Kurtuluş Savaşı Sırasında Doğu Cephesindeki Başarı
Yeni Türk Devleti’nin doğuda kazandığı başarıyı anlatmadan önce, burada Osmanlı vatandaşı olarak yaşayan Ermenilerin durumunu ve yaşatısını tarafsız bir gözle ele alıp incelemek, herhalde yerinde bir düşünce olur. Çünkü bu konuda, Türk Devleti’ne ve Türklere yönelik asılsız iddia ve propagandalar mevcuttur.
Doğu Anadolu’daki Osmanlı Ermenileri, devletin, eşine az rastlanan bir hoşgörü politikası sayesinde yüzlerce yıl rahat ve huzurlu bir hayat yaşamışlardır. Öyle ki Ermeniler, Osmanlı Devleti’ne candan bağlı bir topluluk “millet-i sadıka” (sadık millet) ünvanını kazanmışlardır. Devlet, bunların esas oturdukları yerlerden başka taraflara gitmelerine ses çıkarmamış olduğundan, bunlar her tarafa yayıldılar. Anadolu’nun batısında bir çok yere ve özellikle İstanbul’a yerleştiler. Buralarda mal ve mülk sahibi oldular. Devletin çeşitli makamlarında hizmet amacıyla görevlendirilen Ermeniler sadık birer Osmanlı vatandaşıydılar.
Osmanlı tarihi Ermeniler’den 29 Paşa, 22 Bakan, 33 Milletvekili, 7 Büyükelçi, 11 Başkonsolos ve Konsolos, 11 Üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memur kaydetmektedir. Görülüyor ki Osmanlı Ermenileri, İmparatorluğun bünyesinde gayet rahat ve huzurlu bir yaşantı sürdürmektedirler. Bunlar dinlerinin gereklerini hiçbir engellemeye uğramadan yerine getirmekle birlikte, dillerini de serbestçe konuşuyorlardı. Bütün azınlıklar gibi Ermeniler de askere alınmıyordu. Vatanın gerçek sahibi Türkler bile onlar kadar rahat ve serbest değildiler. Osmanlı Ermenileri bu rahat yaşayışlarından çok memnundular. Türklerle içiçe yaşıyorlardı ve çok iyi anlaşıyorlardı. Öyle ki, bazı Ermeniler ana dillerini bile unutmuşlardı. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Ermenilerin Osmanlı yönetimiyle ilgili hiçbir şikâyet ya da sorunları olmamıştır.
Ermenilerin bu kadar rahat ve mutlu yaşayışı XIX. yüzyıl sonuna kadar devam etmiştir. Bu yüzyılın sonunda Rusya’nın kışkırtmaları ile yavaş yavaş kıpırdamalar başladı. Doğu Anadolu’yu Osmanlı Devleti’nden koparmak ve kendi nüfuzu altında bir Ermenistan kurmak, Rusya’nın çıkarlarına uygun düşüyordu. İngiltere ise, Rusya’nın tek başına bu bölgede söz sahibi olmasını istemiyordu. Bu yüzden Ermeni konusunu, kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak onları kışkırtıyordu. Her iki devletin yaptığı bu tahrikler, Ermeni ayaklanmalarına daha çok hız kazandırmıştır. Ancak şurasını açıkça belirtmeliyiz ki, bu topluluğun büyük çoğunluğu tahriklere kapılmamıştır. Bu arada Rusya’da eğitilmiş Ermeni komiteleri, bazı yerlerde ayaklanmalar çıkararak birçok masum vatandaşımızı acımasızca katletmişlerdir (bk.Belge: 5).

Önemli bir Ermeni azınlığın yaşadığı İstanbul’da bile taşkınlıklar yapmışlar, hattâ Osmanlı Padişahı’na (II. Abdülhamid) suikast yapacak kadar ileri gitmişlerdir (21 Temmuz 1905).
