Müsbet Kafa

Tarihimizi inceleyin, medeniyet yarışında bu kadar geri kalışımızın sebebini müsbet ilimlere karşı çok uzun müd­det ayak direşimizde bulacaksınız. Asıl garibi, İmpara­torluğumuzu elden kaçıran, hattâ bağmısızlığımızı tehlikeye dü­şürecek kadar ileri giden bu direniş hep mukaddesat adına, gelenekler adına yapılmıştır.

İngiltere Batı dünyasında muhafazakâr milletlerin başında gelir. Geleneklere orada hâlâ sımsıkı sadıktır halk. Ancak herhangi iyi bir şeyi, hayırlı bir çığırı gelenekler adına reddeden orada çıkmamıştır. Daha doğrusu çıkmış olsa bile borusunu öttürememiştir. O sayede İngiltere müsbet ilimlerin açtığı aydınlık yolda en önde ilerlemiş, bu akıma karşı gelen milletleri boyun­duruğu altına alarak asırlarca sömürmüştür. Bir avuç adamla yüz milyonları yola getiren kuvveti İngiliz milleti cengaverli­ğinde değil, müsbet ilimlere olan aşkında bulmuştur.

Ölümünden bunca yıl sonra, hâlâ milletimize rehberlik et­mekte devam eden büyük Ziya Gökalp der ki:

«Asrı bir millet, müsbet ilimlerle düşünen bir mahlûk demektir. Felsefe, düşü­nüşten ziyade bir nevi seziş mahiyetindedir. Bundan başka, müsbet ilimlere mütenakız olmamak mecburiyetinde bulunması da, onu ilimlerle sıkı bir alâka halinde bulundurur. O halde, asri bir millet düşünmeye veda etmek istemiyorsa, mutlaka müsbet ilimlere doğru gitmesi lâzımdır.»

Gökalp’ın, bu görüşünü tamamıyla benimsemiş olan Atatürk, meşhur Onuncu Yıl Nutku’nda, milletinin hızla ilerleme ve yük­selmesine olan imanını anlatırken şöyle haykırmıştır:

«..Çünkü Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yo­lunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet ilimdir..»

Tarihimizin her devrinde olduğu gibi, Cumhuriyet çocuğu da, devrimlerimizin ışığında müsbet ilimlere doğru gidişimizi yobazlar hep mazi adına, gelenekler adına durdurmaya kalkış­mışlardır. Bunu yaparken milletle beraber mazisini de ortadan kaldıracak tehlikeli bir yolda olduklarını idrake cahillikleri mâni idi. Mazi deyip duruyorlar ya, hangi mazi? Ziya Gökalp, ona da, cevap verir:

«Başka milletler, asri medeniyete girmek için, mazilerinden uzaklaşmaya mecburdurlar. Halbuki, Türklerin asri medeniyete girmeleri için, yalnız eski mazilerine dönüp bakmaları, kâfidir. Eski Türklerde dinin zühdî âyinlerinden ve menfi ibadetlerinden âri olması, taassuptan ve din inhisarcılığından azade bulunması, Türkleri kadın hakkında çok müsaadekâr yapmıştır.»

Kadını esirliğe mahkum eden zihniyet de, hurafelerin kudsiliği adına müsbet ilme ağız açtırmayan zihniyet de, sonradan ve yanlış bir din telâkkisinin tesiri altında aramıza sızmıştır. Onun içindir ki, gelenekler bahsinde çok titiz davranmamız şart­tır. Gelenekleri bizi medeniyet kervanından uzak tutmak için bir silâh diye kullananlar oyununa kapılamayız.

Var olmak veya olmamak dâvası bu.


Yaşar Nabi