Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Sivas seyahati sırasında, soldan sağa: Recep Zühtü Soyak, Hasan Rıza Soyak, İsmail Hakkı Tekçe, Atatürk, Kılıç Ali, Şükrü Kaya, Falih Rıfkı Atay, 18 Kasım 1930

İsmail Hakkı Tekçe’nin Hayatı

İsmail Hakkı Tekçe, 18 Haziran 1892 Perşembe günü İstanbul Üsküdar Bakkal Sokak 12 numaralı evde doğdu. Babası Binbaşı Rusçuklu Mehmet Efendi, annesi ise Firdevs Hanım’dı. Babası da kendisi gibi bir askerdi. İsmail Hakkı Bey’in, Zeliha Mediha ve Hatice adında iki kız kardeşi vardı. Babası Mehmet Efendi 24 Ocak 1919 tarihinde 58 yaşında, annesi ise 18 Mart 1969’da 106 yaşında vefat etti. İsmail Hakkı Bey’in çocukluğu, babasının da asker olmasından dolayı katı disiplin ve kurallar çerçevesinde geçti. Babası tarafından daha çocukken tam bir asker olarak yetiştirilmekteydi.(1)

İsmail Hakkı Bey, uzun yıllar evlenmedi. Kesin tarihi bilinmemesine rağmen 1930’un sonlarına doğru Emine Saniye Hanım’la evlendi ve bu evlilikten Türkan isminde bir kızı oldu. Üsküdar’daki nüfus kayıtlarında Emine Saniye’den boşandığı, daha sonrada Fatma Behin Hanım’la evlendiği görülmekteydi.(2)

Eğitim ve öğretim hayatına İstanbul’da başlayan İsmail Hakkı Bey, ilk olarak Mahalle Mektebi’ne kaydoldu. Mahalle Mektebini bitirdikten sonra Paşa Kapısı ve Topkapı Rüştiyelerinde okudu. 1910 yılında Kuleli’ye girdi. Buradan 27 Temmuz 1912’de piyade subayı olarak mezun oldu ve 10. Kolordu Komutanlığı emrinde ordu saflarına katıldı.(3)

Soldan: Salih Bozok, Atatürk, İsmail Hakkı Tekçe ve Muzaffer Kılıç

Piyade subayı olarak ordu saflarına katılan İsmail Hakkı Bey, kolordu merkezi olan Erzincan’a ulaşmasından hemen sonra geçici olarak 10. Kolorduya bağlı 31. Fırkanın emrine verildi. İsmail Hakkı Bey, Erzincan’da göreve başlamasından yaklaşık bir buçuk ay sonra Balkan Savaşı’nın çıkması sonucunda gönüllü olarak savaş cephesine naklini yaptırdı. İsmail Hakkı Bey, 25 Ekim 1912’de 10. Kolordu 30. Fırka emrinde Gelibolu ve Bolayır’da Bulgarlar ile çetin mücadelelere girişti. Balkan Savaşı sırasında Gelibolu’da Genelkurmay Birinci Şube Müdürü olarak çalıştı. Balkan Harbi’nde Büyük Derbent civarında emrine verilen 100 kişilik bir kuvvet ile eşkıya takibinde bulunarak eşkıyayı dağıtmakla görevlendirildi. 1913 Aralık ayında fırka terhisi için Gelibolu’ya döndü ve buradan terhis edildi. Temmuz 1914’te genel seferberliğin ilanı üzerine Tedarik-i Vesait-i Nakliye Komisyonu’na aza tayin edildikten sonra Doğu Cephesi’ne gönderildi. 9 Aralık 1914’te Erzurum-Pasinler çevresinde kale boğazı saldırılarını gerçekleştirdi. Sarıkamış Muharebelerine katıldı. Cevizlik civarında eşkıya takibinde bulunduktan bir süre sonra 3. Kafkas Fırkası emrine verildi. Buradan da komutanlığını Deli Halit Paşa’nın yaptığı 19. Fırka Erkân-ı Harbiye 1. Şubesinde görevlendirildi.(4)

Ardahan’da 8. Alay İkinci Bölük Komutanlığı yaparken Mustafa Kemal Paşa’ya Refakat Subayı olarak görevlendirilmek üzere komutanı olan Halit Paşa tarafından özel olarak seçildi ve eline bir mektup verilerek 16 Mart 1920 günü Kuzeydoğu Anadolu’daki birliğinden Karadeniz yoluyla İstanbul üzerinden Ankara’ya gitmesi emredildi.(5)