Birinci Dünya Savaşı başlayınca Doğu Anadolu’da askerî harekâta geçen Ruslar, ülkelerinden getirdikleri Ermeni birliklerini birçok yerde kullanmışlardır. Bu birliklere Osmanlı ülkesinde yaşayan bazı Ermeniler de katılmış, Ruslarla savaşan Türk Ordusu, ayrıca bunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Bu gelişmeler ve olaylar Doğu Anadolu’nun savunmasını güçleştirdiğinden, Hükümet oralarda yaşayan Ermenileri başka yerlere göç ettirmek zorunda kaldı. 1915 yılında başlayan bu göç hareketi ile Ermeniler, Suriye ve Lübnan’a yerleştirildiler. Bu mecburî göç olayı, o günün zor şartları ve imkânsızlıkları içinde kolay gerçekleşmemiştir. Hemen şunu belirtmeliyiz ki; eğer Ermeniler, Ruslarla işbirliği yapmamış olsalardı bu göç olayına hiç gerek kalmayacaktı.
1917 yılının sonbaharında Rusya’da komünist ihtilâli çıktı. Yeni kurulan yönetim Kafkas bölgesini boşalttı. Bunun üzerine, orada yaşayan üç topluluk bağımsızlıklarını ilân ettiler. Böylece ömürleri çok kısa sürecek olan üç yeni devlet doğdu: Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan. Bir süre sonra Rusya, imzaladiği Brest-Litovsk Antlaşması (3 Mart 1918) ile Doğu Anadolu’dan çekildi. Boşalan yerlere Türk birlikleri henüz gelmediğinden, menydanı boş bulan Ermeni birlikleri, Erzincan’a kadar ilerlediler. Onlar bu bölgede anlatılması güç insanlık dışı zulümler yaptılar. Ancak bir süre sonra buralara gelen Osmanlı birlikleri, Ermenileri Doğu Aandolu’dan çıkardılar ve geçici olarak durum düzeldi.
Mondros Ateşkes Anlaşması imzalanınca Osmanlı Orduları Doğuda ilerledikleri çizgiden geri çekilmek zorunda kaldılar. Türk birliklerinin çekildiği yerler Ekrmeniler tarafından işgal ediliyordu. Her ne kadar XV. Kolordu Komutanı olan Kâzım Karabekir Paşa’nın birliklerini terhis etmemesi, bu bölgedeki vatandaşlarımızı bir ölçüde rahatlatmış ise de Ermenistan ile savaş kaçınılmaz bir duruma gelmişti.
XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, 30 Mayıs 1920’de Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderdiği bir mektupla, Ermenilere karşı harekete geçmenin gerekli olduğunu, çünkü yeni Sovyet yönetimi ile ilişki kurabilmenin ancak bu yolun açılmasıyla mümkün olacağını, ayrıca Ermenilerin Dünya kamuoyunda yalnız bırakılmalarına rağmen, bölgedeki Müslümanlara zulmetmeyi sürdürdüklerini bildiriyor ve San Remo’da ortaya çıkan barış şartlarından sonra Avrupa ve Amerika’dan hiçbir şey beklenilemeyeceğinin anlaşıldığını iddia ediyordu.
Ancak Mustafa Kemal, değişik sebeplerden dolayı hareketi geri bırakmıştı. Buna karşılık Ermeniler Haziran ayı ortalarında Oltu ve Tuzluca’yı, Gürcüler de Artvin’i işgal etmişlerdi. Gerekli hazırlıklar tamamlandıktan ve uluslararası siyasal ortam da değerlendirildikten sonra XV. Kolordu, 28-29 Eylül 1920’de Ermenilere karşı saldırıya geçti. Bakanlar Kurulu saldırı kararını 20 Eylül 1920’de almıştı. Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın gönderdiği ilk savaş raporları Meclis’in 29 Eylül 1920 tarihli toplantısında okundu. Bu ilk raporda harekâtın gerekçesi şöyle açıklanıyordu:
“Ermenilerin şimdiye kadar yaptıkları taarruz ve tecavüzkarane hareketlerine karşılıkta bulunmadık. Görüşmeler ve yazışmalar yoluyla dostluğu bozacak durumları yok etmeye ve iyi ilişkiler kurmaya çalıştık. Fakat Taşnak Ermenileri iyi nivet ve samimiyetle yapılan tekliflerimizi kabul etmediler. Her tarafta Müslüman halka karşı öteden beri yapmakta oldukları tecavüzü ve zulümleri daha fazla arttırdılar… Askeri birliklerimize de tevavüz ve taarruzlarda bulundular. Birliklerimiz muharebe ile ve başarıyla hareketlerine devam etmektedirler.”
