Mareşal Fevzi Çakmak
Maddi zevklerin öne çıkarıldığı bir ortamda cumhuriyeti kuran ve yaşadığımız toprakları bizlere vatan yapan destan kahramanlarından birini, Mareşal Fevzi Çakmak’ı böyle bir nisan ayında kaybetmiştik. Sessiz kalamazdık. Binlerce öğrenciyle İstanbul’a aktık. Takvimler 12 Nisan 1950’yi gösteriyordu.
Mareşalin aziz naaşı İstanbul, Teşvikiye’den Eyüp’e değin binlerce omuzların üzerinde taşınmıştı. Benim kuşağım ulusal savaşımın sevdası, heyecanı ve tutkusuyla büyümüştür. Şehitleri, gazileriyle bizi biz yapan efsaneleşmiş kahramanlarıyla benliğimizin bütününde yaşarlar. Bu nedenle de vatan bizler için bir coğrafya parçası, bayrak da bir bez parçası değildir. Biz onlarla yaşarız, biz onlarla varız.
O mareşal ki, büyük kurtarıcının en yakın arkadaşlarından biriydi. Dünya ihtiraslarından uzak bir ahlak ve erdemlikler anıtı olarak yaşamıştı.
Yirmiüç yıl milli savunma ve genelkurmay başkanı olarak görev yapan ve Türkiye’nin iki mareşalinden biri olan Fevzi Çakmak yalnızca bir asker değildir. O inmeyen bir bayrak, unutulmaz bir devlet adamıdır.
Binbir yokluğun içinde akılları ve imanlarının kutsiyetiyle dövüşerek, yoku var ettiler. Mazlum ve mağdur bir ulusla bütünleşerek kan ve can verdiler. Dağı taşıyla, analar bacılarıyla, erleri erenleriyle bir tek vücut olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdular.
Kurtuluş Savaşı bir onur savaşıdır. Sömürgeci güçlere, Türkiye’yi hazır bir lokma diye düşünenlere hadlerini bildirme savaşdır. Yedi cephede dövüşmüş, zaferler kazanmış bir ulusun yenilmiş ilan edilmesini içlerine sindiremeyen ve geçmişten geleceğe özgür yaşamışların savaşıdır.
Türk’ün ve Türklük’ün varlığını koruma savaşıdır. Bu nedenledir ki, Kuvayı Milliye’yi oluşturanlar rastlantıların ortaya çıkardığı kişiler değillerdir. Her biri sağlam ve engin bir kültürün insanlarıdırlar. Akılları denli iman ve inançlarıyla yıldızları yakalayacak güçteydiler. Nitekim bugün Anıtkabir’i ziyaret edenler Atatürk’ün 3 bin kitabı notlar alarak okuduğunu görmektedirler. Onun yanında ömürleri boyunca yer almış olanlar da “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir” inancı ve ilkesiyle bütünleşmiş aynı mayanın insanlarıdırlar.
Halkından hiçbir şey beklemeden hizmet veren Fevzi Çakmak, yaptıklarını söylemeyen, anımsatmayan bir yüceliğin örneğidir. O, Atatürk’ün bağ evini saray olarak algılayan alçakgönüllülüğünü ve “Servetim ve iftiharım Türklük’ten başka bir şey değildir” sözünü gönlünde yaşatmış ve övgülerin sarhoşluğuna düşmemiştir. Sade bir yaşamın insanı olarak Türklük bilincini ulusal bir kültür olarak cumhuriyetin kimliği yapanların tarafında yer almıştır.
Ulusun yalansız ve riyasız sesinin temcilcisi olarak halkına güçlü ve saygın bir Türkiye’de yaşamasının olanaklarını sağlayan Atatürk’ün devrimleriyle bütünleşmiş, onun mutluluğunu yaşamıştır.
Şerefle dolu ömrü ya Kafkas Cephesi’ndedir ya Rumeli’de ya Balkan Savaşları’nın zulmeden havasında ya da Çanakkale’nin şanlı savunmasındadır. Suriye’nin ihanet yüklü gecelerinde Türk’ün zafer kılıcı ve her aşaması bir destan olan ulusal savaşımın şanlı komutanıdır. Tarihi yapanlar ve tarihe yön verenler zihni allak bullak eden büyük olayların yaratıcılarıdır.
Atatürk’ün üstün dehâsını kavrayabilmek, bireyin çokça nitelikleri bünyesinde taşımasına bağlıdır. Mareşal Fevzi Çakmak bu niteliklerin adamı olduğu için Atatürk’ün yanında yer almıştır.
Bir vatansever, aynı zamanda bir milliyetseverdir. Atatürk’ün deyişiyle “Övüngen ve bencil olmayan” bir milliyetseverdir. Hiçbir ulusa düşmanlık beslememiş, hiçbir devletin de Türk ulusuna yan bakmasına katlanamamıştır.
Felaketlerimizin içinden bir ulusal gurur gibi yükselen şerefli tarihimize layık bir savaşımı ölüm pahasına gerçekleştirenlerden biri olarak o, Atatürk’ün kendisine “En büyük asker sensin” değerlendirmesini hak etmiş bir insanın huzuru içinde Tanrı’nın rahmetine kavuşmuştur.
Ali Naili Erdem, Bütün Dünya