Köşk İkinci Katibi Selim Aru, Atatürk’ü Anlatıyor
Atatürk ile ilgili en çok program hazırlayan yapımcı Nazmi Kal’ın, 1973 yılında TRT ekranlarında Selim Aru ile yaptığı röportaj ve ayrıca yine Nazmi Kal’ın ‘Atatürk’ten Duymadığınız Anılar’ adlı eserinden alınmıştır:
Benim Atatürk ile ilk karşılaşmam şöyle olmuştur.
1936 Senesinin 28 Ekim Günü Süreyya çağırdı: “Bayramın üçüncü günü kalemde buluşalım Atatürk ile çalışacağız” dedi.
1 Kasım Meclisi açış nutku baştan başa değişecekti. Bayramın üçüncü günü sabah köşke çıktık. Atatürk karşı köşkte kız kardeşleri Makbule’nin evinde çalışmış. Oraya gittik. Süreyya Bey kapıyı vurdu, içerden “buyurun” dedi. Girdik. Atatürk büyük masanın arkasında çalışıyordu. “Oturun” dedi. “Günaydın efendim” dedik.
“Size günaydın bana değil, ben daha yatmadım, saat kaç” dedi. Süreyya Bey. “9.30 efendim” dedi.
“Oo, geç olmuş hemen başlayalım” dedi.
Süreyya Bey dışişlerinden gelen raporları okumaya başladı. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, Sovyet Rusya, sonra “Selim Bey siz devam edin” dedi. Notları benim önüme sürdü. Benim sıram Fransa’da, Fransa’yı okumaya başladım.
5. yahut 6. satırda “bulunmadığından” ibaresini heyecandan “bulunduğundan” diye okudum ve hemen düzeltmek istedim. Atatürk Müdahale etti. “Mühim değil, Fransa’yı geçelim, onun geleceği flu (Karanlık) görünüyor” dedi. 7 Sene sonra Hitler’i Paris’te görüyordu sanki…
30 Ağustos 1937. Yurdun her tarafından kutlama telgrafları geliyor. Bunların arasında Milli Türk Talebe Birliği’nden gelen bir telgraf var. Fevkalade hassas duygularla yazılmış. Gece yarısı bir servis arabası geldi. Hasan Bey (Hasan Rıza Soyak) sizi istiyor dedi. Saate baktım 12 (24). Merak ve telaş içinde giyindim hemen köşke çıktım. Hasan Rıza Bey’i buldum. “Sizi Vedit Bey (Vedit Uzgören) bekliyor, buluşun” dedi. Köşk kalabalık, mahşer, sofra dolu, bayrak renginde bir topluluk, çoğu al al general. Vedit Bey’i gördüm, titriyor, heyecan içinde. “Gel kardeşim” dedi. “Atatürk bana bu telgrafın arkasına şu cevabı dikte etti.” Vedit Bey, Vedit Uzgören. Başbakanlık eski hususi kalem müdürü. İsmet Paşa istifa ettikten sonra Atatürk Vedit Beyi Kütahya mebusu yaptı ve hemen her akşam sofrasında bulundurdu. Böylece ayrılmış İsmet Paşa’nın sofra konuşmalarından haberli olmasını onun en yakını tarafından sağlamak istiyordu. Bu jesti ile de siyasi hayatımızda ince bir geleneği başlatıyordu. Telgrafı yazmaya başladım. İçerden o büyük ses geliyor. Cümle şu. “Yüksel Türk, senin yükselmene hudut yoktur” ve bu ses bütün köşkü çınlatıyor. Telgraf bitti. Vedit Bey aldı sofraya götürdü. Atatürk tekrar misafirlere okumak istedi, boğazı kurumuştu, sesi çıkmıyordu, okuyamadı. Telgraf elinde, gözleri tavanda kendi kendine mırıldanıyordu. “Yüksel Türk senin yükselmene hudut yoktur”. Yükseklere doymayan bir bakışı vardı.
