Mustafa Kemal Gerçek Bir Vahdetçi Ve Milli Birlikçi İdi

“16 Mart faciası ile -mızıkacı askerlerimizin Şehzadebaşı’ndaki garnizonda uykuda bastırılarak İngilizler tara­fından şehit edilmesi olayı ve şehrin düşman silâhlı kuvvet­lerince işgali- İstanbul’a kemend vurulmuş ve millet baş­sız kalmıştı. Milletin geleceğini kurtarmak için Ankara’da milli bir Meclis toplamak lâzım geldi. Bu kanaat üzerine ge­reken çârelere başvurduk. Nisan ortalarında milletvekilleri Ankara’da toplanmaya başladı; ancak, memleket geniş, taşıt araçları pek az olduğundan, milletvekillerinin gelmeleri dai­ma gecikiyor ve bu gecikme beni azaba sokuyordu.

Bu esnada memleket içinde halkın fikirlerini zehirlemek ve dışarıda cihan kamuoyunu karmakarışık etmek için çalı­şanların kullandıkları vesikalardan birisi de, benim kişili­ğimdi.

Memleketimizin milli heyecanı, hakkını ve bağımsızlığı­nı savunma uğrunda gösterdiği hayat kabiliyetini inkâr için, bazı kimseler bütün saldırılarını bana yönelttiler ve diyor­lardı ki:

“Mustafa Kemal’i tanımayınız. Mustafa Kemal’e gü­venmeyiniz ve inanmayınız. İtilaf devletlerinin Türkiye’ye karşı gösterdikleri şiddet, onun yüzündendir.”

Onlar böyle söylüyorlar ve ben ortadan kalktığım takdirde, millet ve memleketin, dışarıdan her türlü dostluğu ve iyiliği göreceğini ileri sürüyorlardı. Ben bu teşebbüste ne kadar zehirli, fakat ustaca bir kastın olduğunu bütün açıklı­ğı ile görüyordum. Ancak milletimizin üstüne konan tazyik ve kölelik yükünün, benim yüzümden geldiğini zannedenle­rin varlığını zaman zaman düşündükçe, kalbimin pek derin bir teessürle çarptığını hissediyordum. Hem kendimi bu teessürden kurtarmak, hem de böyle düşünebilecekleri düştükleri vehimden kurtarmak için, o gü­ne kadar yaratılan tarihi durumun, o günden sonraki safha­larına ait sorumluluğu diğer bir arkadaşa vererek, dünyadan el çekip unutularak bir köşeye çekilmenin uygun olacağını düşündüm ve bu fikrimi o zamanlar benimle yakın temasla­rı olan arkadaşlarımın hepsine açık ve kesin bir dille bildirdim.

Fakat arkadaşlarım, böyle bir hareketin düşman niyetle­rini ve arzularını kabul ettirmekten başka bir fayda vermeyeceği iddiasında bulundular.

Ve artık genel harekâtın kanuna uygun bir şekilde yü­rütülmesine başlama gününün daha ziyade gecikmeye tahammülü kalmadığından 23 Nisan 1336 (1920) Cuma günü Meclis’in açılması münasip görüldü.“

M. Kemal bu sözleri, yıllarca Yazı İşleri Müdürlü­ğünü yaptığım “Hakimiyeti Milliye’ gazetesine, Türki­ye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun birinci yıl dönümünde söylüyordu.

DEĞİŞİK FİKİRLER

Milli Mücadelenin kuvvetlendiğini, İstanbul’da gözleri önünde toplanan Mebuslar Meclisine katılmayarak M. Kemal’i tuzağa düşürememeleri üzerine İstanbul’u düşman or­duları işgalleri altına alınca, M. Kemal, derhal «büyük savunma plânı»nı tatbike koymuş, olağanüstü yetkileri olacak bir Meclis kurmak için bütün milleti yeni bir seçime çağır­mıştı (19 Mart 1920). İstanbul Meclisinin İngilizler tarafından esir edilen üyelerinden geri kalıp Ankara’ya gelenlerle, yeni seçileceklerden Büyük Millet Meclisi meydana gelecek­ti.

Mustafa Kemal Meclisi açış konuşmasında da belirttiği gibi gerçek bir vahdetçi, Milli Birlikçi idi. Yukarıdaki resimde Mustafa Kemal’i milleti birleştirme yolunda görüyorsunuz. Büyük lider Dersim aşiretlerinden birinin reisi Diyap Ağa ile.

