Mustafa Kemal, Sivas’tan Ankara’ya Gelirken
Kedisinin gözlerinden ve keçisinin yününden gelen ünüyle tanınan Angora adlı bir Anadolu kasabasının kaderi bir anda değişiverdi. Onun bu kaderini değiştiren kişi, 27 Aralık 1919 tarihinde kasabaya gelen Mustafa Kemal’di. Dört yıl sonra 13 Ekim 1923 günü Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olmasına karşın Ankara, “Türkiye’nin kalbi” kimliğiyle atmaya, Mustafa Kemal’in geldiği o günden sonra başladı.
1918 yılında Güney Cephesi’nden İstanbul’a geldiğinde Mustafa Kemal, Ankara’yı karargah merkezi yapmayı kafasına koymuştu. Şişli’deki evi Kurtuluş Savaşı taslaklarının çizildiği yerdi. Ankara ilk kez burada dile getirildi. Sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’la görüşürken ondan, merkezi Konya Ereğli’de bulunan kolordunun başına geçmesini istedi. Mustafa Kemal kendinin Anadolu’ya atanmasını sağlayamaması durumunda, en güvendiği arkadaşının yanına gidecek ve Samsun yerine işe ilk kez oradan başlayacaktı.
Mustafa Kemal’in isteğini Cebesoy, duraksamadan şöyle yanıtladı:
“Paşam, ben ve kolordum her zaman emrinizdedir.”
En yakın arkadaşının bu içtenlikli yanıtı karşısında Mustafa Kemal’in verdiği karşılık kısa ve öz oldu:
“Birlikte çalışacağız, Fuat!”
Mustafa Kemal, Samsun’a çıktığında 20’nci Kolordu daha Ankara’ya ulaşmamıştı. İşgalin yayılması nedeniyle trenle aktarma aksadığı için Mustafa Kemal genel kurmay başkanından taşımanın karadan yürüyüşle yaptırılmasını rica etti. Bu arada İngilizler kuşkulanıp taşımayı geciktirmek için çeşitli engeller çıkarmaya başladılar. Trenle taşıma için vagon başına 60 altın lira istemişlerdi. Ödeyecek para olmadığı gibi Cebesoy para ödeyerek İngilizler’i bu işe karıştırmak da istemiyordu. İngilizler Mustafa Kemal’den önce Ankara’yı ele geçirmek için valinin yetkilerini artırılmasını sağladılar. Vali kuşkulu görülenlerin bir bölümünü tutuklayıp geri kalanlarını da Ankara dışına sürgün ederken İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin bir şubesi kuruldu, valinin zorlaması ile memurlar üye oldular. Cebeci semtindeki İngiliz birliği getirilen yeni askerlerle güçlendirildi. Mustafa Kemal için Ankara ve 20’nci Kolordu önemliydi çünkü Ankara ona hem İstanbul’dan hem de Batı Cephesi’nden haberler aktaracaktı. Savaş başlamıştı.
Cebesoy’un Ankara’ya gelişinin haftası dolmadan Ankara’da, işgalci İngiliz subaylarıyla arasında gerginlik yaşanmaya başladı.
Bu gerginlikler sonunda İngilizler Ankara’daki garnizonlarını İzmir’e taşımak zorunda kaldılar. Cebesoy’un, Ankara’yı daha güvenli ve güçlü bir yer durumuna getirmesi çabaları giderek sonuçlarını veriyordu.
Sivas’ta geçen günler ise, Ankara’ya doğru yola çıkma zamanının geldiğini gösteriyordu. Arkadaşlarının, Sivas’tan sonra gidecekleri yer olarak Eskişehir, Seyitgazi ve Ankara’yı önermelerine karşın Mustafa Kemal, ilk günlerdeki “Ankara” kararını değiştirmedi.
Fakat bu “hedef” gizli tutuldu. Ulaşılan hedef, ancak oraya gidildikten sonra açıklanacaktı.
