Mustafa Kemal Komuta Edeceği Askerini Arıyordu

Yaşar Öztürk, Çanakkale Savaşı ile ilgili olarak hazırladığı aşağıdaki yazısında, bu savaşın gözler önüne çıkarılmak istenmeyen “yön”lerinden birini açıklamaktadır.


Düşman donanmaları Çanakkale topraklarına bombalar yağdırırlarken, askeri ataşe olarak Sofya’da kalması uygun görülen Mustafa Kemal, İstanbul’daki yetkililere sürekli mektuplar yazarak bir an önce bu “uzak” diyardan alınmasını, savaş alanında görevlendirilmesini istiyordu.

Israrlı başvurularına karşın İstanbul’dan beklediği bir yanıt alamayan Mustafa Kemal bir kez de Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya bir mektup yazdı. Sert bir ifadeyle kaleme aldığı mektubunda Mustafa Kemal şöyle diyordu:

“Vatanın savunmasına ilişkin görevlerden daha önemli ve yüce bir görev olamaz. Arkadaşlarım savaş cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben, Sofya’da Ataşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak değerinden yoksunsam, görüşünüz bu ise lütfen açık söyleyiniz!”

Dış güçler Osmanlı İmparatorluğu’nu tarih sahnesinden nasıl sileceklerini düşünürken içeride durum daha da kötüydü. Mustafa Kemal’in, Sofya’yı bırakıp yurda dönmekten başka yapacağı bir şey yoktu. Ve bir gün o yapması gerekeni yaptı… Eşyalarını toplayıp, ülkesine dönmek üzere evini boşalttığı bir sırada, uzun süre beklediği, fakat artık geleceğinden umudunu kestiği bir yanıt aldı İstanbul’dan. Aslında beklediği bu yanıt, beklediği görevdi. Gelen, o “beklenen”di:

“19. Tümen Komutanlığı’na atandınız.”

O günlerde Enver Paşa Sarıkamış’taydı. Bu atamayı, onun vekili yapmıştı. Mustafa Kemal İstanbul’a vardığında Enver Paşa da dönmüştü ve hâlâ Sarıkamış’taki facianın üzüntü yükünün altında eziliyordu.

İstanbul’a geldiğinde Mustafa Kemal önce, bu göreve kimin tarafından atandığını öğrenmek istedi. Atama, kendisine söylendiği gibi Enver Paşa’nın vekili tarafından yapılmıştı ama o yalnızca, kendisine verilen emri uygulamıştı. Atamayı aslında, Erzurum’dan telgrafla Enver Paşa yapmıştı. Vekili, onun Erzurum’dan telgrafla gönderdiği emrini yerine getirmişti. Mustafa Kemal doğruca Enver Paşa’nın makamına gitti, kendisiyle görüştü.

O görüşmeyi Mustafa Kemal şöyle anlatıyor:

“Bir an sonra Enver Paşa ile karşı karşıya bulunuyorduk. Enver biraz zayıf düşmüş, rengi solmuş haldeydi. Söze ben başladım:

‘Biraz yoruldunuz’ dedim.

‘Yok, o kadar değil’ dedi.

‘Neler oldu?’

‘Çarpıştık, o kadar…’

‘Şimdiki durum nedir?’

‘Çok iyidir’ yanıtı verdi.

Ben Enver Paşa’yı daha fazla üzmek istemedim. Konuşmayı kendi görevime getirdim ve görev yerimi sordum:

‘Teşekkür ederim, beni numarası 19 olan bir tümene komutan atamışsınız. Bu tümen nerededir, hangi kolordu ve ordunun emrinde bulunuyor?’

Şu yanıtı verdi:

Ha, evet, bunun için belki Genel Kurmay Dairesi’yle görüşürseniz daha kesin bilgi alırsınız.’

Enver Paşa’yı çok meşgul ve çok yorgun görüyordum, sözü uzatmadım:

‘Pekiyi, o halde sizi fazla rahatsız etmeyeyim; Genel Kurmay’la görüşürüm’ dedim.”

Mustafa Kemal o an, kendisini bekleyen sürprizden habersizdi.

