Kara Gün, Cemal Refik, Akşam

Kara Gün, Cemal Refik, Akşam, 14 Kasım 1938
 
İstanbul’un semasını kaplayan kara bulutlar, derin bir matemin kara habercileri gibi şehre çullanıyorlar… Ufuklardan yükselen ağır bir kâbus perdesi etrafa yayılıyor. Bu anda, Türklük manzumesinin nâzımı, Türkün güneşi, Türklük fezasından çekilmiş bulunuyor. Ve şems manzumesi de O’nun matemine bürünüyor. Gökyüzü, dokunsan boşanacak gözlerle tabiatın bu gadrine utanarak bakıyor. 
 
Bir anda şehrin üzerinden bir matem silindiri geçti. Bütün çehrelerde derin bir matemin elemli izleri göze çarpıyor. 
 
Yürüyorum… Her taraf bu kara günün yasına bürünmüş. Sokaklarda grup grup toplananlar, gönüllerinden taşan şeyleri anlatmak için birbirlerine sokuluyorlar. Dudaklar kımıldanıyor. Fakat, bu kımıldanış, bir titremeden ibaret kalıyor. Sesler, hançerelerde birer hıçkırık halinde boğuluyor. Gönüllerin bütün ifadesi göz pınarlarında toplanan iri damlalar halinde dökülüyor. Hıçkırıklarla sarsılan bir bayan, kızarmış gözlerini siyah önlüğünün eteğiyle silen mini mini yavruyu susturmaya uğraşıyor. Fakat nafile… Onu susturamadığı gibi kendi de gözyaşlarını zaptedemiyor. Hıçkırıklar, gözyaşları biribirine karışıyor. . 
 
Yürüyorum… Büyük mucizeyi emanet alan nesil, orta, yüksek tahsil gençliği yer yer toplanmışlar, kara haberle kararan gazete sayfalarını gözyaşlarıyla ıslatıyorlar: Bu hıçkırıklarda, bu gözyaşlarında iki türlü mâna var: Öksüzlük acısının ifadesi yanında, aziz ölünün kendilerine emanet ettiği büyük esere, Türk Cumhuriyetine bağlılık ve sadakat yeminini tekrarlayan vakur bir eda da göze çarpıyor. 
 
Gece… İlk matem gecesi… Sönen bir nur sağnağı üzerine çöken ilk karanlık…Her taraf derin bir mezar sessizliğine gömülmüş. Perdeleri çekilmiş pencerelerin ardından arasıra radyosunun boğuk sesi duyuluyor: Kara haber bütün dünyaya yayılıyor. Ve, kesik homurtular, hıçkırık sesleriyle boğuluyor. 
 
İşte bu kara gün ve gecede İstanbul hayatı ve işte Türk’ün en kara günü ve en kara gecesi…