Hareket günü kararlaştırıldı. Bir yıl önce Meclisi Mebusan’ın padişah tarafından feshedildiği gün egemenliğin ulusa dayandığı TBMM’yi kurmak için 22 Aralık 1919 Perşembe günü yola çıkılacak, beş gün sonra Ankara’da olunacaktı. Heyeti Temsiliye’nin elinde ikisinin lastikleri dolma birininki şişirme olmak üzere üç otomobil vardı. Lastik ve benzin bulunmuyordu. Sivas’tan Ankara’ya yolculuk o yılların koşullarında çok çetindi. Üstelik mevsim kıştı.
Yolculuğun düzenlenmesi işi Mazhar Müfit Kansu’ya düşmüştü. Mazhar Müfit güç işlerin adamıydı ama Sivas gibi bir yerde lastik ve benzin yaratamazdı. Sivas’taki Amerikan Koleji’nin deposunda 10-15 çift lastik, 20-30 teneke benzin bulunuyordu.
Bir görüşme sırasında kolej binasını gezerken Mazhar Müfit Bey’in gözüne ilişmişti. Bayan müdür, Heyeti Temsiliye’nin çok önemli gereksinimini memnunlukla karşıladı. İki çift lastik ve 6 teneke benzini hemen vermek istedi.
Ancak Mazhar Müfit’in bütün ısrarlarına karşın karşılığında para almak istemiyordu. Mustafa Kemal, adımlarını son derece dikkatli atan biriydi. Bu armağanın çok nazik bir biçimde yazıyla dile getirilmesi istendi. Oysa bayan müdür “Peki madem ısrar ediyorsunuz, ödeyin parasını” dese acaba Mazhar Müfit ne ile ödeyecekti, o da belli değildi. Çünkü Türkiye adlı yeni bir devletin çekirdeğini oluşturan heyetin kasasındaki para yalnızca yol için yirmi yumurta, bir okka peynir ve 10 ekmek almaya yetiyordu.
Hareket edecekleri perşembe gününün sabahında Sivas Osmanlı Bankası Müdürü Oskar Bey, İstanbul’dan tanıdığı Mazhar Müfit’e tüccar diye gösterilen Yüzbaşı Bedri Bey’in de kefaletiyle 1000 lira vermemiş olsaydı o günkü Türkiye’nin sivil ve asker en yüksek makamlarına emirler yağdıran Temsil Heyeti yol boyu ekmek ve peynir yemek zorunda kalacaktı.
Sivaslılar o çok soğuk günün sabahında yollara dökülmüşlerdi. 107 günden buyana aziz konukları Mustafa Kemal ve arkadaşlarını eşsiz bir törenle uğurladılar. Tam saat dokuzda Sivas’tan yola çıkıldı. Birçok Sivaslı yaya, atlar ve arabalarla Köprübaşı denen yere dek otomobilleri izlediler. Otomobiller açıktı ve kar yağıyordu. Hız 20-25 km.’yi geçmiyordu.
İlk durak Kayseri oldu. Bugün için çok kısa olan yol o günlerin koşullarında uzundu. Herşeyden öte de yiyecek sıkıntısı vardı. Raşit Ağa’nın evinde konuk oldular. Mazhar Müfit şöyle anlatıyor:
“Sabahleyin mükemmel bir kahvaltı yaptık; evet mükemmel diyorum, bizim aylardır tereyağı, kaymak, süt, bal gördüğümüz yoktu. Bu gibi şeylerden yoksun kaldıktan sonra insan bir gün kavuşursa değerleri o zaman biraz daha fazla artıyor. Paşa kahvaltıda yine şakaya başladı. Ev sahibine ‘Azizim, biz her sabah sütten kaymaktan bıktık. Sizin ünlü pastırmanız vardı, üzerine birkaç taze yumurta kırılsa da daha kuvvetli bir kahvaltı alsak, nasıl olur. Bugün gezeceğimiz yerler var, öğle yemeğini biraz geç yiyeceğiz’ dedi. Ve bana bir göz işareti yaptı. Raşit Ağa ‘Başüstüne efendim’ diye fırladı gitti. Paşa ‘Öyle değil mi? Kaymaktan, sütten, baldan falan bıktık’ deyince bir kahkaha attık. ‘Bir çay ile bir dilim ekmekten ne haber paşam?’ dedim. Beş on dakika geçmeden pastırmalı yumurta geldi. Sonunda mükemmel bir yemek yedik.”
