Kendi Yolunu Kendi Belirlemişti

O’nun en önemli özelliklerinden biri: 7 yaşından itibaren kendi yolunu kendisi seçmiş, inşa etmişti. Şöyle izâh edeyim: Henüz 7 yaşında babasını kaybetmişti. Dayısının çiftliğine yerleşmiş, orada tarla bekçiliği ile uğraşırken ‘yarım bıraktığı okuluna gidebilmek için’ belki annesi kadar yine O kaygılanmıştı. Oğlunu basit bir memur belki de bir tüccar yada esnaf olarak görmek isteyen annesinden habersiz; oldu bittiyle 12 yaşında yine kendisi askeri okula girmişti. Elinden tutacak, O’na ilerisi için yol gösterecek yakın akrabaları yoktu. Denilebilir ki, yoksul ve dul bir annenin; ilerisi için büyük ihtirasları olan tek oğluydu. Gerçi sonraları annesinin tekrardan evlenmesi, O’nu bu hayat yarışında daha da hırslandırmıştı. Fakat, daha o yaşlarda bu evlilikten dolayı dargın olduğu annesine ‘Bak ben yarın neler olacağım’ diyebilen bu genç, 21’inde Teğmen üniforması ile İstanbul’dan Selanik’e yolladığı mezuniyet fotoğrafı sonrası kimbilir ne kadar mutlu, başarabilmenin verdiği özgüvenle acaba hangi duygular içinde kalmıştı…

Yıllar yıllar sonra, 7’sinde henüz çocukken kendi hayatına yön veren bu çocuk; yalnızca Türkiye tarihinin değil, dünya tarihinin de en büyük değeri ve en büyük adamı olmuş; ‘milli yurt haricinde başka toprakları işgâl etmenin dünya barışına katkı değil zarar vereceğini söyleyen, düşünen ve bunu uygulayan’ ilk dünya vatandaşı; abartmıyorum; dünya lideri koltuğuna asırlar sonra bile emsali olamayacak şekilde oturmuştu.

Fotoğrafta, henüz çocukken hakkında ‘şunu çırak yapalım, şu veya bu yapalım’ denilen çocuğu, o yıllarda dünyanın saygı duyduğu Türkiye Cumhuriyet’inin Reis-i Cumhur’u olarak Çanakkale’de görüyoruz.

Ve yıllar sonra, şu tek fotoğraf karesinin bizlere verdiği güven ve inançla; üstelik geçirdiğimiz sayısız badireye rağmen, O, geleceğimizi aydınlatan bir ışık olmaya devam ediyor.

Ne büyüksün sen Mustafa Kemâl, Mustafa Kemâl’im.