Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk Taktiği

İhtilallerde zaman ve fırsat, taktik bakımından büyük önemi haizdirler.. 

Fırsatı kollayan, zamanı intihapta isabet eden; ihtilaller kaybetmezler. Atatürk bu cihetlere çok dikkat ederdi. Zamanı çok güzel seçer, fırsatı asla kaçırmazdı. Zamanı gelmedikçe acele etmez, sabrederdi. Koruk sabırla helva olur. O kadar sabrederdi ki, yerinden kırpramayacağına hükmedilirdi. Hakikatte prensiplerinden bir zerresini feda ettiği görülmemiştir… O sabreder, sabreder; fakat bir de fırsatı ve zamanı eline geçirince, ihtilalin prensibini tatbikat alanına koymakta dakika geçirmezdi. Prensip tatbikata girince, onun aksi olan eskiliğin yerinde yeller eserdi. Cumhuriyetin ilanı böyle oldu. Şapka giymek, laik devlet hep böyle oldu. 

Laik devlet misaliyle, görüşümüzü biraz izah etmeyi faydasız buluyoruz. Atatürk öteden beri devletin laikleşmesini Türk ihtilali için bir prensip olarak benimsemişti: Dinin devlet, devletin din işlerine karışmaması, bunların birbirinden ayrı kalması, onca matlup ve mültezem idi. Din bir vicdan meselesi olduğuna göre, Atatürk bunda pek haklı idi; zaman ve mekana göre değişiklik kabul etmediklerine, devlet işleri, hatta günü gününe tahavvül ettiklerine göre laiklik prensibinde çok isabet ediyordu. Zamanı gelmeden Atatürk bunu ortaya sürmedi. Fakat aksine hareket ettiği görülmüştür. 

Meselâ: Birinci Millet Meclisi’nin açılma merasiminde, önce, Ankara’da Hacı Bayram Camiine gidilmiş, kurbanlar kesilmiş, dualar edilmiş, tekbirler getirilmiş, bu dini merasimle Meclis açılmıştır. 

Birinci Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun iki maddesini din prensibi teşkil etmiştir. Bu maddelere göre: Türkiye devletinin dini, dini islam; ahkâm-ı şer’iyenin infazına Millet Meclisi memur idi. 

Mecliste müezzin, beş vakitte ezan okur, imam cemaate namaz kıldırırdı. Dikkate değer ki, kurtuluş savaşları zaferle taçlandıktan sonra, Atatürk Ankara’ya avdet etti. Meclis kapısı önünde resmi üniformasiyle bekleyen imam efendi, Atatürk’ü durdurdu, ellerini kaldırdı, fakat dini duaya başlar başlamaz Atatürk hiddetle: 

“Burada böyle şeylere lüzum yoktur. Bunları camide yapabilirsiniz! Biz savaşı dua ile değil, Mehmetçiğin kaniyle kazandık!” dedi ve imamı kovdu. 

Bir defa da, Rize seyahatinde medreselerin açılması için kendisine müracaat eden hocalara; hiddet ve şiddetle herkesin önünde: “Para istiyorsanız size millet yetecek kadar verecektir. Açsanız karnınızı doyuracaktır. Medreseler bir daha açılmayacaktır, anladınız mı?” diye bağırdı. 

Laikliğe doğru pratik bir adım atılmıştı. 

İkinci Teşkilâtı Esasiye projesi hazırlanırken, birinci Teşkilâtı Esasiye’de mevcut din kayıtlarının ilgasını teklif edenlerle fikren beraber olduğu halde, zamanı henüz müsait görmediğinden, maddelerin ipkasını isteyenlerle beraber gibi görünmüş ve ipka ettirmiştir. Nihayet 1928 yılında verilen bir takrirle Meclisin mürettep adedinin üçte birisi, maddelerin tayyını talep etmiş, ve Türk devleti yeşil sarıklı cumhuriyet olmaktan kurtularak, bugünkü modern laik halini almıştır.. Ve bu muazzam hadise, sessizce hallolunup bitirilmiştir. 

Zamanı gelince işler böyle bitiverir. 

Atatürk, hilafet ve saltanat makamı eski ‘Kanuni Esasi’siyle İstanbul’da dururken, ilk iş olarak laiklik meselesini ortaya atarak ulusal davayı istismarcılara sakatlatamazdı, nitekim davanın başlangıcında hilafet ve saltanat hakkında böyle davranıldı. Dava: ‘Makamı hilafet ve saltanatı düşmanlardan kurtarmaktadır’ denildi. Fakat sırası gelince bu dejenere müesseseler de tarihe intikal ettirildi. 

Zaman beklemek, fırsatı kaçırmamak; işte ihtilalcinin muvaffakiyet tılsımları. 

(Atatürk İhtilâli. Türk İnkılabı Tarihi Derslerinden, 1940. s 137-141.) 

takrir: önerge 

mikyas: ölçü 

tekbir: ‘Allahu ekber’ deme 

Teşkilatı Esasiye Kanunu: Anayasa 

din-i islam: İslam dini 

ahkam-ı şer’iye: din buyrukları

İnfaz: yerine getirme 

avdet: dönüş 

ilga: kaldırma 

ipka: yerinde bırakma 

mürettep adet: tüm sayı 

tayy: kaldırma 

talep: isteme 

istismar: sömürme 

makamı hilafet ve saltanat: halifelik ve padişahlık katı