İstiklal Mahkemesinin Astığı Adamın Oğlu
İSTİKLAL Mahkemeleri yine gündemde… Filmler çekiliyor, bu mahkemenin kararıyla asılanların, idam edilenlerin sayısı, açık artırmaya çıkarılarak, yüzbine kadar yükseltiliyor, bilen, bilmeyen herkes konuşuyor. İstiklal Mahkemesi kararıyla asılanlardan biri de ittihatçıların Maliye Nazırı Cavid Bey’dir. Ve Cavid Bey’in oğlu da hukukçu ve yazar Şiar Yalçın’dır… Babası asılan bir evladın malum çevrelerce gündeme getirilen İstiklal Mahkemeleri konusundaki görüş, düşünce ve yanılgılarını öğrenmek her halde hem ilginç, hem de ibret verici olacaktır.
MAKSAT ATATÜRK’Ü KÖTÜLEMEK
Şiar Yalçın, “Abes ve haince…” başlığını koyduğu yazısında (Cumhuriyet – 2 Mart 1994) şöyle diyor:
“İstiklal Mahkemesi’nce mahkum edilmiş olan İzmir suikastı sanıklarının itibarlarının iadesi hakkında Refah Partili milletvekillerinin teşvikiyle TBMM’ye verilmiş olan önerge, tek amacı milletimizin kurtarıcısı, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü kötülemek, düşmanlarını desteklemek ve yüceltmekten ibaret olan gayriciddi, abes ve haince bir teşebbüstür. İçinde yaşadığımız istikrarsız siyasi ortamda nifak yaratmış, Atatürk ilke ve devrimlerine gönül vermiş milyonlarca kişiyi rahatsız etmiş, kin ve nefret tohumları saçmış ve tehlikeli olabilecek gelişmelere yol açmıştır. Ama belki de aslında olayın o kadar abartılacak bir yönü yoktur. Malum şahısların Atatürk’e ve laik Cumhuriyete düşmanlıkları zaten herkesçe bilinmekte ve büyük çoğunluk tarafından lanetlenmektedir. Ama sureti haktan görünerek, insan hakları, adil düzen, zulme başkaldırma, din özgürlüğü gibi kisveler altında halkı aldatmak amacıyla verilen bu önergenin temas ettiği konu aydınlatılmalıdır ki, bilmeyenler işin iç yüzünü öğrensinler…
İADEİ İTİBAR
Bir kere Türk Ceza Hukuku’nda iadei itibar diye bir müessese yoktur, iadei muhakeme ve memnu hakların iadesi vardır, ama onun da burada ayrıntılarına giremeyeceğimiz koşulları karşısında bu hükümlerin İstiklal Mahkemesi tarafından mahkum edilmiş ve bugün hepsi ölmüş olan kimselere tatbikine olanak yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yargıyı ilgilendiren bu konuda soruşturma ve araştırma yapması ve mahkumların, itibarlarının iadesine karar vermesi de hukuken mümkün değildir. Gerçi suikast davasında İstiklal Mahkemesi’nce gıyaben 10 yıl kalabentlik cezasına mahkum edilmiş olan Rauf Orbay 1935’te Türkiye’ye döndüğü zaman bir askeri mahkeme tarafından aklanmıştı, ama orada sanığın gıyaben mahkum edildiği bir suçtan yeniden yargılanması söz konusuydu, yani koşullar çok farklıydı. Menderes, Zorlu ve Polatkan hakkında TBMM tarafından verilen karar ise bambaşka bir meseledir ve bunun meşrutiyeti (lejitimitesi değilse bile legalitesi yani yasallığı) çok tartışmalıdır.
