İnançlı Bir Cumhuriyet Kadını Afet İnan

30 Ekim 1908’de Selanik’de doğan Afet İnan kadın hakları ve Cumhuriyet’in kültür seferberliği için aralıksız çalıştı. Kırksekiz kitap yazdı. Sayısız bilimsel, sosyal ve siyasal makale kaleme aldı. Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği Başkanı Dr. Ece Orhon Afet İnan’ı yazdı.

Afet İnan, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin ve Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunda rol oynamıştı… Mustafa Kemal’le…

Prof. Dr. Afet İnan, 1962 yılı hazi­ran ayında Londra’da iken BBC ’de Türkçe yayınlanan konuşmasında şöyle diyordu: “Demokratik ida­relerin dayandığı “Non Governmental” de­nilen hükümet dışı teşekküller bugün millet­lerin bünyesinde sosyal hizmet görme bakı­mından en büyük rolü oynarlar. Çünkü asrı­mızda fertlerin çoğalan her çeşit ihtiyaçları­nı sadece hükümet idaresinden beklemek ar­tık yeterli sayılamaz. Medeni bir hayat sevi­yesine ulaşmak için fertlerin kadın erkek far­kı gözetmeden çalışma gücünden faydalan­ması esastır. Her memlekette devletin va­tandaş için kurduğu müesseselerden başka vatandaşların kendi ihtiyaçları oranında ce­miyet faaliyetlerinde bulunmaları bir zaru­rettir.”

İlerici, çağdaş demokratik bir düşünce ya­pısına sahipti Afet İnan. Kadın hakları ile il­gili çalışmalar yürüttü. Ulusal kurtuluş sava­şı ertesinde başlatılan kültür seferberliğine kalıcı katkıları oldu. Devrimler ve aydınlan­ma süresince hizmet verdi. İlkeli, çalışkan, özveriliydi. Bilim kadını İnan’ın yaşam öyküsü Cumhuriyet tarihimiyle özdeşleşti.

Selanik Vilayeti Doyran kazasında 30 Ekim 1908 tarihinde doğdu Afet İnan. Ulu­sal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda babasının görevi nedeniyle Anadolu’nun çeşitli yerlerini dolaştı, değişik okullarda okudu. Kuva-yi Milliye’ye katılan babası çocuklarının eğitimine çok önem ve­ren aydın bir kişiydi. Kurtuluş Savaşı’nın ka­zanılması ve Cumhuriyetin ilanından sonra Afet İnan 1925 yılında Bursa İlköğretmen Okulu’nu bitirmişti.

Kurtuluş Savaşı sırasında ve Cumhuriye­tin ilanı yıllarında Türkiye’yi tanıdıkça yurt sevgisinin büyüdüğünü ve geliştiğini yaza­caktı. Bu duygularının hayatına nasıl yön verdiğini anılarında anlatmıştı. Yine anıla­rında özellikle okumaya, öğrenmeye verdiği önemi, kendi çalışmalarına dayanarak ayak­ta duran bir varlık olmak istediğini vurgula­mıştı.

Onun hedefi, Yüksek Öğretmen Okulu ve özellikle 1923 Lozan Konferansı’nın başarı­lı sonuçlarının etkisiyle Lozan’da öğrenim görmekti. Afet Hanım’ın İzmir “Reddi İl­hak” okulunda öğretmenliğe başladığı yıl içinde, 11 Ekim 1925 tarihinde, M. Kemal Atatürk İzmir’i ziyarete gelmişti. Afet Hanım’ın Atatürk’le tanışması öğretmenlerin düzenlediği bir çaylı toplantıda ger­çekleşecekti. Atatürk’e henüz üç haftalık öğretmen olduğundan ve yüksek tahsil yapmak istediğinden söz etmişti. Atatürk’ ün ilgisini çekecek ve İsviçre’nin Lozan kentine dil öğrenimi için gönderilecekti.