XV. Kolordu 29 Eylülde Sarıkamış’a girdi. 14 Ekimde Ermenilerin giriştikleri bir karşı taarruz püskürtüldükten sonra 30 Ekim 1920’de Kars, 6 Kasım 1920’de Türk kuvvetleri Gümrü önüne geldiler. Zor durumda kalan Ermeniler barış istemek zorunda kaldılar. 26 Kasımda barış görüşmeleri başlar, 2/3 Aralık 1920 gecesi Gümrü’de “Gümrü Antlaşması” imzalanır.
Gümrü Antlaşması’yla tespit edilen sınır, ufak tefek bazı değişikliklerin dışında günümüzdeki sınırdır. Ancak antlaşmanın 18. maddesine göre, yapılan barışın yürürlüğe girebilmesi için hükümetlerin onaylaması gerekiyordu. Fakat antlaşmanın imzalanmasından bir gün sonra Taşnak Ermeni yönetimi çökmüş ve Erivan Sovyet Hükümeti kurulmuştur. Bu durumda Gümrü Antlaşması onaylanmadı, fakat 16 Mart 1921’de Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan Moskova Antlaşması ve 13 Ekim 1921’de Türkiye ile Sovyetler Birliği ve Kafkas Cumhuriyetleri (Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan Cumhuriyetleri) arasında imzalanan Kars Antlaşması, aynı sınırları belirliyordu. O halde bu antlaşmalara temel olan Gümrü Antlaşması’nın maddeleri üzerinde durmamızda yarar vardır.
Gümrü Antlaşması her şeyden önce, uzun yıllardan beri Türkiye’nin “yenen” niteliğiyle imzalayabildiği ilk antlaşma olması bakımından büyük önem taşımaktadır. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile kaybedilmiş bulunan Artvin, Posof, Şavşat, Ardahan, Çıldır, Kars, Iğdır, Tuzluca, Sarıkamış ve Oltu yeniden Anavatan topraklarına katılıyordu. Ayrıca Gümrü Antlaşması, Mondros’tan itibaren tasarlanmakta olan “Büyük Ermenistan” hayalinin de sona ermesi demekti. Ermenistan Hükümeti, Türk toprakları içinde kalan bölgelerin hiçbirinde Ermenilerin nüfusun çoğunluğunu oluşturmadığını kabul ediyorlardı.
Ermenistan’da askerlik kaldırılıyor ve gönüllü 1500 kişilik bir jandarma gücü, sekiz top ve 20 makinalı tüfek ile destekleniyordu. Türkiye, sadece insanî sebeplerden dolayı bir savaş tazminatı istememiştir. Ermeni Hükümeti, Sevr Antlaşması’nı tamamen geçersiz saydığını belirtiyordu. Bu büyük zafer ve kazançlı barış, milletin yıllardan beri özlem duyduğu mutlu bir olay olmuştu.
Bu antlaşmanın önemini Atatürk, Nutuk’ta şöyle anlatmaktadır:
“Gümrü Antlaşması Milli Hükümet’in imzaladığı ilk Antlaşmadır. Bu barış ile düşmanlarının hayallerinde kendisine ta Harşit vadisine kadar olan Türk ülkeleri bahşedilmiş Ermenistan, Osmanlı Devleti’nin 1878 Savaşı’nda kaybetmiş olduğu yerleri bize, Milli Hükümet’e terk ederek aradan çekilmiştir. Doğudaki durumlarda önemli değişiklikler olması yüzünden bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması ile 13 Ekim 1921 günlü Kars antlaşması geçmiştir.”