18 Nisan 1920’de görevine başlayan İsmail Hakkı Bey, bu tarihten itibaren 18 Temmuz 1920’ye kadar Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında “Refakat Subayı” olarak görev yaptı. 18 Temmuz 1920’de Muhafız Takımı’nın kurulmasından 10 Kasım 1938’e kadar Muhafız Takımı Komutanı olan ve Mustafa Kemal Atatürk’e hizmet eden İsmail Hakkı Bey, Muhafız Takımı’nın kurucusu ve ilk komutanıydı. Ankara’da Muhafız Takımı, bölüğü, taburu, kıtaatını ve en sonra alayını kurup en uzun süre Muhafız Alayı Komutanlığı görevini yaptı. Mustafa Kemal Atatürk’ün hemen hemen bütün seyahatlerine katıldı.(6)

İsmail Hakkı Tekçe Çatalca’da

İsmail Hakkı Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın emirlerini hiç tereddütsüz yerine getiren bir muhafızdı. Gerek cephede gerekse cephe gerisinde olsun kendisine verilen görevleri layıkıyla yerine getirirdi. Bütün fedailer gibi gözü kara birisiydi. Mustafa Kemal’in yanında göreve başladıktan sonra ondan başka üst tanımadı ve kendisine emir verildiği zaman hiç çekinmeden ölüme gidebilen birisiydi.(7)

İsmail Hakkı Bey, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanı İsmet İnönü döneminde de Muhafız Alayı Komutanlığı görevinde kaldı. İsmail Hakkı Bey’in rütbesi 1942 yılında Tuğgeneralliğe yükseltildi ve 1951 yılında Tümgeneral olarak emekli oldu.(8)

Emekli olduktan sonra 15 Mayıs’tan 15 Kasım’a kadar Kandilli ’de 15 Kasım’dan 15 Mayıs’a kadar da Şişli’de “Atamın” adını taşıyan apartmanında geçiren İsmail Hakkı Bey’in düzenli bir günlük hayatı vardı. Her sabah erken kalkar yürüyüşe çıkardı. Her ayın 9’unda Muhafız arkadaşlarıyla her ayın 27’sinde de sınıf arkadaşlarıyla toplanırdı. Futbol maçlarını hiç kaçırmazdı ve koyu Beşiktaşlıydı. İsmail Hakkı Bey, futbol meraklısı olmasına rağmen hiç futbol oynamamıştı. Gençliğinde tenis, bisiklet, ata binmek ve kayak yapmak gibi spor faaliyetleriyle ilgilenmişti.(9)

İsmail Hakkı Bey aşırı disiplinliydi ve temizliğe çok dikkat ederdi. Bununla birlikte spora da çok düşkündü. Zihni Sezer, komutanı İsmail Hakkı Bey için disiplin kadar sporun da aynı öneme sahip olduğunu şu sözüyle dile getirmekteydi:

“Komutanımın üzerinde durduğu şeyler şunlardı; disiplin, spor, temizlik ve emir tekrarı.”(10)

İsmail Hakkı Bey’in oldukça düzenli ve kurallarla dolu bir yaşamı vardı. Ancak bu aşırı kuralcılık, tedavisi mümkün olmayan bir asabiyet hastalığına yol açmıştı. Bu hastalık bazen öyle bir hal almaktaydı ki iradesini kaybettirecek dereceye varırdı.(11)

İsmail Hakkı Tekçe’nin emekliliğinde muhafız taburunu ziyareti

1936 yılı Nisan ayında Mustafa Kemal Atatürk’ün güvenliğinden sorumlu Basri isimli bir polis memuruna selamlaşma hassasiyeti yüzünden ağır hakaretlerde bulunduğu ve tartakladığı hatta polis memurunun bu darp olayından dolayı 15 gün istirahat raporu aldığı bilinmektedir. Ayrıca bu olay üzerine Ankara Emniyet Müdürlüğü ile küçük bir kriz yaşandığı tutanaklara geçmiştir. Bu olay tutanaklarda şu şekilde anlatılmaktaydı:

9 Nisan 1936’da Muhafız Kıtaatı Komutanı İsmail Hakkı Bey tarafından bir polisin dövüldüğüne dair Ankara Valiliği’nden alınan raporlar Dâhiliye Vekili tarafından başbakana sunuldu.(12)

