Atatürk, İzmir Türkocağı'nda

Menemen Olayı Sonrası Atatürk

Menemen’de “şeriat isteriz” sloganları ile ayaklanılması ve Yedek Subay Kubilay’ın şehit edilişi üzerinden fazla zaman geçmemişti.

Fakat Atatürk’ün öfkesi ise hiç dinmemişti.

2 Şubat günü İzmir Türkocağı’nda çekilen fotoğrafında, alev alev yanan gözlerindeki o öfke, objektiflere bile yansıyordu.

Öyle ya; vatanın bekçisi kahraman Türk askerini şehit eden yobazlar, Yunan askeri müslüman halka tecavüz ederken, diri diri yakarken, camileri ateşe verirken neredeydiler?…

Kısa bir sohbetin ardından, Atatürk 3 şubat günü İzmir’den Aydın’a geçer, Türk Ocağı’nda görev yapan gençlere halkı aydınlatmanın; ilim, sanat, iktisaden vatandaşı yetiştirmenin ve eğitmenin önemine değindikten sonra Türk Ocağı’da görevli bir gencin ‘Paşam, köylerdeki halkı aydınlatamıyoruz, onlara ulaşamıyoruz, araç eksiğimiz var’ demesi üzerine, aniden şimşekler çakan gözlerini salonda kendisini dinleyen gençlere yöneltmiş, şeyh ve müritlerin köye giderken otomobil masrafı düşünmediklerini hatırlatmış, bu ülküye kendisini adayanların gayeleri uğrunda her türlü zahmet ve fedakârlığa katlanmaları gerektiğini ifade etmişti.

Atatürk’ün o yüce ülküsüne kendisini adayan ve her türlü zahmet, masraf ve fedakârlıktan kaçınmayan yürekli tüm dostlara selâm olsun.


MENEMEN OLAYI

Derviş Mehmet isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 Aralık 1930 günü Menemen’e gelmişler ve camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla, camide bulunanları ve merakla cami önüne toplananları, kendileriyle birlik olmaya davet etmişlerdir. Derviş Mehmet halka hitap ederek; “Ey Müslümanlar, ne duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, Sancak-ı Şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim” diye bağırmıştır.

Gösteriler ve tekbirlerle dini ibareler bulunan bayrağı Hükümet Konağı önündeki meydana dikmişlerdir. Toplanan halkı dağıtıp bu yobazları yakalamaya mesleği öğretmen olan Yedek Asteğmen Kubilay Bey’in askeri müfrezesi görevlendirilmiştir. Kubilay Bey, şakilere nasihatta bulunarak; yaptıklarının hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve dağılmalarını söylemiştir. Şakiler buna mavzer kurşunu ile cevap vermişlerdir. Kubilay Bey kendisini korumak için tabancasını çekmiş ise de, bir kurşunla yaralanarak yere düşmüş ve gözleri dönmüş canilerden biri, yaralı Kubilay Bey’in üstüne atılarak boğazından kesip başını gövdesinden ayırmıştır. Bu arada Hasan adlı fedakar bir mahalle bekçisini de şehit etmişlerdir.

Olay yerine yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilerin teslim olmalarını istemiştir. Bu isteği reddeden yobazlar ateşle karşılık vermişlerdir. Çatışma sonucu Derviş Mehmet ve iki arkadaşı vurularak, ikisi de yaralı ele geçirilmiştir. Diğer ikisi de iki gün sonra yakalanmıştır. Araştırma sonucu; olayın bölgesel bir nitelik taşımadığı, organize bir şebekenin düzenlediği, Cumhuriyet’i yıkmak amacını güden irticai ve siyasi bir hareket olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Hükümet, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir illerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmiştir. Yakalananlar muhakemeleri sonunda ağır cezalara çarptırılmışlardır.

Olaydan hemen sonra Atatürk, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa’ya 28 Aralık 1930 günü bir taziye telgrafı göndererek, Cumhuriyet’e karşı suikast tertipleyen mütecavizleri lanetlemiş ve Kubilay Bey’i görevini yapan şehit olarak takdirle anmıştır. Atatürk; “Hepimizin, dikkatimiz, bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkıyla yerine getirmeye matuftur. Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile Cumhuriyet’in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.” demiştir.