1925-1927 yılları arasında Lo­zan kentinde Rochment yatılı oku­lunda öğrenimini tamamlayarak yurda dönen Afet Hanım İstan­bul ’da (Notre Dame de Sion) Fran­sız Kız Lisesi’ne girdi. (1928-1929)

Bu okuldaki bazı ders kitapların­ da milli duygularını kinci cümlele­re rastlayarak öğretmenlerine itiraz edip bu bilgilerin Türkiye tarihi açı­sından doğru olmadığını savun­muştu. Bu sorunları Atatürk’le pay­laşan Afet Hanım Türklerin tarihte en eski çağlardan beri gerçek yeri nedir, medeniyete hizmetleri neler olmuştur sorularını sormaya başla­dı. Atatürk’le birlikte bu konularda çalışmalara yöneldi ve yurt dışından pek çok kitap getirerek çeviri­ler yaptı, araştırmalarını sürdürdü.

Kadın haklan üzerinde çalışma­larına başladığında ise henüz 22 ya­şında genç bir öğretmendi. Atatürk’ün isteği ile Belediye Kanunu’nda kadınlara hak tanınması ko­nusundaki ilk konferansını 3 Nisan 1930 tarihinde verdi. Bu arada Ata­türk kadınlara seçme haklarının ve­rilmesi konusunda kararlı çalışmalar sürdür­mekteydi. Afet Hanım 1930-1934 yılları arasında Atatürk’le beraber bu konu üzerine yoğunlaştı.

Kamuoyunun oluşturulması ve yasal dü­zenlemelerin tamamlanması sonucunda 5 Aralık 1934 tarihinde Türk kadını siyasi haklarını kazandı. 28 Nisan 1930’de Atatürk ondan bir öner­ge vermesini istedi. Afet İnan da Aksaray delegesi olarak katıldığı Türk Ocakları Ku­rultayı’nda bir konuşma yaparak 40 imzalı önergesini verdi.

Bu önergeye dayanarak yasaya, amacı Türk tarih ve medeniyetini ilmi bir suretle tetkik ve tetebbu eylemek olan “Türk Tarih Heyeti”nin kurulması eklendi. Bu heyetin ilk kurucularından olan Afet Hanım aynı zamanda tek kadın üye idi. “Memleketimizdeki tarihi yerlerde ve özellikle arkeolojik kazı işlerinde Türk bilim adamlarının çalışmasını sağ­lamak” düşüncesi de Afet Ha­nım’ın önerisiyle cemiyetin yönet­meliğine girmişti. Türk Tarih Tetkik Cemiyeti 1935 tarihinde Türk Tarih Kurumu adım alacak. Afet İnan da 27 yaşında iken asbaşkanlık görevine seçilecekti. Çorum Alacahöyük’te 1935 yı­lında başlayan kazılarda çıkartılan arkeolojik eserler bugün Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müze­si’nde sergileniyor.

Dil Tarih

Aynı yıl Atatürk’ün Ankara’da Türk Dil ve Tarihini incelemeye yö­nelik bir fakülte açılması konusun­daki düşüncelerini Afet Hanım da paylaşmış, o yıl Ankara’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi açılmıştı. Kültür Bakanlığı tarafından bu yeni fakültede görev alması teklif edildiğinde, Afet İnan bu görevi an­cak lisans ve doktora çalışmalarım tamamladıktan sonra kabul edebi­leceğini söylemişti. Bunun üzerine kültür bakanı tarafından Ankara Kız Lisesi’ndeki görevinden izinli sayılarak Cenevre Üniversitesi’ne gönderildi. Bu üniversitenin Sosyal ve Ekonomik Bilimler Fakülte­si’nin Yakınçağ ve Modem Tarih bölümlerinde 1939 yılma kadar öğ­renim gördü. Cenevre’deki eğitim süreci içinde sürekli Atatürk’le mektuplaşmıştı. Yine o şualarda Türk Tarihi konusun­da birçok konferans verdi, gazete ve dergi­lerde yazıları yayımlandı.

Doktora tezi için Türkiye Tarihi ile ilgili ayrıntılı bir araştırma girişmişti. Türklerin Dünya milletleri arasındaki yerinin ilmi esaslara göre tespit edilmesine yönelik tezi Cenevre Üniversitesi tarafından 1941 yılın­da yayımlandı.