Efendim 1936 senesinde Montrö Boğazlar konferansı başladı. Atatürk bizzat ilgili, bunun için Florya’ya direkt telefonla Montrö bağlandı. Her akşam Refik Amir Kocamaz Dışişleri Bakanlığı özel kalem müdürü bize günün müzakere özetlerini veriyor, bu da geç vakitlerde oluyor 24’e doğru. Atatürk bu raporları almadan yatmıyor. Bir akşam gelen raporda “Bugün çok hararetli müzakereler oldu, hemen her delege asabi konuşmalar yaptı. Sonunda iki delege yine sinirli tavırlar içinde konferans salonunu terk etti. Arz ederim” Tevfik Rüştü Aras. Atatürk’ün hemen verdiği cevap şu:
“Siz de İsviçre’yi terk edin”.
1938 Temmuz. Atatürk Dolmabahçe önünde demirli Savarona yatında. Yatı çok seviyor, esasen denizi çok seviyor. Bunun çarpıcı kanıtı da Florya Deniz Köşkü. Denizin ortasında ev yapmak kimin aklına gelir. O sürpriz adamın gönlünden başka.
Ben kamaramda çalışıyorum, Atatürk’ün berberi Rıdvan, aynı zamanda bakıcısı geldi, Hem ağlıyor hem qülüyor. “Ne var ne oldu” dedim. “Efendim, Atatürk biraz evvel bana Doktor Neşet Ömer Bey’i sordu, ‘gemide mi çıktı mı?’ dedi. ‘Bilmiyorum bakayım efendim’ dedim. Her tarafı aradım bulamadım. ‘Efendim bir yerde yok, herhalde çıkmıştır’ dedim. ‘Bana dondurma getir’ dedi. ‘Yok’ dedim bana kızdı.“ Çünkü değil dondurma soğuk su dahi yasak. Atatürk 52 kilo, zayıf. Biraz tabağa koy götür dedim. Atatürk güverteye çıktı. Daha bir kaşık almadan güvertenin sonunda Neşet Ömer Bey gözüktü. Atatürk derhal elindeki dondurma tabağını kaşıkla birlikte denize fırlattı…
İşte bilime verdiği değer.
Atatürk yatı seviyor fakat doktorlar yatı sevmiyor. Gündüz sıcak akşam serin denizin üstü. Doktorların endişesi de soğuk algınlığı, çünkü arkasından zatürriye.
Bunun için münasip zamanlarda Atatürk’e teklif ediyorlar saraya geçmek hususunu. Atatürk saraydan ziyade Ankara’yı istiyor. İlle evimize gidelim, Ankara’ya evimiz diyor. Nihayet ikna ediyorlar “iyi ama ben halsizim nasıl gideceğim?”. “Efendim bir sedyeye koyarız” der demez feveran ediyor. “sedye” kelimesine sürat-ı katiyyede muarız. “Halka böyle görünmek istemem” diyor. Nihayet bir kanepe üzerinde akşam karanlığında saraya geçiliyor.
Akşam Atatürk’ün odasının kapısı açık, Celal Bey ayakta, Atatürk şezlonga uzanmış yanındaki koltukta Salih Bozok oturuyor. Ben içeriye girdim, denizin üstünde bir vaveyla koptu. Atatürk birden irkildi ve pencereye doğru gitmek istedi. Salih Bey ve Celal Bey koluna girdiler, pencereye götürdüler. Kuleli talebeleri, bütün mektep bir vapur tutmuşlar, Atatürk’ün Cumhuriyet Bayramını kutlamaya gelmişler. Atatürk eliyle camı sildi, sonra yaklaşarak ince sesi ile “sen ne büyük milletsin” dedi. Tekrar şezlonga getirdiler, oturttular….. Celal Beyle çıkıyoruz, seslendi. “Celal Bey, geçen defa Mim Kemal Bey suyu alırken benim canım yandı, ne yapsak acaba” dedi. Celal Bey de “izin verirseniz bu defa Mehmet Kamil Bey alsın” dedi. “Ya öyle mi yapalım, iyi olur” dedi. Çıkıyoruz kapıdan yine seslendi. “Vazgeç, yine Mim Kemal Bey alsın, gönlü kalmasın”. Kendi canının acıması pahasına başkasının kalbini incitmemek endişesi…
Selim Aru 1936-38 yıllarında köşkte ikinci katip olarak çalıştı. 1986’da öldü.
Kaynak: Atatürk’ten Duymadığınız Anılar – Nazmi Kal
Kitabı isteme adresi: Cinnah Cad. Vali Dr. Reşit Sokak, No:16/3, 03124387475 Çankaya/Ankara – Ziraat Gurup Matbaacılık A.Ş – Ankara