacaktır. Bu organların en başında, bir Millet Meclisi’nin kurulması geliyordu. İşte 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan Halk Meclisi buydu. Önderler ve bu önderlerin önderi olan Mustafa Kemal’in kaderi, kendisini bu Meclis’e kabul ettirebilmesinin şekline ve neticesine bağlıydı. Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin karşısına, ihtilâlci ve bir isyancı olarak değil, belki halka rağmen, fakat halk için ve halkın beklentilerini halktan daha iyi anlayan, halkçı bir önder olarak çıktı.
Askerî okulların ve harp meydanlarının yetiştirdiği büyük asker Mustafa Kemal, kendisini, gayet mütevazi bir şekilde bu Meclis’e bir denge noktası olarak empoze etmeye çalışıyordu. Eğer başkan seçilirse, Meclis ve Hükümet arasında bir denge noktası olacaktı. Bunları Meclis’in önünde hem de seçimden önce ve açıkça söylemekten çekinmemiştir. Bir anda hayatı ve geleceği ile ilgili konuda, bir insanın kendisini bu kadar tehlikeye atması herhalde bir macera değildi. Zira O, ileride birer birer uygulayacağı prensiplerini muhataplarının önüne koyarken birçok kişinin düşünce ve anlayış sınırlarını aşıyordu. Bütün bu gelişmelere rağmen meydana gelen olaylar, içinde yaşanılan döneme hâkim olan tarihî mantığın bütün gerekleri, geleceğin mücadeleleri, harpleri, ümitleri artık bir “Kahramanın” meydana çıkışını gerektiriyordu. Bir kahraman bekleniyordu, bu kahraman doğmalıydı. Ve o, Mustafa Kemal’den başkası olamazdı.
Mustafa Kemal, yeni başlayan tarihî dönemin bir kahramanı olarak Büyük Millet Meclisi kürsününde ilk defa konuşan bir insan, sadece bir hatip ya da sadece bir asker olarak değil, daha ilk günde bir “Devlet Adamı” olarak belirdi. Bu özellik ondan önce var olanlarda görülmeyen, fakat toplumun, ya da hiç değilse aydınların, yıllar yılı özledikleri, bekledikleri bir insandı. Bize göre Mustafa Kemal, olaylara bütün özelliklerinden önce bu devlet adamlığı niteliğiyle yön vermiştir.