Belge:5’in Okunuşu:
Harbiye Nezareti Celilesine
Pasinler ve Erzurum mıntıkalarındaki esliha ve cephenin kötek tarikıyle elviyei selâseye nakledileceği ve demiryollarında çalıştırılmak üzere bir kaç vagon Rum ve Ermeni getirileceği hakkındaki şayiat beynelahali heyecanı mucip olup Ermenilerin Erzurum’dan çekildikleri esnada şehir ve civarı muhitinde onbeş bin raddesindeki Müslümanların katl ve imhası suretiyle irtikâp eyledikleri fecayi ve mezalime karşı hukuk-u İslâmiye henüz tahtı emine alınmadığı halde silahlarının teslimi hakkında vâki olacak teklifat Kafkasya Ahalii İslâmiyesi gibi kendilerinin de mahv-ü itlaf edileceği kanaatini tevlit eylediği cihetle sulhün tekarrüriyle mukadderat-ı milletin tâyininden evvel hayat ve namus-u milliye mahafazaten gerek yedlerindeki eslihanın itasına ve gerek Ermenilerin havali mezkûreye girmelerine asla muvafakat edilemeyeceğini ahalii mahalliye ledelmüracea sureti kat’iyede beyan eyledikleri Erzurum Vilâyeti Vekâletinden evvelce bildirilmesi üzerine Hariciye Nezaret-i Celilesi Canib-i Âlisine iş’ar-ı keyfiyet kılınmış idi. Vilâyet-i mezkûreden bu kere gelip sureti leffen savb-ı âlii Nezaretpenahîlerine tesyar kılınan 30/Temmuz/335 tarih ve 5738/732 numaralı tahriratta zikrolunan esliha ve cephanenin Erzurum ahalisinin maruz-u heyecanlı Onbeşinci Kolordu Kumandanlığına da müracaatle mezkûr esliha ve cephanenin elviye-i selâseye nakli bunların sulhün akdine kadar İngiliz Mümessillerinin kontrolü altında bulunmak suretiyle Erzurum veyahut Hasankale’de muhafaza edilmesi bittensíp keyfiyetin Erzurum İngiliz Mümessiliyle Nezaret-i Celîlelerine yazıldığı Onbeşinci Kolordu Kumandanlığı’ndan bildirildiğinden ve bu suret vilâyetçe de muvafık görüldüğünden bahisle bunların şimdilik mahalli ahara nakledilmeleri eshabının istikmali lüzumu ityân kılınmasına nazaran vâki olacak mütalâi aliyyei Nezaretpenahîlerinin iş’ar buyrulması mütemmenadır. Olbabda emrüferman hazret-i men-lehülemrindir 27/Zilkade 337 ve 25/Ağustos/335
Dahiliye Nazırı Adil
Belge: 5’in anlamı
Milli Savunma Bakanlığı’na
Pasinler ve Erzurum bölgelerindeki silâh ve cephanenin zor kullanmak yoluyla Kars, Ardahan, Artvin’e nakledileceği ve demiryollarında çalıştırılmak üzere birkaç vagon Rum ve Ermeni getirileceği hakkındaki söylenti (haber) halk arasında heyecan yaratmış olup, Ermenilerin Erzurum’dan çekildikleri sırada, şehir ve çevresinde onbeş bin dolayında Müslümanın katledilmesi ve imhası suretiyle kötülük yaptıkları ve haksızlıklara karşı Müslümanların hakları emniyet altına alınmadığı halde, silahlarının teslimi hakkında yapılacak teklifler Kafkas Müslüman Halk gibi kendilerinin de yok edileceği kanaatini doğurduğundan, barışın tekrar sağlanması, milletin geleceğinin tayininden önce milletin namus ve hayatını korumak amacıyla, gerek ellerinde bulunan silahın yok edilmesi ve gerek Ermenilerin sözü edilen yerlere girmelerine asla izin verilmeyeceğini mahalli halkın müracaatı sırasında kesinlikle beyan ettikleri. Erzurum Vilâyeti Vekâletinden önce bildirilmesi üzerine Dışişleri Bakanlığı’na durum yazılı olarak bildirilmişti. Sözü edilen vilayet’den bu defa gelip sureti ekte yüksek makamlarınıza gönderilen 30 Temmuz 335 (1919) tarih ve 5738/732 sayılı yazıda bahsedilen silâh ve cephanenin Erzurum halkının heyecan göstererek Onbeşinci Kolordu Kumandanlığı’na da başvurarak sözü edilen silah cephanenin Kars, Ardahan, Artvin’e nakli bunların barışın kurulmasına kadar İngiliz temsilcilerinin kontrolü altında bulunmak suretiyle Erzurum ya da Hasankale’de korunması uygun görüldüğü durumun Erzurum İngiliz temsilcisiyle Bakanlığa yazıldığı Onbeşinci Kolordu Kumandanlığı’ndan bildirildiğinden ve bu yol vilayetçe de uygun görüldüğünden bunların şimdilik başka yere nakledilmeleri gerekliliği ortaya çıktığından, yüksek makamınıza bildirilmesini temenni eder. Emir yüksek makamınızındır. 27/Zilka’de 337 ve 25 Ağustos/335 (1919)
İçişleri Bakanı Adil