Kemani Nubar Tekyay’ın Atatürk’le İlgili Bir Anısı
Pars Tuğlacı anlatıyor:
Gazi’yle Dolmabahçe Sarayı’nda
İkinci Dünya Savaşı bütün dehşetiyle sürerken ben, Pangaltı Baysungur (eski adı: Konstantin) sokağındaki Şafak Apartmanı’nda çocukluk çağımı yaşıyordum, yani 11-12 yaşlarındaydım. O tarihlerde bizim ev rahmetli babamın her meslekten seçkin ziyaretçileriyle dolup taşardı.
Aralarında Kanunî Artaki Candan, hanende Ağyazar, Kemanî Nubar Tekyay gibi Türk Musikisi sanatçıları da vardı. Bu kişiler çiçeklerle süslenmiş ve bol mezeli uzunca soframızda ilginç sohbetlerde bulunur, şarkılar söylerler, sazlarıyla hoş musiki parçaları meşk ederlerdi. Nubar Tekyay, annemin pişirdiği, özellikle midye ve uskumru dolmalarına, plakiye ve topike bayılırdı. Her sofraya oturduğunda Atatürk’ten söz eder:
“ Hey gidi Gazi, hey! Rahmetli ne adamdı!” derdi.
Bir gün yine böyle Gazi’yi rahmetle anarken, “Nubar Amca, anlaşılan Gazi’yi sen çok seviyorsun, bana azcık O’ndan söz eder misin?” diye sorunca Nubar: “Evladım, sen O’nu iyi tanımalısın. O iyi bir insandı, çocukları çok severdi, kendi milletini sevdiği gibi, başka milletlere karşı son derece saygılıydı. Bak, ben sana, O’nunla yaşadığım ve unutamadığım bir anıyı anlatayım. 1927 yılında Gazi İstanbul’a gelmişti. Bu, O’nun Cumhurbaşkanı oluşundan sonra şehrimize ilk gelişiydi. Dolmabahçe Sarayı’nın 71 numaralı odası O’nun ikâmeti için hazırlanmıştı. Nihayet bir gün, o dönemde piyasanın isim yapmış Türk Musikisi hanende ve icracılarını dinlemeyi arzu etmiş olduğundan hepimiz saraya çağırılmıştık. O grupta benden başka Safiye Ayla ve eşi Şerif Muhittin Targan, İsmail ve Kadri Şençalar kardeşler, Tanburi Selahattin, Şükrü Tunar ve daha birçok sanatkâr bulunuyordu. Konserden önce Gazi, her birimizle tek tek tanışmak istemiş, isimlerimizi sormuştu; heyecanlıydık. Bu arada sıra bana gelmişti. Gazi ‘Çocuk, senin ismin?’ diye sorunca: ‘Nubar, Paşam’ diye cevap vermiştim. Gazi Hazretleri nafiz bakışlarıyla ve merakla: ‘Nubar, sen ne milletsin bakayım?’ diye sorunca da, hiç çekinmeden: ‘Ermeniyim Paşam’ demiştim. Bunun üzerine: ‘Nubar, tebrik ederim seni’ deyip beni alnımdan öptükten sonra, o anda orada hazır bulunan herkesin işitebileceği şekilde sözlerine şunları eklemişti: ‘Öyleleri var ki esas hüviyetlerini açıklamaktan çekinirler veya örtbas etmeye çalışırlar, halbuki o gibilerin, kendi milletine faydası olmayanın başka milletlere hiç faydası olamayacağını bilmeleri lazımdır’. Yavrum, işte Gazi bu anlamda bir milliyetçiydi…”
Belleğimden hiç silinmeyen Nubar Amca’nın bu ilginç anısını tam 31 yıl sonra, 1975 yılının bir yaz gününde, bir arkadaşımla beraber, Florya’daki evinde ziyaret ettiğim Kadri Şençalar’dan ikinci kez dinledim. Şençalar, duygulu anlatışıyla etkisinde kaldığı söz konusu olayı bütün ayrıntılarıyla bana anımsatmış oldu…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 10 Kasım 1988