Kâzım Özalp’in Atatürk Anıları, Üniversite Reformu
Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u aldığında, din bilimleri yanında bazı fen bilimlerini de okutan yüksek dereceli bir külliye kurmuştu. Osmanlılar döneminde zaman zaman bazı yüksek dereceli eğitim kuruluşları da kuruldu. 1800’lü yılların birinci yarısında tıbbiye, ikinci yarısında Darülfünu’nu Osmanî kurulmuştu.
Cumhuriyet döneminin başlangıcında İstanbul Darülfünu’nu Tıp, Hukuk ve Fen fakültelerinden meydana geliyordu. Bunun dışmda yüksek dereceli öğretim yapan İstanbul’da Yüksek Mühendis Mektebi ile Mülkiye Mektebi, Ankara’da Hukuk Mektebi vardı. İstanbul Darülfünu’nun, memleketin yüksek öğrenim görmüş kişilere duyulan ihtiyacını yeterince karşılayamadığı anlaşılıyordu.
Darülfünun kendisinden beklenen varlığı ve hizmeti gereği gibi göremiyordu. Mustafa Kemal Paşa, ilerde kurulacak yeni yüksek dereceli eğitim kuruluşlarına yeterli öğretim elemanlarının sağlanabilmesi ve daha iyi eğitim yapılabilmesi için bir üniversite reformu yapmayı düşünüyordu. İstanbul Darülfünunu’nda Hukuk ve özellikle Tıp fakültelerinde birer otorite olan bazı hocalar vardı. Tıp Fakültesi hocalarından bazıları, Mustafa Kemal’in doktorları olarak zaman zaman kendisi ile görüşmek imkanını buluyorlardı. Neşet Ömer ve Akil Muhtar gibi tanınmış profesörler Ankara’ ya geldiklerinde, bizlerin de sağlık durumlarımızı kontrol ederlerdi.
Neşet Ömer Bey’le Akil Muhtar Bey Ankara’ya bir gelişlerinde beni Meclis’te ziyarete geldiler. ”Üniversitede, bilimsel alanda yeterli, yabancı memleketlerde yapılan konferanslara katılarak tebliğler verebilen veya başka nedenlerle yabancı ülkelerde tanınan öğretim elemanlarının çok az olduğunu, üniversite öğretim kadrosuna nasılsa girebilen bazı kişilerin kısa zamanda profesör olmaktan başka bir şey düşünmediklerini, bu şartlar altında üniversitenin gelişeceğine, gün geçtikçe daha geri gittiğini, bu çöküşe bir çare bulunmasını, en kısa zamanda bir reforma gerek duyulduğunu” söylediler. Benden yardım rica ettiler. Kendileri ile beraber Başvekil İsmet Paşa’ya gittik. Konuşmalarımızı paşaya anlattım. İsmet Paşa “Birdenbire hangi elemanlarla bu işi yapabileceğimiz beni düşündürüyor. Zaten bu konu beni de aşar, Mustafa Kemal Paşa ile görüşelim” dedi. “Konu üzerinde biraz çalışayım, hazırlık yapayım, sonra Çankaya’ya anlatırım” diyordu.
Bu arada Çankaya’da sofrada bir olay meydana geldi. Bir gece yemekte üniversite hocalarından iki misafir vardı. Sofrada, misafirlere ikram edilmek üzere, üzerinde “Gazi Mustafa Kemal” amblemli hususi sigaralardan daima bulunurdu. Misafir hocalardan bir tanesi, sigara alırken kutudan 3-4 tane alıyor, birini yakıyor, diğerlerini cebine atıyordu. Bu hareketi sofrada bulunanlardan görenler olmuştu. Durum Paşanın da gözünden kaçmamıştı. Bu gibi durumlarda paşanın çok hassas olduğunu bildiğimden yeni bir olay bekliyordum. Yemek bittikten sonra paşa garsonu çağırdı ve yüksek sesle “Anlaşılan hocamız hatıra toplamaya meraklıdır. Zahmet etti biraz sigara topladı. Açılmamış bir kutu getir, hocanın cebine koy, cebindekileri de çıkart, onlar orada ezilmiş ve cebi kirletmiştir” dedi.
Biraz sonra sofra tatsız bir hava ile dağıldı. Bu olay Mustafa Kemal Paşa’yı çok üzdü ve düşündüğü üniversite reformunun çabuklaştırılmasına sebep oldu. Paşa, ”Bu gibi yenilikler yapılırken bazen istenilen şekilde olmayabilir. Kayırılanlar olabilir, üniversite içersine başka yetersiz elemanlar sızabilir. Bu sebeple çok tarafsız olmalıyız, kıymetli elemanları yerlerinde bırakırken, yetersizleri iyi ayırabilmeliyiz“ diyordu.
Hitler Almanyası’nda, milliyetçi görüşlerle bazı profesörler üzerinde baskı rejimi uygulanıyordu. Özellikle Musevi asıllı çok değerli bilim adamları Hitler Almanyası’ndan kaçmayı planlıyorlardı. Bazıları ile temasa geçildi ve buraya gelmeleri sağlandı. Yabancı profesörlerin de katılmasıyla, tarafsız çalışılarak, genelde beğenilen bir ayıklama yapıldı. 1 Ağustos 1933’te İstanbul Darülfünunu’nun yerini, İstanbul Üniversitesi aldı.
Kaynak:Atatürk’ten Anılar, Kazım Özalp – Teoman Özalp, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mart 1998 ISBN: 975-458-042-2