9 Nisan 1936 Perşembe günü saat 17.00 sıralarında Mustafa Kemal Atatürk’ün Orman Çiftliğini teşrifleri esnasında geçit noktası civarında yolun emniyetini sağlamak için vazife başında bulunan Cumhurbaşkanlığı maiyet kadrosundan motosikletli 205 numaralı polis memuru Basri, oradan geçen Muhafız Alayı zabıtanına resmi selam vermemesinden dolayı Alay Garnizonunda Muhafız Alayı Komutanı İsmail Hakkı Bey tarafından dövüldüğü hakkında ilgili memurlardan alınan raporlar valilik tarafından Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’ya bildirildi.(13)

205 numaralı polis memuru Basri’ye, ciddi şekilde yaralandığı için 15 günlük istirahat verildi ve 15 gün sonra tekrar muayene yapılacağı bu süre içinde dinlenmesi gerektiği belirtildi.(14)

Oysa Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa ve Başbakan İsmet Bey vazife başında polis amir ve memurlarının vazifelerini iyi yapabilmeleri için selam resmi ile meşgul olmamalarını tensip etmişti. Sırf selam resmi yapmak üzere müfreze halinde çıkarılan polis kıtası istisna olmak üzere nöbette, noktada, seyri seferde, devriyede ve vazifeye giderken üniformalı polis amir ve memurlarının vazifelerini iyi görebilmeleri için selam ifasıyla mükellef olmadıkları Dâhiliye Vekili tarafından belirtilmişti.(15)

Bu yazışmalardan sonra İsmail Hakkı Bey bu memurun alay zabıtanı tarafından kendisine selam vermesi ihtar edildiği halde vermediği için tabur komutanından özür dilemek ve elini öpmek için karargâha gönderilmesini istedi. Polis memurunun karargâha giderek İsmail Hakkı Bey’den özür dilemesinden sonra olay kapandı.(16)

Aşırı disiplin, kurallara istisnasız bağlılık ve programlı yaşam İsmail Hakkı Bey’in askerliği ne kadar sevdiğinin göstergesiydi. O emrinde olduğu komutana sonuna kadar itaatkâr ve bağlıydı. Emri altındaki erlerden de aynı davranış tarzını beklemekteydi. Bütün bunlar onda çok sağlam bir ekipçilik ruhu doğurmuştu. Kendi ekibiyle bütün meslek hayatı boyunca çok sıkı bir bağı vardı ve bu bağ emeklilikten sonra da devam etmişti. Onun bu konudaki hassasiyetini emrindeki askerlerinden Zihni Sezer bir anısın da şöyle anlatmıştır:

“Sayın İsmail Hakkı Tekçe, emeklilik döneminde de eski muhafızları bir araya getirerek muhafızlık ruhunu idame ettirmeye çok çalıştı. İstanbul’daki eski muhafızları bir araya getirmek için her ayın dokuzunda bir toplantı tertip edilmesini eski emir subayı olan benden istedi. Bu toplantıları, Sayın İsmail Hakkı Tekçe’nin ölümüne kadar kesintisiz tertipledim. Ölümünden sonra büyük bir boşluk husule geldi.”(17)

Sabri Yirmibeşoğlu ise “Askeri ve Siyasi Anılarım” adlı kitabında İsmail Hakkı Beyhakkındaki bir anısını şöyle anlatıyordu:

“Bir gün Emekli olan İsmail Hakkı Tekçe Ankara’ya gelmişti. İstiklal Savaşında Muhafız Takımı komutanı olarak Atatürk’ün en yakınında bulunmuş onun güven ve sevgisini kazanmış bir piyade subayı idi. Muhafız Takımı, İsmail Hakkı Tekçe terfi ettikçe bölük, tabur, kıta olmuştu. Kıta komutanlığından ayrıldıktan sonra Tümgeneralliğe kadar yükselmiş, ordumuzda isim yapmış hep örnek bir komutan olarak anılmıştı. Askerlikle ilgili pratik bilgisi yanında düzen ve tertip adamı idi. Askerin düdüğü, mendili, hüviyeti, kalemi, defteri hangi cebinde olacak belirler ve bunu arardı. O devirde dahi subayın ve astsubayın yıllık izin yapması gerektiğine inanır, subay ve astsubay izine çıkacağı gün izin kâğıdını masasının üzerinde bulundururdu. Muhafız Kıtaat Komutanı Kurmay Yarbay Nüzhet Bulca bir gün beni çağırdı. “Yarın İsmail Hakkı Tekçe Anıtkabir’e gelecek. Merasimle karşılanması uygun değil ancak sen bölükle eğitim yaparken tören duruşunda karşılarsın” dedi. Nüzhet Bulca, diğer bütün subaylar gibi İsmail Hakkı Bey’e büyük saygı duyuyordu. Teğmenliğinde Nüzhet Bulca, Orgeneral Cemal Tural ve Kemal Atalay gibi birçok generallere komutanlık yapmıştı. İsmail Hakkı Tekçe geldiği zaman onu bölükle karşıladım. Mozolede Mustafa Kemal Atatürk’e huşu içinde saygı duruşunda içten sevgi ve saygısını yerine getirdi. Çok heyecanlıydı. Bölük hala Anıtkabir de kule yanındaki koridorda kalıyordu. Fakat yatılı özel bir okul gibi tertip ve düzen bakımından mükemmel bir şekle sokmuştuk. Kendisine bölüğü gezdirmeyi teklif ettim. Aynen şöyle dedi: “Üzerim seni evlat!” Bunu şöyle yorumlamak mümkündü. Çok müşkülpesent, çok zor beğenen, iyinin iyisini, güzelin güzelini arayan mükemmelde sınır tanımayan fakat son derece babayani ve müşfik bir komutandı İsmail Hakkı Tekçe.”(18)

İsmail Hakkı Bey’in disiplinli ve kurallara bağlıolması yönünü yedek subay olarak emrinde görev yapan Vahap Okay da şu sözleriyle anlatmaktadır:

“İsmail Hakkı Tekçe, Atatürk’ün yanında yetişmiş, onun disiplin ve gidişini yöntemine sindirmiş, ödünsüz bir askerdi. Askeri disipline, talimatnameye gönül bağlamış ciddi bir komutan ve Türk ordusunda adını duyurmuş bir komutandı.”(19)

Hamdi Ülkümen de “Hümanist Atatürk” adlı eserinde İsmail Hakkı Bey hakkında şöyle demekteydi:

“İsmail Hakkı Tekçe, büyük bir asker idi. İçi Atatürk’e karşı sonsuz sevgi ve saygı dolu bir insandı. İlk Muhafız Alayı’nı kuran da oydu. Topal Osman’ın teşkilatı dağıtıldıktan sonra önce Muhafız Bölüğü, sonra Muhafız Taburu ve Muhafız Alayı meydana geldi. Atatürk bu koruma işinden çok rahatsız olurdu. Korunması için görevlendirilen özellikle Mehmetçik için içi sızlar dururdu. Bunu bana kaç kez söylemiştir. Hatta İsmail Hakkı Tekçe’ye bile “Ben bir yere giderken sen bu Mehmetçikleri ne diye yollara döküyorsun” demişti. Ama İsmail Hakkı Tekçe eminim canından da çok sevdiği Atatürk için kim ne derse desin gerekeni yapardı.”(20)

İsmail Hakkı Bey’in kuralcı ve programcı tarafının şahitlerinden birisi de emrindeki askerlerinden Vehbi Koç’tu. İsmail Hakkı Bey hakkındaki bir anısını şöyle anlatmaktaydı:

“Ankara’da Büyük Millet Meclisi 20 Nisan 1920’de açıldı… O sıralarda Mustafa Kemal Paşa’nın Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe idi. O kadar sözü geçen bir komutandı ki binbaşı olduğu halde general kadar hükmü vardı. Her dilediğinin yerine getirilmesini isterdi… Komutan İsmail Hakkı Tekçe sonradan general oldu. Şimdi emeklidir. Hâlâ kendisini gördükçe korkarım.(21)