Padişah ve düşmanlar elele vererek , hıyanet fetvaları ya­yınlıyor, her tarafta kanlı isyanlar çıkartıyorlardı. Batı Anadolu’yu saran isyanlar Ankara’nın kapısına, M. Kemal’in karargahının bahçesine kadar yaklaşmıştı.

Ankara’ya gelen mebusların her biri bir ayrı fikir sa­hibi idi; kimi kurucular meclisi olsun diyor, kimi Kurultay, diyelim diye ortaya çıkıyorlardı. M. Kemal, tereddütleri kal­dırdı: Büyük Millet Meclisi idi kurulan bu Meclis…

Meclis, Hacı Bayram Camiinden başlayan bir tören le açıl­mıştı. Milletin ve Halifenin selameti için dua edildikten son­ra, en yaşlı üye 75 yaşındaki Sinop mebusu Şerif Bey, büyük bir heyecanla başkanlık kürsüsünün basamaklarını çıkarken, bütün gözler bir ilkokul sırasının üzerinde, Meclise iman ve güven kaynağı, millete tek umut olan altın saçlı başa, M. Kemal’in gözlerine dikili idi.

Açılış konuşmasından sonra kürsüye Mustafa Kemal gelmiş, İstanbul’un işgali ile meydana gelen durum üzerine, milletçe seçim yapılarak, İstanbul’dan kurtularak gelen me­buslarla birlikte toplanışın tabii görülmüş olduğunun tutanağa geçirilmesini istemiş, Meclis bu teklifi oy birliği ile kabul etmişti.

Ertesi gün, 23 Nisan 1920’de seçim belgeleri incelenip kabul edildikten sonra Meclis, M. Kemal’in dilinden, Mond­ros Ateşkes Antlaşmasından, o güne kadar geçen olayları dinlemiş, milli mücadelenin teşkilatlanması safhaları hakkında aldığı izahattan coşmuş, kahraman lideri bağrına basmıştı.

MECLİSTE KİMLER VARDI?

Öğleden sonra, ikinci oturum gizli idi; bu oturumda M. Kemal olayların iç yüzünü Meclis arkadaşlarına anlatmıştı. Sonra açık oturuma geçilmiş, hazır bulunan 120 mebustan 110’unun oyu ile M. Kemal başkan seçilmişti.

M. Kemal, bundan başka, iki başkan vekilliği de teklif etmişti. Bu iki makama, Anadolu halkının tarih boyunca birbirinden ayrı tutulmuş, vicdani inançlarını temsil ederek, gerçek milli birliğin ruhlarda da belirmesini istiyordu. Büyük insan, Çanakkale’de, Filistin Çöllerinde, Doğu cephesinde komuta et­tiği ve birlikte savaştığı asker evlat ve kardeşlerini, inanç ve mezhep düşünceleri bakımından nasıl ayırt etmemiş ise, bugün de Büyük Millet Meclisi içinde, her hangi bir ayrılığın duyulmamasını istiyordu. M. Kemal, gerçek vahdetçi, mili birlikçi idi.

Anadolu Sünni’lerinin başı sayılan Konya Mevlevi Çelebisi, Mevlana Türbesinin Postnişini Abdülhalim Çelebi Efendi Hazretlerini Birinci Başkan Vekilliğine Hacıbektaş’ta oturan alevi Türklerinin başı Cemalettin Çelebi Efendi Hazretlerini de İkinci Başkan Vekilliğine seçtirmişti. Bu iki zat da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına, memleketlerinden mebus seçilmişlerdi.

Meclise 414 milletvekili seçilmiş, bir kısmı gelmemiş, aynı yılın Ağustos ayında, mebus sayısı 365 olmuştu. Bunların 115’i eski memur, 61’i sarıklı hocalıkdan gelme, 51’i subay, 46’sı çiftçi, 15’i hekim, 1O’u aşiret ağası, 8’i şeyh ve geri kalanı diğer mesleklerden idi.

