Kâzım Özalp’in Atatürk Anıları, Harbiye ve Erkânı Harbiye Sınıflarında
Harbiye ve Erkânı Harbiye Sınıflarında
1899 yılında Mustafa Kemal İstanbul’a Harp Okulu’na gitti. Bir yıl sonra ben de aynı okula gittim. Böylece arkadaşlığımız tekrar başladı. Manastır İdadisi’nden Harbiye’ye gelenler tatil günlerinde genellikle Babıali’deki Stefan’ın kıraathanesinde veya Sirkeci’deki Yani’nin kahvehanesinde buluşurlardı. Buralardaki sohbetlerimiz önceki yıllara göre daha anlamlı ve tartışmalı olurdu. Tavladan başka, imkân bulduğumuz için bilardo da oynamaya çalışırdık.
Subay çıktıktan sonra Erkânı Harbiye sınıflarına devama başladık. Derslerin dışında memleket meselelerini tartışmayı her fırsatta düşünüyorduk. Napolyon’un meşhur bir sözü vardır, “Her neferin çantasında bir mareşal asâsı hayâli olmalıdır” der. Biz askeri idadi sınıflarında okurken, askerliğin son merhalesine kadar ulaşmayı düşünürdük. Memlekete faydalı hizmetler yapmalıydık. Tarih derslerinde bize anlatılan Roma’nın çöküşü sebeplerini o zamanki devlet idaremizle kıyaslar, çökme halinde olduğumuz sonucuna varırdık. Kötü idareyi değiştirmek lâzım geldiği düşüncesindeydik. Subay çıktıktan sonra gelişen olaylar karşısında düşüncelerimiz daha güçlenmişti. Gizli olarak Fransızca Temps ve Matin gazetelerini sağlıyor ve okuyorduk. Voltaire’in, Victor Hugo’nun Türkçeye çevrilmiş eserleri, Namık Kemal’in ve Abdülhak Hamit’in şiirleri gizlice sağlanmakta, fikirler tartışılmakta idi. Vatanın kötü durumunu ele almak, kurtuluş çarelerini düşünmek, tartışmak zorunluluğunu duyuyorduk. Sultan Hamit’in aleyhindeki bütün konuşmalar çok gizli yapılırdı.
Mustafa Kemal Erkânı Harbiye üçüncü sınıfında arkadaşlarıyla muhtaç talebelere yardım maksadıyla bir yardım sandığı kurdu. Sınıfta bulunan hafiyelerden biri bu sandığın Jöntürklere yardım maksadıyla kurulduğunu jurnal etmişti. Tahkikata başlandı ve sandık dağıtıldı. Bu arada Mustafa Kemal Erkânı Harbiye sınıflarını bitirerek kurmay yüzbaşı olmuştu. Ancak, sandığı kuranlardan biri olduğundan, Harbiye Nezareti’nde Bekir Ağa Bölüğü’ne götürüldü. Önceden yakalanabilecekleri ihtimalini düşündüklerinden, gizli çalışmışlar ve hiç delil bırakmamışlardı. Bu sebepten kendisini mahkum edemediler. Onu Beşinci Ordu’ya tayin ederek Şam’a yollamayı uygun gördüler. Halbuki genel olarak Erkânı Harp subaylarını okuldan çıktıktan sonra, siyasi hayatın canlı bir yeri olan Selanik’e yollarlardı. Mustafa Kemal Şam’a gittikten sonra bir süre görüşme imkânı bulamadık.