Milli Mücadeleye Giden Süreç, Milli Mücadele ve İngiltere

Osmanlı Devleti, dahil olduğu ve mağluplar kategorisinde yer aldığı birinci dünya savaşının neticesi olarak Mondros Mütarekesini imzalamak mecburiyetinde kalmıştır. Devletin toprakları 1918 yılında işgal edilmeye başlanmış ve Türk milleti tarihler 30 Ağustos 1922’ye gelinceye değin zor dönemlerden geçeceklerdir. Bu noktada resmi hükumet olan Damat Ferit Paşa yönetimi ise işgallere karşı bir tepki göstermemiştir. 22’si İngiltere’ye ait olmak üzere 60 parçalık donanma ile İstanbul işgal edilecektir. 14 Nisan 1918 tarihinde Hint asıllı iki İngiliz askeri Kapalıçarşı’da Türk kadınlarının yanaklarını önce sıkıp daha sonra ısırma cüretini göstereceklerdir. 16 Mart tarihinden sonra ise İngiliz askerleri karaya adım atmış, Harbiye ve Bahriye nezaretleri abluka altına alınmıştır. Bu durum esnasında eski belediye binasının basılmasıyla ki bu durum büyük ihtimalle Mızıka Karakoludur, 6 Osmanlı askeri İngilizlerle çatışma esnasında şehit olmuştur. Tüm bunlara karşın Samsun’da çıkan isyan neticesinde dönemin padişahı Sultan Vahideddin, bu isyanın önüne geçilmesi adına bir askeri müfettiş göndermek mecburiyetinde idi. Çünkü İngilizler, Mondros Mütarekesinin maddelerinin verdiği yetki ile bu durum karşısında bölgeyi işgal edebilme yetkisine sahip oluyordu. Anafartalar kahramanı ve eski yaveri olması dolayısıyla güvendiği Mustafa Kemal Paşa dikkatini çekiyordu. Padişah Vahideddin ile görüşmek için boğazı geçen Mustafa Kemal Paşa, yaveri Cevat Abbas’ın bu durumun vehametini dile getirmesi üzerine işgal donanmalarına bakarak “geldikleri gibi giderler” dedi. Kurtuluşun ilk sinyallerinden olacak bu söz, gelecekte gerçekleşecek ve Türk milleti, karakteri olan özgürlük ve bağımsızlıktan mahrum kalmayacak idi. 9. Ordu Müfettişi olarak tayin edilen Mustafa Kemal Paşa’ya verilen görev Samsun’da meydana gelen Türk ayaklanmasını bastırmak, bölgeyi sükunete kavuşturmak ve payitahta bu durumları rapor etmek idi. İstanbul’un işgal altında olması ve boğazın İngilizlerce kontrol edilmesinden ötürü Mustafa Kemal Paşa kendi vatanında pasaport ile seyahat etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yüzden İstanbul’dan Samsuna ulaşmak adına İngiliz yetkili John Godolphin Bennet, Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’dan ayrılmasına onay verdi. Samsun’a ulaşan Mustafa Kemal Paşa burada Türk isyanını bastırmak bir yana dursun aksine Milli bir hareket gerçekleştirmek adına mücadeleye girişecektir.

15 Mayıs 1919 Tarihi’nde İzmir’in işgal edilmesi bu mücadeleyi daha çok alevlendirecektir. İşgal güçlerinin Hellen hayranlığı, özellikle İngilizlerin Yunanlılara desteği burada çok önemli bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Orhan Duru’nun Amerikan gizli belgeleriyle Türkiye’nin kurtuluş yılları eserine baktığımızda, İngilizler İstanbul Rumlarını silahlandırmış ve burada kargaşa çıkarmakla ilgili çalışmalar yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın tüm bu tutumlara karşı yaptığı Amasya, Erzurum ve Sivas kongreleri çok önemlidir. İstanbul hükumetinin zaaflar içinde bulunması, vatanın bölünmez bütünlüğünün tehlikede olması, vatanın bağımsızlığının milletin azmi ile kurtulacağı nutukları ortaya konmuş ve tüm taciz, tecavüzlere karşı işgal kuvvetleriyle mücadele edilmesi gerekliliği dile getirilmiş ve başarılı olunmuştur.