BABAMI SUÇSUZ YERE ASTILAR
Kaldı ki, yürürlükteki mevzuatımız böyle bir muameleye cevaz verse bile, aradan geçen bunca yıldan sonra yeni deliller elde edilmesi ve bunlara göre mahkumiyet kararlarının iptali nasıl mümkün olabilir. Bütün bunlar ham hayalden ibarettir. Fakat benim burada üstünde durmak istediğim bir başka nokta var. Suikast teşebbüsünün başlıca manevi faili, ceza hukuku tabiriyle azmettireni sıfatıyla Ankara istiklal Mahkemesi tarafından idama mahkum edilerek asılan ve bugün 2. Cumhuriyetçi liberaller ve demokratlar(!) tarafından göklere çıkarılarak ülkülerine bayrak edilmek istenilen İttihat ve Terakki Partisi’nin ünlü Maliye Nazırı Cavid Bey(babam) gerçekten suçsuz yere asılmıştır ve bunun böyle olduğu bugün aşağı yukarı bütün ilgililerce kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu haksız karardan dolayı Atatürk ve İnönü’nün de üzüntü duydukları yaygın bir rivayettir. Gerçekten de, mahkeme kararında ve bugün TBMM arşivlerinde bulunan dava dosyası münderecatında babamın bu haince teşebbüse şu ya da bu şekilde iştirak ettiğine bundan haberi bulunduğuna dair en ufak bir kanıt yoktur. Ama İstiklal Mahkemeleri, bilindiği gibi, Meclis tarafından kurulmuş ve Meclis adına hüküm vermiş olan olağanüstü mahkemelerdi. Kanunlara göre karar verirlerdi ama normal muhakeme usulünü uygulamazlardı ve hükümlerinin ne temyizi vardı, ne de idam kararlarının Meclis tarafından infazına karar verilmesi söz konusuydu. Zaten babam ve öteki bazı eski itti hatçılar (Dr. Nazım, Nail ve Hilmi Beyler) hakkındaki idam kararları suikasta katıldıklarına dair aleyhlerinde ciddi kanıtlar ve çoğunun açık ikrarları bulunan sanıkların mahkum edilip asıldıkları İzmir’de değil, o davadan tefrik edilerek aynı mahkeme tarafından kısa bir süre sonra Ankara’da görülmüş olan dava sonucunda verilmiştir.
İKTİDAR HESAPLAŞMASI
Bu dava ise suikast suçunun manevi faillerinin geri kalanlarında kanıtlarıyla meydana çıkarmak amacından çok, sanıkların -özellikle babamın – siyasal geçmişini, yani memleketi felakete sürüklediği iddia edilen İttihat ve Terakki içindeki rolünü ve faaliyetlerini yargılamak ve bir yerde yeni iktidarın eski iktidardan hesap sormasını ve son kalıntılarını tasfiye etmesini sağlamak amacına yönelmişti. Kısacası Cavid Bey’in ve daha bir kaç kişinin ama karakteri, mizacı, her türlü iftira ve şiddete karşı olması bakımından özellikle Cavid Bey’in Atatürk’e düzenlenmek istenilen suikast ile hiçbir alakası olmadığı kesin gibidir. Hiç değilse ben kendi hesabıma babamın kamu vicdanında ve tarih önünde beraat etmiş olduğuna inanıyor ve bu itibarla da iadei muhakeme ya da itibarın iadesi gibi bir yasal prosedüre -mümkün olsa bile- gerek görmüyorum. Şunu da belirtelim ki, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının ve bu arada fanatik ittihatçıların bir iddiasına göre, İzmir suikastı tamamen bir komplo, bir muvazaadır ve siyasi polis(Gestapo) tarafından tezgahlanmıştır! Hayali sanıklar kandırılmış, sahte itiraflar elde edilmiş ve 15, 20 kişi tamamen suçsuz olarak asılmıştır! Bu bir deli saçması, bir hezeyandır. İzmir suikastı hazin fakat somut bir gerçektir ve evveliyatı vardır. Bunu bir başka yazımda belirteceğim. Allah, bu önergeyi verenlerin, Atatürk’e dil uzatanların, hele ona ve namuslu ailesine en şeni ve pespaye iftiralarda bulunmaktan çekinmeyenlerin günahlarını affetsin!”
Hep sorulur “Aydın kime denir?” diye…
İşte aydın, buna denir, babasının haksız yere asıldığına inanmış olsa bile, bunu bahane ederek Cumhuriyet’in kurucusuna ve kurucularına dil uzatanların günahkar olduğunu söyleyene aydın denir. Çeyrek porsiyon “enteller”e değil!
Hasan Pulur