Görev yerinin neresi olduğunu öğrenmek için yapmak zorunda kaldığı çalışmaları ve görüşmeleri yine kendi anlatımından dinleyelim:

“Başkomutanlık kurmayına başvurdum. Gerekenlere kendimi şöyle tanıtıyordum:

‘19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal…’

Kendilerine kendimi tanıttığım her kişi hayretle yüzüme bakıyor, benim kim olduğumu anlamakta güçlük çekiyordu. Sonunda Başkomutanlık Kurmayı’nda böyle bir tümenin varlığından haberi olan kimse bulunamadı. Şimdi şu duruma bakın… Ne garip bir durumdayım.

Herkese ciddiyetle 19. Tümen komutanı olduğumu söylüyorum, halbuki böyle bir tümenin varlığından kimsenin haberi yok. Adeta bir sahtekâr durumundaydım. Ben bu duruma bir anlam vermeye çalışırken sonunda ‘akıllıca’ bir kişi şöyle dedi:

‘Belki böyle bir tümen Liman Von Sanders Paşa’nın ordusunda bulunabilir… Bir de onu görseniz.’

Liman Von Sanders Paşa’nın nerede olduğunu sordum:

‘Dairesi Bakanlıktadır’ dediler.

‘Kurmay başkanı kimdir?’

‘Kazım Bey.’

‘Lütfen beni önce onun yanına gönderir misiniz?’ dedim. Bir odacı çağırdılar:

‘Beyi Kazım Beyefendi’nin yanına götür’ dediler.

Kazım Bey’in bürosunda kendisine bu durumu anlattım:

‘Başkomutan vekili paşa hazretleri, beni lütfen 19. Tümen komutanlığına atamışlar, fakat ne kendisi ne de kurmayı bu tümene ilişkin açık bir bilgi vermediler. Sonunda Liman von Sanders Paşa’nın ordusunda böyle bir tümen vardır diye beni buraya gönderdiler. Herhalde siz bileceksiniz; orduda böyle bir tümen var mıdır, yok mudur?’

Kazım Bey:

‘Bizim dislokasyonumuzda böyle bir tümen yoktur’ dedi. ‘Fakat caiz ki Gelibolu’da bulunan 3. kolordu yapmakta olduğunu bildiğimiz yeni örgütlemeler arasında yeni bir tümen kurmak düşüncesindedir. Bir de orayı teşrif buyurulursa gerçek anlaşılır.’

Dedim ki:

‘Yani ben komutanı olduğum Tümen var mıdır, yok mudur, bunu anlamak için Gelibolu’ya mı gideceğim?’

‘Evet, doğrusu budur.’

Kazım Bey:

‘Ama bir kere de hareketinizden önce sizi komutan paşaya tanıtayım, dedi.”

Kazım Bey, önce yalnız olarak ordu komutanı paşanın yanına gitti ve bir dakika sonra Mustafa Kemal’i içeri davet etti. Mustafa Kemal’i “Sofya’dan gelen ataşemiliter yarbay Mustafa Kemal” diye tanıştırdı. Von Sanders büyük nezaket ve güler yüzle Mustafa Kemal’i karşıladı. Karşısına oturtarak, Bulgaristan’ın savaşa girip girmeyeceğini öğrenmek istedi.

Almanlar’ın yanında savaşa girmesi beklenen Bulgaristan, savaş kendi topraklarına bulaşmadıkça taraf olmak istemiyordu. Mustafa Kemal, kendinin de haklı gördüğü Bulgaristan’ın savaş konusundaki bu çekincelerini açıkca bildirince, Von Sanders’i kızdırdı.

Mustafa Kemal, olmayan 19. Tümen’i bu kez aramak için değil, kendisi kurmak için Tekirdağ’a geçti. Kıyıya İngilizler’in asker çıkarmaya kalktıklarını duyunca telefonla bölge komutanına ulaştı ve ilk emrini verdi:

“Bizzat şimdi yanınıza hareket ediyorum” dedi.

“Benim oraya varışıma kadar sahile çıkmış olan düşman, mutlaka denize dökülecektir.”