İstanbul hükumetinin sadrazamı olan İngiliz yanlısı Damat Ferit, Kuva-yı Milliyenin önemli subay kadrosunu 25 Temmuz 1336 tarihinde yargılatmış ve 62 kişi tamamıyla idam edilmiştir.(Kaynak Takvim-i Vekayi, 29 Temmuz 1336)

* Samsun milli mücadelenin başlatılması adına uygun bir vilayet değildi, bunun nedeni burada 200 tane Hint asıllı İngiliz askerinin bulunmasıydı. İşgallere karşı ilk tepki bundan ötürü Havza’da yapıldı, Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının düzenlediği bu genelgeye karşılık olarak İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucularından Sait Molla bu tepkileri “siyasal serüven” olarak nitelendirmiştir ve dikkate alınmaması gerektiğini bildirmiştir. Amasya’ya kadar gelen sürece bakıldığında Calthorpe’un raporunda bu faaliyetlerine karşılık Mustafa Kemal’i tanımadığından bahsetmiştir. Amasya Genelgesinin önemli iki açıklaması olarak “ Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir ve Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” sözü başta İngiltere olmak üzere Osmanlı devletinin topraklarını paylaşmak ve Türkleri boyunduruk altına almak üzere devletimizde bulunan işgalcilere karşı verilen bir tepki olması açısından önemlidir. Ardından gelen Erzurum kongresinde ise Mustafa Kemal Paşa’nın tüm bu tutumlarına karşı İstanbul hükumeti, sert bir tepki göstererek faaliyetlerine son vermesini istemiş ve derhal İstanbul’a dönmesi adına çalışmalar başlatmıştır, bu noktaya kadar olan süreçte şüphesiz İngilizlerin, İstanbul hükumetine yaptıkları dayatmalar ve tedbirler önemlidir. Doğu cephesi kumandanı Kazım Karabekir Paşa’ya verilen emir ile Mustafa Kemal Paşa’nın tutuklanması istenmiştir. Fakat Karabekir paşa, kızı Timsal Karabekir’in anlatımıyla Mustafa Kemal Paşa’nın bulunduğu günümüzde Erzurum’da Atatürk Evi Müzesi olan binaya gitmiştir. “

Dün olduğu gibi bugünde emrinizdeyim Paşam sizi koruması için bir bölük süvari getirdim” demiştir ve Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya asker selamı vererek onu tutuklamamış aksine ona ve milli mücadeleye olan bağlılığını, sadakatini göstererek bu mücadelenin gerçekleşmesinde şüphesiz önemli bir şahsiyet olarak adını tarihin beyaz sayfalarına altın harflerle yazdırmıştır. Amasya, Erzurum ve Sivas kongreleri ise batıdaki kongrelere göre daha önemli bir yer tutmakla beraber Misak-ı Milli ve bağımsızlık vurguları çok önemlidir. Özellikle Erzurum’da güneydoğu bölgesinin vatan toprağı olduğu, bölünemez bütünün içinde Ermenistan devletinin kurulamayacağına bunun kabul olunmayacağına vurgular yapılmıştır. Manda ve himayenin kabul olunamayacağı da vurgular arasındadır. 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM açılmıştır, açılmasının nedeni payitahtın işgal altında olup milletin temsil edilmesinin gerekliliğinden ötürü meydana geldiği ortaya çıkıyor. Misak-ı Milli son Osmanlı meclisi olan Meclis-i Mebusanda da kabul edilmiştir. Müttefik güçlerinin Osmanlı Devleti’nin topraklarını işgali sömürgecilik geleneğinin şüphesiz bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygulama olarak faal bir yapısı olmamasına karşın Sevr antlaşması, Türkleri Anadolu’nun içlerine hapseden ve deniz iletişiminin olmadığı, boğazların uluslararası bir yönetime girmesi, bir Ermeni devletinin kurulması ve 62. 64. maddelerinde yer alan bir Kürt devletinin dahi topraklarımızın sınırları dahilinde kurulabileceğinden söz eden ve bu coğrafyada Türkleri bir sömürü milleti yapılması adına hazırlanan utanç verici bir antlaşmadır. Bir başka yönü kapitülasyonlarının açıldığı ve askeri güç olarak 50 bin sınırının bulunması ayrıca arkeologların buralarda çalışmalar yaparak buldukları tarihi eserleri kendi topraklarına götürmelerine dahi izin verilen madde bulunmakla beraber sömürünün her detayı büyük bir titizlikle çalışılmıştır. 1. 2. İnönü, Sakarya, Kütahya-Eskişehir, Başkomutanlık meydan muharebesi