Mustafa Kemal, Kayseri’de Rum ve Ermeni okullarında konuşmalar yaptı. Bu Ermeni katliamı iddiacılarının görmezden geldiği küçük bir ayrıntıdır. Kayseriler’in daha fazla kalması ısrarlarına karşın Mustafa Kemal yola çıktı. Ayrılmadan önce Kayseriler’e seslendi:
“Bütün güçlükleri yeneceğiz. Yeter ki şu heyecanımızın temeli olan ulusal birliğimizi zedelemeyelim. Özgür yaşayacağız ve bu yüce ulusu layık olduğu hayata kavuşturacağız. Yolumuza bu duygu ile devam ediyoruz.”
Mucur’da geceleyen heyet sabah Hacıbektaş’a geçti. Daha önce en üst düzey konuklarını konağının selamlığında karşılayan Çelebi Cemalletin Efendi, Mustafa Kemal’i oğlunu ve arabalarını göndererek aldırmıştı. Kalp rahatsızlığı olmasına karşın Çelebi Cemalletin Efendi saatlerce görüştüğü Mustafa Kemal’e Cumhuriyet’i sordu. Mustafa Kemal heyecan ve dikkatle Çelebi’nin gözlerine baktı. Yaklaşıp ellerini sıktıktan sonra kulağına, yüreğindeki ve beynindeki gizini fısıldadı:
“O mutlu günün ilanına kadar aramızda kalmak koşuluyla ‘Evet’” dedi.
Hacıbektaş’tan destek alarak yola çıkan Mustafa Kemal, Mucur’da geceledikten sonra Kırşehir’e geçti. Kırşehir’de Gençlik Derneği kurulmuştu. Bu onu son derece memnun etti. Gençlere yaptığı konuşmada özetle şöyle dedi:
“Bakışlarımızı tarihe çevirirsek ulusun egemenlik derecesinin aşağıya doğru inmekte olduğunu görürüz. Ama bir düşününüz ulusumuzun her bireyi duyarlı ve düşünceli olarak yetiştirilseydi herhalde bu duruma gelmeyecektik. Ülkenin ve ulusun yönetimini üstlenmiş olanlar görüşlerinde hataya düşebilirler. Ama hataların acı sonuçlarından ulus zarar görmüştür.”
Gece gençler fener alayı ile Mustafa Kemal’in konuk olduğu evin önünde toplandı.
Mustafa Kemal kuracağı TBMM kürsüsünden söyleyeceği dizeleri ilk kez burada dile getirdi:
“Ulusun içinden çıkan bir Kemal, ‘Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini / Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini!’ demişti. Gene bu ulusun bağrından çıkan bir başka Kemal de şöyle diyor: ‘Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini / Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!’”
Kırşehir’den yola çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşları geceyi Kaman’da geçirdiler. Ankara yolu karla kaplıydı. Beynam’dan geri dönmek zorunda kaldılar.
Bir gün sonra 27 Aralık 1919 günü Ankara’ya vardıkla-rında, görkemli bir coşkuyla karşılandılar.
Mustafa Kemal’in o gün Müdafaa-i Hukuk Örgütleri’ne gönderdiği şu kısa telgraf, bir yandan tarihin kısa bir özetini yapıyor, bir yandan da yeni bir bölümünü açıyordu:
“Ankara’ya geldik, Temsil Heyeti’nin merkezi Ankara’dır.”
Yaşar Öztürk, Bütün Dünya