Kâzım Özalp’in Atatürk Anıları, Şeyh Sait İsyanı ve Takriri Sükun Kanunu

Şeyh Sait İsyanı ve Takriri Sükun Kanunu

Cumhuriyet’in gelişmelerine karşı olanlar yaptıkları menfi propagandalara, bazı gazetelerin de katılmasıyla halkın fikrini karıştırıyorlardı. Doğu vilayetlerinde benzer propagandalar başka şekil alarak isyan hareketlerine dönüşmüştü.

Şeyh Sait, din adına ayaklanarak etrafına çok sayıda adam topladı. Bunlar arasında Kürtlük davasını da güdenler vardı. Bazı kazalara hatta vilayet merkezlerine saldırdılar, kaymakamları, müdürleri ve bazı memurları iş başından uzaklaştırarak yerlerine kendi adamlarını getirdiler. Jandarmayı yer yer tesirsiz durumda bıraktılar. Bir çeşit, idareyi ellerine almışlardı. Hükümet ayaklanma olan yerlere mühim askeri kuvvetler yolladı ve zorlu çarpışmalardan sonra isyanlar bastırıldı. Şeyh Sait ve çok sayıda asi adamı yakalandı. Mustafa Kemal Paşa, kaçanlar ve saklananlar bulunmadıkça ve bunlar cezalandırılmadıkça, olayların tamamen durmayacağını ve tekrar edeceğini söylüyordu.

Bir gün, Büyük Millet Meclisi’nde benim odamda Başvekil Fethi Bey’e, ”İsyan edenler ve onları teşvik edenler hakkında neler yapılacağını” sordu. Fethi Bey “Asiler ve tahrikçiler Divanı Harbe yollanacaklar ve suçlarının derecesine göre cezalandırılacaklardır” diye cevaplandırdı. Bu cevap Kemal Paşa’yı tatmin etmemişti, ”Bu fesat yalnız Şeyh Sait ve onun gafil taraftarlarının işi değildir, asıl tahrikçiler memleketin değişik yerlerinde saklanmışlardır, buna göre tahkikatı genişletmek lazım gelmez mi?” dedi. Fethi Bey “Fevkalade tedbirlere lüzum görmüyorum, müsaade ederseniz istifa edeyim” diyordu. Bu cevaba Kemal Paşa’nın canı çok sıkılmıştı. Eski arkadaşını kırmak istemiyordu, ancak konuya Fethi Bey’den daha fazla önem veriyordu. “Bu şekilde istifa olmaz, içerde ve dışarda değişik şekilde manalandırılabilir. Fırka grubuna gidiniz, fıkirlerinizi söyleyiniz, karşı görüşte olanlar da fikirlerini söylesinler, tartışınız. Grup ekseriyeti ne karar verirse o uygulanır” dedi. 

Ertesi gün fırka grubu toplandı. Vekiller Heyeti üyeleri bile ikiye ayrılmışlardı. Mebuslar ayrı görüşü paylaşıyorlardı. Büyük tartışmalar oldu, Fethi Bey görüşlerinde ısrar ediyordu. Bir grup mebus tarafından hazırlanan takrir, Meclis’te tartışmaları takip eden Mustafa Kemal Paşa’ya gösterildi. Takrirde, “Hadise umumidir ve irticaidir” diye yazılmıştı. Kemal Paşa da bu görüşteydi, ancak yazıda bazı tashihler yaptırdı. Takrir gruba sunuldu ve az bir oy farkıyla kabul edildi. Mustafa Kemal Paşa daha büyük bir fark bekliyordu, hayretini gizleyemedi ve bana dönerek “Çok zor bir celse atlattık, önümüzde zor günler olabilir” dedi.

Grubun kararı üzerine Fethi Bey Başvekillikten 2 Mart 1925’te istifa etti. O günlerde İstanbul’da bulunan İsmet Paşa acele Ankara’ya davet edildi ve Başvekilliğe getirildi. Yeni kurduğu hükümete eski hükümet üyelerinden Fethi Bey’in görüşünde olanlardan hiçbirini almadı. Şükrü Kaya ve Saraçoğlu Şükrü beyler Vekiller Heyeti dışında kaldılar.

İsmet Paşa ilk işleri arasında, Takriri Sükun Kanunu’nu hazırlatarak Meclis’e getirdi. Kanun kabul edildi ve o bölgede İstiklal Mahkemeleri kurularak faaliyete başladılar.

Kaynak:Atatürk’ten Anılar, Kazım Özalp – Teoman Özalp, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mart 1998 ISBN: 975-458-042-2