* Güneyde Fransızlara mücadele

* Doğuda Ermenilere karşı Kazım Karabekir Paşa

Sakarya Savaşı’nın en önemli safhalarından bir tanesi Yunanlıların Ankara’ya kadar ulaşmaları olarak karşımıza çıkar. Fakat belirtmek gerekir ki Polatlı’ya kadar gelen Yunan ordusunun en büyük destekçisi İngiltere devleti olmuştur. Bu dönemde meclisin Kayseri’ye taşınması dahi gündeme gelmiştir. Burada Mustafa Kemal Paşa “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır bu satıh bütün vatandır” sözüyle tahmin etmesi güç olmayacak şekilde çevresine ve milletine kurtuluşun anahtarını göstermiş ve deyim yerindeyse şevke getirmiştir. 22 gün aralıksız devam eden mücadelede Türk’ün tarihten yok edilme süreci ortadan kalkmış ve zafere ulaşılmıştır. Uzun yıllardan bu yana Şark Meselesi olarak ortaya konulan ve başrolünde Türklerin olduğu mesnetsiz planlar yok edilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın bu gücü nereden aldığı sorusu akıllara geldiğinde ise Ruşen Eşref Günaydın’a söylediği şu söz akıllara gelmelidir. “ Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum dediğimde, askerlerimin düşmanın üzerine atılmadığını görmeseydim İstiklal Harbine başlayamazdım.”

Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan ve bu mücadele içerisinde yer alan Türk kumandanlarından Ali Kadri Köprülü’nün hatıraları bu açıklamaların hemen hepsine destek olacak niteliktedir, ayrıca günümüzde Mustafa Kemal Paşa “İngiliz Ajanıdır” gibi haddini aşan sözlerin yerle bir edilmesi açısından önemle yer tutmaktadır. Bu eserin 119. sayfasında yer alan “İstanbul’da İngilizlerin tatbikatı dehşet! Mel’un Anglosaksonlar, Yunan hezimetinden münhasıran böyle yapıyorlar. Zaten ha İngilizler, ha Yunanlılar mağlup olmuş, hepsi birdir” şeklinde noktalan sözler İngilizlerin, Türklere karşılık olarak Yunanlıları desteklediğinin açık göstergelerindendir. 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’de milletvekili olan Emin Bey’in, hatıralarında 207. sayfaya baktığımızda “Bana öyle geliyor ki: Ya İngilizler var olacak, ya Türkler!” sözü yine önemlidir. Çünkü dönemin en güçlü devleti olarak karşımıza çıkan İngilizler, Yunanlıları her alanda desteklemelerine rağmen galip gelememişlerdir. “Bağımsızlık benim karakterimdir” sözü gerek büyük Türk’ün gerekse Türk milletinin niteliğinin ortaya çıkması ve var olması açısından önemlidir.

KAYNAKLAR:

* GOTTHART JAESCKHE- KURTULUŞ SAVAŞINDA İNGİLİZ BELGELERİ

* ORHAN DURU- AMERİKAN GİZLİ BELGELERİYLE TÜRKİYE’NİN KURTULUŞ YILLARI

* ALİ KADRİ KÖPRÜLÜ- ANADOLU’DA HAYAT VE HATIRATIM, ANADOLU’DA İSTİKLAL MÜCAHEDESİ

* MÜMİN YILDIZTAŞ- İSTANBUL’UN İŞGALİ YARALI PAYİTAHT

* EMİN BEY’İN DEFTERİ- EMİN SAZAK (TBMM MİLLETVEKİLİ)