Yazan: Naşit Hakkı Uluğ

1920 Meclisinin bir Müessesan Meclisi olacağını M. Kemal açıklamak istemedi

Yazan: Kâzım Özalp

16 Mart 1920 günü İstanbul’da İngiliz kuvvetleri karakollarımızı ansızın basarak askerlerimizi şehit ettiler.

Mebuslar Meclisine girerek bazı mebusları tevkif ettiler. Bir kısım mebuslarımız birer, ikişer gizlice Anadolu’ya kaçtılar. Bu hâdise vatan müdafaasına girişmiş olan milletimizin infial ve hiddetini arttırdı.

Ben bu esnada İzmir Şimal Cephesinde toplanarak Yunanlılar ile savaşan Kuvayi Milliyemiz ve askeri birliklerimizin kumandanı idim. İstanbul ile her türlü ilişiğimizi keserek keyfiyeti bir beyanname ile ilân ettim.

Bu hâdise üzerine heyeti temsiliye önemli kararlar aldı. Büyük Millet Meclisinin Ankara’da toplanacağını ilân ettiler. İstanbul’dan kaçıp gelen mebuslara ilâveten her livadan (Seçim bölgesinden) beşer milletvekili seçilecek idi. Mustafa Kemal Paşa benim de mebus seçilmemi, fakat cephede kalmamı yazdı. Bunun üzerine yazdığım bir şifreli telgraf ile toplanacak bir Meclisin bir müessesan meclisi mi olacağını sordum.

Mustafa Kemal Paşa verdiği cevapta, müessesan meclisi olacağını, fakat bu kelimenin şimdiden telâffuz edilmeyeceğini bildirdi. Milli hâkimiyetin temeli kuruluyordu. Mustafa Kemal Paşa İstanbul’daki tecavüz üzerine Heyeti temsiliye namına yazdığı tamimde, «Düşmanlarımızın zannettikleri gibi milletimizin maneviyatını bozmak değil, onu kuvvetlendireceğini bilmelidirler» diyor idi.

İstanbul’daki tecavüzden bir hafta sonra Damat Ferit tekrar hükümet başına getirildi ve İngilizlerle işbirliği yaparak olanca husumeti ile Kuvay-ı Milliye aleyhinde faaliyete geçti. Anzavur Ahmed’e kuvvetler teşkil ettirerek İzmir etrafındaki Kuvay-ı Milliye’yi dağıttıktan sonra Anadolu içine ilerleyerek bütün milli faaliyeti yok etmeye memur etti.

Susığırlık yanıda yapılan savaşta Anzavur kuvvetIerini dağıttık. Bunlardan bir kol Gönen’den Balya’ya ilerliyordu. Bunu karşılamak üzere bir kısım kuvvetlerimizi alarak Balya’ya gittim. Bu gelen kolu da Sebepli yakınında çarpışarak bozguna uğrattık.

Bu günlerde iken Mustafa Kemal Paşa’dan 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin toplandığını bildiren telgraf geldi. Balya’da çok sayıda Kuvay-i Millye ve askeri birlikler vardı. Bunlara kasaba meydanında Meclisin açıldığını tebşir ettim. Büyük sevinçle karşılandı. Kuvay-i Milliye savaşlarına katılarak o gün Balya’da bulunan merhum Vasıf Çınar (Maarif Vekili) ve merhum Mustafa Necati (Maarif Vekili) nutuklar ile halkın heyecanını arttırıyor ve milli hâkimiyetin getireceği iyilikleri anlatıyorlardı.

Büyük Millet Meclisi Hükümeti kurulduğu bütün dünyaya ilân edildi. Mustafa Kemal Paşa Meclis Reisi olarak devletlerin Hariciye Nazırlarına telgraflar yazdı.

Bunlar da, İstanbul’un İtilaf Kuvvetleri tarafından işgali üzerine Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da toptandığını, hâlen ve istikbâlen vatanın mukadderatını ele aldığını, Meclisin seçtiği bir İcra heyeti vasıtası ile memleketin idare edileceğini, millet namına yalnız Büyük Millet Meclisinin karar ve söz sahibi olduğunu, İstanbul Hükümetinin hiçbir selâhiyeti kalmadığını bildiriyordu.

Ben cephede kaldığım için mebus seçildiğim Birinci Büyük Millet Meclisine Sakarya Muharebesinden sonra Milli Müdafaa Vekili seçilerek katıldım.


KAYNAK: YENİ GAZETE, 23 NİSAN 1967