1939 yılında yurda döndüğünde kız lise­sindeki görevi onu bekliyordu. Ardından, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne doçent vekile olarak atanıyordu. 1942’de doçent, 1950 yılında profesör oldu Afet İnan. 1977 yılında Türkiye Cumhuriyeti Türk Devrim Tarihi kürsüsü başkanı iken de emekliye ay­rıldı.

İlkeli ve onurlu bir yaşamdı onunki. Cum­huriyet tarihinin ve devrimlerinin her aşama­sında, kültür seferberliğinin başında yürü­yen Atatürk’le hep yan yana durmuştu. Ya­şamı boyunca sürekli araştırmalar yapmış, konferans ve panellerde konuşmuş, sayısız değerli eser vermiş, yurt içinde ve özellikle yurt dışında Türk tarihi ile ilgili tanıtımın çok önemli bir görev olduğu bilinciyle hayatını bu çalışmalara adamıştı. Atatürk’ün, kadınların sosyal yaşama gir­mesi, erkeklerle eşit haklara sahip olması, okuyarak mesleklerinde yükselmesi yolun­daki ısrarlı çabalan ürün vermeye başlamış­tı.

Kadınlar artık bilimde, sanatta, sosyal ha­reketlerde mutlaka vardı. Atatürk ’ün tanımı­nı yaptığı Türk kadınına en uygun örnekler­den birisiydi Afet İnan. Genç Cumhuriyetin yetiştirdiği önde gelen bir bilim kadınıydı. Sadece yoğun bilimsel çalışmalara gömü­lüp kalmamış, çağdaş demokrasilerin çoğul­cu ve katılımcı olması gerektiğini, gönüllü kuruluşlara çok görev düştüğünü görmüştü.

UNICEF ve UNESCO’da çalışmalar yaptı, ulusal ve uluslararası pek çok derneğin üye­si olarak gönüllü kuruluşlara katkılarda bu­lundu. 1940 yılında Dr. Rıfat İnan ile evlenen Afet İnan’ın bir oğlu (İsmail Demir İnan) bir de kızı (Ayçe Arı İnan) oldu. 1950’den sonraki yıllarda Ankara Fen Fa­kültesi, Hacettepe Üniversitesi, Ege Üniver­sitesi Eczacılık Fakültesi, Ankara Harp Okulu’nda Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi konularında dersler verdi. UNESCO Tür­kiye Milli Komisyonu’nda yönetim kumlu­na seçilerek, 1955’ten 1979’a kadar Türk Ta­rih Kurumu’nu temsilen Paris’teki genel ku­rullara katıldı.

Afet inan, bir kısmı da yabancı dillerde ol­mak üzere 48 kitap yazdı. Sayısız bilimsel, sosyal ve siyasi makalesi yayımlandı. Tarih hakkındaki görüşlerini şöyle özetle­mekteydi:

“Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk ulusu, bu toprakların üs­tünde ve altında bulunan tüm uygarlık yapıt­larının varisidir. Bunların her yönüyle tanın­ması ve tanıtılması, yurt tarihi ve uygarlığın temel öğelerinin günümüz yaşantısına etki­lerinin incelenmesi, bizim görevimizdir. Her dönemde kurulan devletlerin dayandığı ör­gütler, bunların işlemesi, ekonomik düzenin üretim ve tüketimdeki durumu, düşünce ya­şamının, kişi ve toplumun ortaya koyduğu yapıtların incelenmesi başlıca uygarlık öğe­leri olarak ele alınmalıdır. Böyle bir görüşle incelenen her dönemin tarihsel olaylan, o dönemde, o bölgede yaşa­yan toplumun uygarlık düzeyinin bilinme­siyle daha bir açıklık kazanacaktır. Çünkü ta­rih sadece kronolojik askeri ve siyasal olay­ların üzerinde durmakla toplumu sınırlı bir yönüyle tanıma olanağı verir ki, bugün sos­yal bilimlerin başında gelen tarih için bu bel­geler yeterli sayılmaz.”