İsmail Hakkı Tekçe, bir gün Muhafız Kıtasının bazı evraklarının matbaada basılmasını istedi fakat genel sekreter bunu kabul etmedi. Bunun üzerine çok sinirlendi. Meclis matbaasında askerlik yaşında kaç kişi varsa hepsini kayıtsız şartsız kıtaya çağırdı. Bende bunların arasında kıtaya gittim. Muhafız Kıta Komutanlığı istasyonda buğday ambarlarının olduğu yerdeydi. İlk askere gittiğim gün tanıdığım birinin aracılığı ile bir portatif karyola aldım başçavuştan rica ettik orada yattım. İsmail Hakkı Tekçe’nin saati ve dakikası yoktu, durmadan teftişe gelirdi. Bir gece üçüncü bölüğe geldi. Başçavuşun odasında benim portatif karyolayı görüp kimin olduğunu sordu. Öğrenir öğrenmez “Şimdi yukarıya nefer koğuşuna çıkacak orada kalacak” dedi. Beni derhal üst katta yanılmıyorsam yüz kişinin yattığı koğuşa götürdüler. Ottan yapılmış bir yatağa yattım. Bu koğuşta bir hafta uyuyamadım. Sigara kokusu, nefes kokusu, ayak kokusu, ter kokusu… Bir hafta sonra her şeye alıştım uyumaya başladım. İsmail Hakkı Tekçe, disiplinin yanında spora ve talime de çok dikkat ederdi. Arkadaşlarımla birlikte 1 yıl kadar kıtada askerlik yaptım çok ders aldım, çok şey öğrendim ve spor yaptım.”(22)

Mustafa Kemal Paşa ile İsmail Hakkı Beyarasındaki bağın Nisan 1920’den itibaren yani Refakat Subayı olması ile başladığını söyleyebiliriz. Bu dostluk hiçbir zaman bozulmadan her iki taraftan da sonuna kadar hiçbir halel getirilmeden devam ettirildi. Nihayetinde bu dostluk, Mustafa Kemal Atatürk’ün yakalandığı amansız hastalık ve arkasından gelen ölümle birlikte son buldu. İsmail Hakkı Bey, soyadı kanununun çıkmasından sonra “Tekçe” soyadını aldı . Uzun yıllar süren meslek hayatında Harp, Gümüş Liyakat ve Kıdem zamları taltiflerine layık görüldü. Emekli olduktan sonra sakin bir yaşam sürmeyi tercih eden İsmail Hakkı Bey 1968 yılında anılarını kaleme aldı ve anıları Milliyet Gazetesi’nde yayımlandı. 83 yıl ömür süren İsmail Hakkı Bey İstanbul’da 5 Ekim 1975 yılında hayatını kaybetti ve mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı’ndadır.(23)


Neşe DEMİR

Kaynaklar: (1) İsmail Akbal, Cumhuriyet’in Karanlık Yılları Derin Cinayetler, Timaş Yayınları, İstanbul 2014 s. 79-81.

(2) İsmail Akbal, a.g.m., s. 81.

(3) İsmail Hakkı Tekçe, Muhafızı Atatürk’ü Anlatıyor Emekli General İsmail Hakkı Tekçe’nin Anıları, Yay. Haz. Hasan Pulur, Kaynak Yayınları, İstanbul 2000, a.g.e., s. 9.

(4) İsmail Akbal, a.g.m., s. 80.

(5) Cumhurbaşkanlığı Tarihi 1923-2005, s. 443; İsmail Hakkı Tekçe, a.g.e.,s. 11.

(6) YURDAKUL, Yurdakul, Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar,(Cemal Kutay’ın Önsözüyle) Truva Yayınları, İstanbul 2009.,s. 125.

(7) İsmail Akbal, a.g.e.,s. 257.

(8) İsmail Hakkı Tekçe, a.g.e.,s. 9-10.

(9) İsmail Hakkı Tekçe, a.g.e.,s. 9-10

(10) İsmail Akbal, a.g.m., s. 82.

(11) İsmail Akbal, a.g.m., s. 82.

(12) Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030.10.88.582.5.

(13) Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030.10.88.582.5.

(14) Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030.10.88.582.5.

(15) Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030.10.88.582.5

(16) Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030.10.88.582.5.

(17) İsmail Akbal, a.g.m., s. 82

(18) YİRMİBEŞOĞLU, Sabri, Askeri ve Siyasi Anılarım, Kastaş Yayınevi İstanbul 1999, s. 127-128.

(19) İsmail Akbal, a.g.m., s. 81.

(20) ÜLKÜMEN, Hamdi, Hümanist Atatürk,Çağdaş Yayınları, İstanbul 1994,s. 27.

(21) İsmail Akbal, a.g.m., s. 82.

(22) Vehbi Koç, Hayat Hikâyem, İstanbul 1973, s. 33.

(23) İsmail Akbal, a.g.m., s. 97.