İsmail Cem Yazdı: Atatürk Ve Dış Siyaset
ATATÜRK döneminden bu günlere kalan en ilginç ve öğretici deney, herhalde, Mustafa Kemal’in dış siyaset alanındaki ustalığıdır. Başarılı bir taktisyen olarak yaptığı değerlendirmelerdir. Mustafa Kemal’in büyük özelliği olan gerçekçilik, kendini dış konularda açıkça belli etmiştir. Hattâ, izlenen dış siyaset, bazı noktalarda çok ileriki dönemlere bile ışık tutmuştur. Derin bir sezginin ürünü olan görüşler, geçerliğini uzun süre koruyabilmiştir.
Mustafa Kemal’in Millî Mücadele dönemindeki dış siyaseti, özünde, şu varsayıma dayanır: Osmanlı İmparatorluğunu yaşatacak, onun işgal altındaki topraklarını kurtaracak kuvvete, bağımsızlık savaşçıları sahip değildir. Böyle bir iddia, Batılı ülkeleri çok daha kesin şekilde karşıya almak olacaktır. Bunun yerine. Misak-ı Milli ile sınırlan çizilmiş topraklar uğruna mücadeleye girilmelidir. Bu değerlendirme, hem dış kuvvetleri bir ölçüde yumuşatacak hem de Türkiye’nin o anki gücüne daha uygun bir iddia, kazanılması daha mümkün bir savaş yaratacaktır.
Millî mücadelenin gelişmesi, bu varsayımın taktik yönündeki doğruluğunu ortaya koymuştur. Gerçekten, Mustafa Kemâl, Batılı kuvvetlerin uzantısı durumundaki Yunanlıları savaş alanında altederken, Avrupalıların doğrudan doğruya ve bütün ağırlıklarıyla savaşa girmelerini, usta manevralarla önleyebilmiştir. Dünya konjonktürünü çok iyi değerlendirmiştir. Sovyet İhtilâlinden ötürü zaten diken üstünde oturan ve Rusya’ya birlikler gönderip ihtilâlcilerle çarpışan Avrupa devletlerinin zaafından, en geniş ölçüde yararlanmıştır.
MUSTAFA Kemal’in, Milli Mücadele döneminde, Sovyetler Birliği’ne karşı izlediği politika, bir başka gerçekçiliğin ifadesi olmuştur. Avrupa’nın kapitalist ülkelerince yürütülen bir saldırıya o dönemde hedef olan genç Sovyet yönetimi için, aynı ülkelere karşı Türkiye’de açılacak yeni bir cephe, ayrı amaçlar taşısa bile, Sovyetler Birliği için çok önemlidir. Düşmanı zayıflatacak, onu iki cepheye bölecektir. Mustafa Kemal’in kazanması durumunda ise, Sovyetler Birliği’nin güneyi güvenliğe alınmış olacaktır. Mustafa Kemal’in dış politikası, bu durumun dikkatli ve gerçekçi bir değerlendirilmesine dayanmıştır. Türkiye’nin bağımsızlık hareketi, bir yandan önemli Sovyet yardımı alırken, bir yandan da, iki cephede mücadelenin zorluğuna Avrupalıların dikkatini çekmiştir.
ATATÜRK’ÜN Cumhuriyet’in ilk dönemindeki dış politikası, siyasal bağımsızlığın dikkatle korunmasına dayanmaktadır. Gerçi bu dönemde, bir ülkenin bağımsızlığı ve tarafsızlığı günümüzden daha kolay korunabilmektedir. Ekonomik alanda yeni araştırmaların ortaya koyduğu üzere (1) özel yabancı sermaye Türkiye’de önemli bir yer tutmakta ve gelmeye devam etmektedir. Ancak, dönemin özelliği, genç Türkiye’nin siyasal bağımsızlığını koruyabilmiş olmasıdır. Dengeli ve kendi çıkarlarına uygun bir politika izleyebilmesidir.
BU dönemin çeşitli dış politika girişimleri arasında belki en ilginç olanı, Atatürk’ün kurulmasına öncülük ettiği «Balkan Antantı» (1934) ve «Saadabad Paktı» dır (1937). Bütün tarihi boyunca Doğu ve Batı arasında bir köprü olan Türkiye’nin belki günümüzde bile sahip çıkması gereken bir uluslararası göreve, bu anlaşmalar işaret etmektedir. Tarih sahnesindeki yerini bu geçit yolları üzerindeki özel durumundan ötürü alan, köprünün güvenliğini yüzyıllar boyunca korumuş ve bu imtiyazdan yararlanmış Osmanlı Devleti’nin ürünü olan genç Türkiye’nin, tarihsel görevi açısından yapacağı en doğru tercih, herhalde budur. Balkanlar ve Orta Doğu’da barışın sağlanması ve medeniyetlerin kavşak noktasında güvenliğin korunmasıdır. Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ile kurulan Balkan Antantı ile İran, Irak ve Afganistan’la imzalanan Saadabad Paktı, Türkiye’nin tarihsel görevinin doğrultusunda yapılmış anlaşmalardır. özellikle Balkan Paktı’ndan, Avrupa’daki yeni bloklaşmaların yaratacağı bir savaştan sakınmak yolunda fayda ümit edilmiştir.
SONUÇ olarak, Atatürk döneminin belki en önemli yanı, dış politikada yürütebildiği başarılı denge politikasıdır. 1936’da imzalanan Montrö Anlaşmasıyla, bu politika son önemli başarısını kazanır. Gerçi uzun bir dönem değerlendirilirken bütün dış politika girişimlerinin aynı ölçüde yararlı olduğunu söylemek ve her fırsattan aynı şekilde faydalanıldığını öne sürmek güçtür. Ancak, artık tarih olmuş bir dönemin günümüzde bile tazeliğini ve geçerliğini en fazla koruyan özelliği, dış siyasette sağladığı başarıdır. Ölüm yıl dönümünde tekrar andığımız büyük liderin hâtırasına gösterilecek en büyük -saygı, herhalde, onun dış politika anlayışım yeniden değerlendirmek; geçmişten günümüze tutulan ışığın önemini kavrayabilmektir.
İsmail Cem, 10 Kasım 1971, Milliyet Gazetesi